Doğu Türkistan Çin baskısı altında kaynıyor

Aileler ardı arkası kesilmeyen tutuklamalar sonucunda birbirlerinden koparılmış, camilerin namaza çağrısı olan ezan yasaklanmış, işçiye yapılan kısıtlamalar yerli tarımı ziyana uğratmış ve daha birçok şekilde toplumun güvenliğine muhtemel tehdit unsuru oluşturmasından dolayı halkın iletişimini haksızca kontrol eden uygulamalar harekete geçirilmiş…

Son günlerde Çin’in batısındaki Uygur Bölgesi’ne yapılan bir seyahat; yüzlerce yaşama tehlike oluşturan ve yavaşça yükselmekte olan bir isyandan korkmuş Çin Hükümeti’nin Türkî bir dil konuşan, yaşadığı bölgeyi vatanı kabul eden 10 milyonu aşkın Müslüman bir azınlık olan Uygurların yaşayışını ve dini hayatını şekillendirmek için eşi benzeri görülmeyen tedbirler alması sonucu bir toplumun öfke ve kaygıyla kaynayışını açığa çıkardı.

Hükümetin daha sıkı bir güvenlik için bu politikaları gütmesi ve İslamî hayata kısıtlamalar uygulaması, eylül ayında düzinelerce kişinin ölümüne yol açan bıçaklı saldırı gibi şiddet olaylarının meydana gelmesine yol açacak en önemli durumdur.

Sıkı güvenlik önlemleri, engebeli geniş arazilerde ve karlı tepelerdeki yollarda akışı yavaşlatan ve her köşe başında bulunan karayolları kontrol noktalarında, seyahat ederken bu noktalarda duran yolcuların gözünün önünde uygulanıyor. 

Ağır silahlarla donanmış askerler araba bagajlarını didik didik arayıp kimlik sorarken bazen Uygur motosiklet sürücülerinden telefonlarını polisin, toplum güvenliğine tehlike oluşturabilecek yazılım veya içeriğin bulunup bulunmadığını kontrol etmesi için teslim etmeleri isteniyor. 

Polis cihat konulu videolara ek olarak insanların Çin dışında bulunan arkadaşları ve akrabaları ile görüşmek için kullandıkları Skype, WhatsApp gibi uygulamalara ve engelli siteleri açmak için kullanılan programlara da dikkat ediyor. 

Türkiye’deki bir arkadaşıyla mesajlaşmasından dolayı Kasım ayında bir gece gözaltında tutulduğunu söyleyen 23 yaşındaki mühendislik öğrencisi bir Uygur genç, şöyle dedi;  “Hepimiz terörist şüphelisi olduk”. “Bu günlerde yurtdışından telefon çağrısı almak bile bölge güvenlik güçlerini harekete geçirmeye yetiyor.”

Kaşgar’da, Pakistan ve Afganistan sınırında bulunan meşhur İpek Yolu Karakolu, camilerden ezan okunmasını yasaklayarak cami müezzinlerinin çağrılarını şehirdeki çatıların üzerinden yapmaya zorluyor. Bu yeni kural uzun süredir uygulanan okul sonrası dini dersler yapılmasını ve 18 yaş altı çocukların camilere girmesini yasaklayan politikaya ek olarak koyuldu. (Son aylarda camilerin girişine yerleştirilen kameralar bu tarz uygulamaların göz ardı edilmesini zorlaştırıyor.)

Yerli halkın ve polisin dediğine göre, Kaşgarın güneydoğusunda bulunan Hotan şehrinin esnafı Müslümanlara ait olan iki düzine ismin yasaklanmasına, ebeveynleri çocuklarının isimlerini değiştirmeye zorlanmasına ve çocuklarını okula kayıt ettirememelerine yol açan bir kararın hükümet tarafından çıkarılması sonucunda öfkelendi.

Turpan’da kuzeye doğru, üzümüyle meşhur bereketli bir vahanın sahibi, Uygur işçilerin oraya gitmelerinin yasaklanması sonucu bağlardaki tonlarca meyvelerin çürümeye bırakılmasından şikâyetçi.
 Daha da kuzeyde bulunan Gulca’da Kazak sınırına yakın, gerilimle dolu bir tarihi olan, etnik açıdan zengin bir şehirdeki üniversite mezunu bir çift işsiz genç, erkeklerin sakal uzatmasını ve kadınların yüzlerini örtmelerini yasaklayan baskıya öfkeli. Bölge sakinleri kuralları göz ardı edenlerin kimi zaman hapis cezasına çarptırıldıklarını söylediler.

Kendileriyle röportaj yapılmış adamlardan, yetkililer tarafından cezalandırılmaktan korktuğu için adını vermek istemeyen bir adam “Ben, şahsımca, dindar biri değilim ancak kadınlarımızı başörtülerini çıkarmaya zorlamak gururlarını küçük düşürmektir ve bu birçok kişiyi sinirlendirir” dedi.
 Diğer tedbirler ise Uygur kimliğinin kuşatma altına alındığı algısını güçlendiriyor. Okulların resmi eğitim dili Uygur dilinden Mandarin Çincesine çevrildi ve hükümet Uygur insanlarının ülkenin çoğunluğunu oluşturan ve tarihte bu bölgeye büyük gruplar halinde göç etmiş Han ulusundan kişilerle evlenmelerine teşvik etmek için para yardımı ve yerleşim yeri sağlamaya başladı.

Gözetim de artırıldı. 2014’den beri ülke dışına seyahat etmek isteyen Uygurlar için içinde ev sahiplerinin ve yerel karakolun telefonları yazan özel bir kart taşımaları zorunlu tutuluyor. Pek çok Uygur incelenmek üzere diğer insanlardan ayrıldıkları için sözde “ kolay geçiş irtibat kartları” diye adlandırılan bu kartlardan şikâyetçi. 

Avusturalya’daki La Trobe Üniversitesin’de Çin’in etnik politikası üzerinde uzman James Leibold “Ülkenin Uygur toplumuna zorla girişi gittikçe karmaşık ve baskıcı bir hal aldı” dedi. “Yeni çıkarılan bu tedbirler cemiyete birçok probleme son vermesinde yardımcı olurken, aynı zamanda cemiyetin meşruiyetini ve yönetimi zayıflatacak yeni ötekileştirme şekillerine ve şiddete davetiye çıkarıyor.
 2014 yılında 43 kişinin hayatını kaybettiği, bölge başkenti Urumçi’de gerçekleşen birkaç saldırıdan sonra Pekin, sonucunda yaklaşık 200 teröristi etkisiz hale getirip en az 49 kişiyi idam ettikleri “özel ağır saldırı operasyonunu” başlattı. Ülke medyası baskı altında kalan insanları terör zanlıları veya bağımsız Doğu Türkistan destekçisi bölücüler olarak tanımlayıp bölgede gerçekleşen şiddet olaylarından yurtdışındaki temsilcilikler tarafından etkilenen ve yönetilen Mücahitleri suçluyor. Bu iddiaları incelemek isteyen yabancı gazeteciler pek çok zorlukla yüzleşiyorlar. Doğu Türkistan’daki görevliler nadiren röportaj isteklerine cevap veriyorlar. Her tarafta bulunan bu kontrol noktaları gazetecilerin karışıklığa uğramış şehirlere ve kentlere ulaşmalarını engelliyor ve diğer yerlerde ise hükümet görevlileri bölge sakinleriyle konuşmalarını zorlaştırıyor. Geçen hafta Pekin, makalesinde bölgedeki sıkı politikasını eleştiren bir Fransız gazeteciyi sınır dışı etti.

Korku ve kızgınlık bölgeye hâkim, her ne kadar bu duygular tereddütlü ve gizli olarak yaşansa da.
 Ailesinin küçücük hediyelik eşya dükkânında gergin bir şekilde boyanmış defleri ve üzerine geleneksel motifler kazınmış bıçakları sıralayan Urumçi’li genç bir bayan ailesinin son zamanlarda yapılan göz altılarından dolayı nasıl parçalandığını anlatırken ağladı. 

“Bazı evlerde sadece bebekler kaldı çünkü onların Anne-Babası götürüldü.” dedi, dini hayatın yaşanması için başka seçenek bırakmayan dini yaşam düzenlemelerini ihlal eden birçoğunun 3 veya 4 yıllık hapis cezasına çarptırıldığını ekleyerek. “Biz Çin’de yaşamanın makbul olduğunu düşünüyoruz, ancak keşke bize önceden davrandıkları gibi davransalar” dedi sonra.

2014’de yaklaşık 100 cana mâl olan saldırının gerçekleştiği Doğu Türkistan’ın güneyinde bulunan Yarkent şehrinde yerel propaganda bürosunun istenmeyen koruması Murat hiddetle, Müslüman dünyasını sarsan bu tarz bir extremizme karşı savaşmaları gerektiğini belirterek dini yaşama uygulanan yeni kısıtlamaları savundu.

Soyadının kullanılmasını istemeyen Murat “Ben çocukken annem kolsuz tişörtler giyiyordu ancak şimdi muhafazakâr İslamcılığın artmasından dolayı artık giymiyor,” dedi. “Hükümetin güçlü eli olmasaydı, kızları ölümüne taşlayan İran gibi olurduk.”

Çoğunluğunun modern bir form olan Sünni İslam’ın mensubu olduğu Uygur halkının Radikal İslamcılığın tarafından ele geçirilip geçirilmediği tartışma konusu olarak kalıyor. Yakınlarda gerçekleşen Paris terörist saldırısı ve Kasım ayında Işid’in Suriye’de tuttuğu Çinli bir esiri öldürmesi Pekin’i şiddet yanlısı muhafazakâr İslam’a karşı açılan küresel savaşta Doğu Türkistan’ı pasif konuma getirmek için mücadelesini artırıp gücünü bu pasifleştirme üzerine konumlandırmaya sevk etti. 

Ancak Çin’in dışındaki uzmanlar kan gölüne; bölgedeki kinin, iş sahasında Uygurlara yapılan ayrımcılıkların, bölgesel fakirliğin ve hükümetin planının bir parçası olan Han Çinlilerinin bölgeye göç etmesiyle Uygur kimliğinin etkisinin azalması inancı sebep oluyor. 

Amnesty International Doğu Asya Müdürü Nicholas Bequelin “Doğu Türkistan Şahit olduğumuz şey, baskıcı politikalarla daha da kötü duruma getirilen bölgesel bir radikalleşme hareketi ve Uygur kültürünün ve dini yaşantısının çökertilmesi teşebbüsüdür” dedi. 

Çoğu Uygur’un, özellikle eğitim görmüş sınıfın ve orta sınıfın Pekin’i geri püskürtmek gibi bir niyeti var, sadece korktuklarından dolayı değil. 30 yaşındaki ev mobilyası satıcısı, zaman zaman iş için Çin’de seyahat eden Abdul, Orta Asya’da ve Orta Doğu’da gördüğü sosyal dengesizlikten ve ekonomik durağanlıktan bahsederek bağımsız bir Doğu Türkistan’ı desteklemediğini söyledi.

  Bölgedeki reklam tabelalarını kaplayan propagandayı hatırlatarak “Burada, Çin’de, biz huzur içinde yaşayan 56 farklı azınlığız” dedi. Ancak sonrasında, kuzu eti ve mis gibi bir pilavın olduğu yemekte sinirli bir şekilde polisin nasıl her iş seyahatinde otelin resepsiyon masasının önünde belirdiğini ve odasını ziyaret ettiğini anlattı. 

Sesindeki duygular artarken “Ben Çinliyim, Kimliğimde yazan bu” dedi. Fakat aynı kart onu %92’si Han Çinlisi olan bir ülkede ayrımcılığa uğratıp etnik kimliğini, yüz özelliklerini, açık renkli gözlerini ve kemerli burnunu tasvir ediyordu. “Bazen ne olduğum hakkında kafam karışıyor” dedi.

Sonra durdu, omzunun arkasına baktı, öne doğru eğildi ve “Açıkçası bu günlerde hükümetin politikası midemi o kadar bulandırıyor ki, bazen keşke Çinli olmasaydım diyorum” dedi.

Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Mercan
Kaynak: New York Times