Doğrular ve yanlışlar...

Ermenistan''daki muhalefete ve Ermeni diyasporasının temsilcilerine bakılırsa, Türkiye ile Ermenistan arasında varılan son mutabakat, kendi açılarından büyük bir hezimet. Onlara göre Ermenistan hükümeti şimdiye kadar savunduğu çizgiden ayrılmış, olmayacak tavizler vermiştir. Dolayısıyla bu işten Türkiye kârlı çıkmıştır...
Türkiye'de ise bu anlaşmaya karşı çıkanlar hiç de öyle düşünmüyor. Onlara göre, asıl taviz veren taraf Türkiye'dir. Ankara temel konularda geri adım atmış, Ermenistan'ın kazançlı çıkmasını sağlamıştır...
Genelde zor anlaşmazlıkların çözümü için varılan her mutabakatta olduğu gibi, bunda da sert tepkilerin olması doğal. Böyle anlaşmalar ancak "al-ver" anlayışı hâkim olursa gerçekleşebilir. Sonuçta, insanların "alınan" ile "verilen" arasındaki dengeye -yani bardağın dolu veya boş tarafına- nasıl baktıkları önemli.

Farklı tavır
Ermenistan'daki muhaliflerin ve özellikle diyasporadakilerin bu anlaşmada en çok eleştirdikleri ve Sarkisyan yönetimini suçladıkları konu, soykırım meselesiyle ilgili.
Parafe edilen protokol, bu konuda yabancı uzmanların da katılacağı ortak bir komisyon kurulmasını öngörüyor. Bu, hatırlanacağı gibi Türkiye'nin öteden beri üstünde durduğu bir öneriydi. Sarkisyan bunu kabul ederken, daha önce Ermeni tarafının üzerinde ısrar ettiği bir husustan, yani müzakerelerde soykırımı bir ön şart olarak kabul ettirmekten vazgeçti.
Bu aslında Ermeniler açısından çok önemli bir tutum değişikliğidir. Ermenistan'da ve özellikle diyasporada mutabakatın soykırım iddialarının incelenmesini öngörmesine gösterilen sert tepkiyi anlamak mümkün.
Eğer anlaşma onaylanır ve yaşama geçirilirse, gerçekten Ermeni tarafı, soykırım propagandasıyla ilgili eski etkinliğini kaybedecektir. ABD'deki Ermeni kuruluşların daha şimdiden buna karşı Kongre nezdinde girişimlerde bulunması da bunu gösteriyor.
Ermenistan'da protokolün diğer bazı maddelerine de karşı çıkanlar var. Örneğin bu çevreler mutabakatta Yukarı Karabağ'dan söz edilmemekle beraber, Türkiye'nin sınırların açılmasını zımnen bu meseleyle irtibatlandıracağını ve bu süreçte Erivan'ı baskı altında tutacağını söylüyorlar. Kanıt olarak da, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun son demeçlerini gösteriyorlar...

Yeni süreç
Türkiye'de mutabakata karşı çıkanların başlıca şikâyeti, protokol metninde Yukarı Karabağ'dan hiç söz edilmemesi ve bunun sınırların açılması için bir ön şart olarak konmamasıdır.
Protokolde böyle bir ifadenin veya ön şartın bulunmadığı doğrudur. Ama buna dayanarak Türkiye'nin, yeni süreçte Yukarı Karabağ sorununun çözümü yönünde çaba harcamayacağı ve önce bazı ilerlemelerin gerçekleşmesini beklemeyeceği anlamına gelmez. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye protokollerin onayını, bu alandaki gelişmelere göre ayarlayacaktır. Dolayısıyla, sınırların hemen açılması söz konusu değil.
Yıllardır süregelen Yukarı Karabağ meselesi elbet kısa sürede halledilemez. Ama onun etrafındaki 7 "rayon"dan Ermeni kuvvetlerinin çekilmesi yakında beklenebilir. Bu konuda Minsk grubunun çabalarıyla bir hayli ilerleme kaydedildiği anlaşılıyor. Bu, önemli bir adım oluşturabilir.
Kaldı ki, Türkiye'nin Ermenistan'la bir yakınlaşma -ve diyalog- süreci içinde olması, Erivan ile Bakü arasındaki sorunların çözümü için en iyi fırsattır. Geçmiş yıllarda Türkiye'nin Ermenistan'la normal ilişki kurmamasının Yukarı Karabağ sorununun çözümüne ne yararı olduğunu sormak gerek... Ankara ile Erivan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, iki ülke için olduğu kadar, Azerbaycan için de yeni ufuklar açacaktır.

Kaynka: Milliyet