Askerle arasının açılmasına yol açan son tartışma CHP'yi daha demokratik bir zemine oturtacak mı? Bu beklenti içerisinde olanlara soğuk duş etkisi yapacak haber CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısından geldi. Orada konuşan CHP lideri Deniz Baykal "CHP'nin orduya karşı politika yapma tavrı geleneklerinde yoktur" dedikten sonra bazı istisnaları sıralamış: 12 Mart'a ve 12 Eylül'e karşı çıkması... Org. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasının önünü kesme girişiminde engellerin kaldırılmasında rol oynaması...
İlginç, değil mi? CHP liderinin 'demokratik iftihar tablosu listesi'nde 27 Mayıs ile 28 Şubat'a karşı çıkmak bulunmuyor... 27 Nisan'da Genelkurmay internet sitesine konan 'e-muhtıra' da yok karşı çıkılanlar listesinde... "Biz her zaman doğru bildiğimizi yaptık" demesi, 27 Mayıs (1960), 28 Şubat (1997) ve 27 Nisan (2007) girişimlerini 'doğrular' arasında saydığının işareti olarak kabul edilebilir...
Kimi "28 Şubat darbe değildi" diyerek, kimi ise "Oyuna geldik" mazereti ardına sığınarak darbecilerin bile araya mesafe koymaya çalıştığı 28 Şubat rezaletine CHP'nin hâlâ sahip çıkıyor olmasını akıl almıyor. 27 Mayıs'tan iki hafta önce 555K oldu-bittisiyle dönemin başbakanını Kızılay Meydanı'nda itip kakan kadro içerisinde Deniz Baykal'ın ismi (çoğunda Menderes'i 'bizzat yakasından tutup silkeleyen genç' olarak) anılagelmiştir. 27 Mayıs'ı da CHP lideri olarak sahipleniyor Deniz Baykal... Kendisinin 27 Nisan e-muhtırası'ndan partisine pay çıkartmaya çalıştığını da unutmadık...
Bazı darbeler 'doğru', bazıları da 'yanlış' ona göre... Acaba 'doğru' olanlar, sonrasında CHP'yi iktidara taşıyan darbeler mi? 12 Mart ve 12 Eylül CHP'nin kendisine yakın gördüğü kesimlere hayırhah gözle bakmamıştı; CHP liderinin onlara karşı çıkması herhalde bu yüzden...
"Bizi kayıran darbe de olsa ona sahip çıkarız"; nasıl bir demokratik anlayış bu?
CHP lideri kendisinin tam merkezinde yer aldığı son tartışmadan ders çıkarmamış gibi. Demokrat olmayan zihinlerde CHP ile diğer partiler arasında hiçbir fark görülmediğini hâlâ anlayamamış meselâ. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin (TSK) sistem içerisindeki yerinin başka demokratik ülkelerdeki örneklerden değişik olmaması gerektiğini de algılayamıyor. MYK toplantısında geri adım atarken alt perdeden savunmaya çekilmesi bunu dışa vuruyor. "TSK siyasi partileri muhatap alamaz, eleştirenleri hainlikle suçlayamaz" diyemiyor bir türlü. Bütün dediği, "Bize haksız yere saldırıldı..."
Bu kafayla hiçbir yere varılamaz.
Bir siyasi sistemde herkes anayasada kendisine çizilmiş görevleri yerine getirir. Siyasilerin yetkileri de, devleti oluşturan diğer birimlerin görev ve sorumlulukları da anayasada belirlenmiştir. Siyasetin de üstünde bir güç yoktur demokratik bir ülkede. Yargı saygınsa yasama ve yürütme de o kadar saygındır. Anayasa Mahkemesi yasama ve yürütmenin üzerinde bir güç değildir sözgelimi. TSK da öyle; her seferinde sistemi sıfırlayarak siyasilerin yanlışlarını temizleme görevinin sahibi olarak görülemez.
CHP ise Anayasa Mahkemesi ile TSK'ya galiba farklı bir gözle bakıyor.
Bakıyor da ne oluyor? Geçmişte, demokrasinin bazı ülkeler için 'lüks' olduğuna inanıldığı dönemlerde, sistem üzerinde gözetmen sayılan bazı kurumlarla yakınlık özde demokrat olmayan siyasilere prim sağlayabiliyordu; bundan yararlanarak bakan ve başbakan olan politikacılar çıktı bizde de... Bugün tam tersi bir durum var ve vesayetçi anlayışı savunanların değeri halk nezdinde pek düşük. Asker de, son tartışma sırasında gördük, "Bunlar bize yakın, bunlar bize uzak" tarzı bir değerlendirme yapmıyor artık.
Deniz Baykal kör değneği beller gibi 'doğru bildiği' yanlış yolda devam edip gidiyor. MYK konuşması bu açıdan hayli ibretlik. Acaba MYK içerisinden bir CHP'li çıkıp da "Yeter artık" demiş midir?
Dememişse, CHP adına eyvah!
Kaynak: Yeni Şafak