Diyarbakır'da ne söylenmiş oldu?

Beklenen Nevruz açıklaması nihayet gerçekleşti. Açıklamanın içeriği, mesajın kullandığı dil bir zihniyet ve metin analizi olarak önümüzdeki günlerde çokça konuşulacak gibi duruyor.

Konuşma metninden PKK ve liderinin katı Stalinist çizgiden farklı bir söylem geliştirmeye çalıştığı çok açıkça görülüyor. Bir yanıyla "kadim Kürt" kimliği inşa etmeye çalışırken, diğer tarafta İslam bayrağı,  Çanakkale, milli mücadele vurguları barış söylemine tarihsel arka plan arayışıdır. Dikkatli seçilmiş kelimelerle, tek kimlikli ulus inşa etme politikalarında devleti, rejimi doğrudan suçlamak yerine modernite ve batılı sömürgeciler üzerinden yapılan eleştiriler, içinden geçilen sürecin hassasiyeti ile açıklanabilir.

Bu coğrafyada kardeşlik, barış, birlikte yaşamak gibi söylemlere dini referansları atlayarak ne tarihsel köken bulunabilir ne de gelecek inşa edilebilir. Ne var ki Nevruz konuşması bu gerçeği geçmişle ilişkilendirirken, gelecek tasarımı yine eleştirdiği modern paradigmayla sınırlı kaldığına işaret ediyor. Ankara'nın topluma giydirdiği "deli gömleğini" çıkartıp Diyarbakır elitlerinin biçtiği deli gömleğini sunmaya benziyor..

Üstelik platformda yer alan siyasilerin konuşmalarında son derece ulusçu, İmralı mektubundan çok daha geride ve seküler bir dil hakimdi.

Tüm bunlardan başka, devletin ideolojik aygıtlarına, PKK'nın kanlı eylemlerine rağmen Kürtler ve Türkler bu topraklarda birbiriyle düşman olmamış,  bir iç savaş çıkmamışsa bu durum tarihi ve dini birlikteliğin ortak referansları olmadan anlaşılamaz. Barış iki halkın arasında olmaktan çok iki örgütsel yapı arasında gerçekleşecek demektir

Somut olarak, Diyarbakır Nevruzunu dönüm noktası kılan unsur, silahlı mücadele döneminin kapandığının ilan edildiği, silahlı unsurların sınır dışına çıkmaları gerektiğinin açıklanmasıdır.

Silahlı unsurların çekilmesi, akan kanın durması pek çok tartışmayı geri plana itecek önemde.  Bu toprakların insanlarının cahili ideolojiler adına can vermelerinin önüne geçilmesi ve seçkinci siyasetlerin sonuçları yüzünden iki Müslüman halkın arasına kan davasının girmesinin engellenmesi gerekiyor.  Bize dayatılan bu çatışma sürdükçe modern paradigmaya sıkışmış çözüm arayışları ve modelleri  dayatılacak; ortak medeniyetin köklerinden uzaklaştıracaktır.

Bir zulme karşı çıkarken bu halka yeni biçilmiş deli gömlekleri giydirecek projelerin tuzağına düşmemeli.

Türk ulusçuluğunu üreten tepeden modernleşme projelerinin  alternatifi başka bir ulusçuluk  değildir.