'Diyalog olmasın' baskısı


 

Baykal kapı aralasa "Şeritaçılarla işbirliği", Erdoğan yumuşasa "Darbecilerin tuzağı" çığlıkları yükseliyor

Doğrusu CHP lideri Deniz Baykal dün Radikal'de okuduğunuz sözlerinde Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşmeye hazır olduğunu söylemiyordu. Tersine, sonuç almaya yaramayacak bir görüşmenin anlamsız olacağını çünkü önce Erdoğan yönetimindeki AK Parti'nin laiklik konusunda hatalarını kabul etmesi ve "güven verici", "sözde kalmayacak" bir adım atması gerektiğini söylüyordu. Bu durumda Baykal, üzerine düşeni yapacağı taahhüdünde bulunuyordu. Bunu yaparken dahi, yeni anayasa çalışmalarına şu aşamada girmek istemediğini, yargının engellenmemesi gerektiğini vurguluyordu.
Baykal dünkü CHP MYK'sında da bu tutumunu izah etti: Görüşülmez değildi, tabii ki görüşürdü, ama önce Erdoğan özeleştiri yapmalıydı. O zamandan önce bir araya gelme talepleri 'romantik' kalıyordu.
Bu kuşkusuz "görüşmeye hazırım" demek değildi. Öte yandan örneğin iki hafta önceki "Git savunmanı yap" keskinliğine göre uzlaşma işaretleri veren, bunun için bir çerçeve çizmeye başlayan bir tutumdu. Aslında TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun "herkes bir adım geri adım atsın" derken kastettiği diyalog zeminine doğru yapılmış küçük de olsa bir ilk hamleydi.
Ama Baykal'ın sözleri de Hisarcıklıoğlu'nun sözlerinin akıbetine uğrayacağa benziyor. Nasıl Ankara ve İstanbul keskinleri koro halinde Hisarcıklıoğlu'nu gerilimi düşürmeyi amaçlayan sözlerinden dolayı pişman olacak hale getirdiler, Baykal'ın kapıyı açmasa da aralayan bu ölçülü hamlesi de topa tutulmaya başladı.
Yalnızca CHP çevrelerinde değil, AK Parti karşıtı siyaset odaklarında Baykal'ın bu çıkışını "Şeriatçılarla işbirliği yaparak Türkiye'nin nihai çöküşüne kapı açmakla" suçlayanlardan, "işte Baykal'ın CHP'yi ne hale getirdiğinin son kanıtı" görenlere dek sesler üst perdeden yükselmeye başladı.
Ankara'da yıllardır (mesleki anlamda) içinde doğup büyüdüğümüz, şimdi İstanbul takviyesiyle iyice keskinleşen her kanatta mevcut 'istemezükçülerin' sinir bozucu bir yöntemleri vardır.
Söylenen bir söz, en üst sınırına dek esnetilerek sarf edenin kastetmediği, ama bütünüyle de yalanlayamayacağı bir şekle sokulur, sonra o şeklin olup olmayacağı soru haline getirilir, neden olamayacağı böylece izah edilerek çöpe atılmaya çalışılır.
Çoğu zaman tutar. Bu defa da sanki öyle oluyor. Baykal, Erdoğan'ın özeleştiri yapması ve somut adım atması halinde kendisinin de bir adım atacağını söylediyse, iş hemen 'ne zaman, nerede buluşuyorsunuz?' zeminine kaydırılarak, ikisinin de 'buluşmuyoruz' demesi sağlanıyor.
Böylece siyaseti halat çekme yarışına çevirenler iki uçtan germeye yeni bir şevkle devam ediyorlar.
Baykal bir hamle mi yapmaya çalışıyor? Başlıyorlar: 'Şeriatçılarla işbirliği yapma, baskıyı sulandırma'!
Erdoğan tonu düşürmeye mi çalışıyor? Karşı taraf başlıyor: 'Darbecilere uzlaşma, ittihatçıların tuzağına düşme'!
Yaşanan tabii ki bir AK Parti-CHP kavgası değil. Ama krizden çıkış mümkünse, bu siyaset alanında olacak. Mevcut koşullarda AK Parti'nin CHP'nin katkısı olmayan bir zeminde krizi giderici, kalıcı rahatlık sağlayacak bir çözümü (kâğıt üzerinde değil, fiiliyatta da) bulabileceğini ummak gerçekçi değil. Hayat ve siyaset eğer salt ilkelerden oluşuyor olsa, mümkün olabilirdi. Ama öyle değil. Bunu söylemek ilkesizliği savunmak değil, tam tersine ilkeleri hayatın gerçekleriyle buluşturmak sayılmalı.
Her iki taraftaki 'Taviz vermeyelim' lobicileri, dar köprüde toslaşan keçiler gibi, kendi geçiş haklarının doğruluğunu ve eninde sonunda karşı tarafın pes edeceğini vaaz ediyor. Oysa köprünün sele kapılma tehlikesi mevcut ve yakın. Dün, enflasyon rakamlarının açıklanıp, yeniden yüzde 10 yıllık rakamı bulduğumuzda S&P şirketinin Türkiye'nin kredi noktunu olumsuza çevirmesinde küresel mali kriz ve hükümetin ekonomik politikası yanı sıra, bu siyasi krizin de pay sahibi olduğu anlaşılıyor. Yalnızca o da değil; siyasi krizin kronikleşip, vatandaşın siyasetçilerin çözüm bulacağından umut kesmesi en kötüsü olacak.

Halen siyasetin tıkanıp işin mahkemeye düştüğü aşamadayız. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın dediği gibi, kavga çıkmadan çözüm bulma kapıları hâlâ açık. O kapılardan geçmek, önce Erdoğan, sonra Baykal'a düşüyor.

Kaynak: Radikal