Bu anlaşmazlıktaki temel nokta PKK'nın faaliyetleriyle alakalı. Daha derin noktalarsa jeopolitik denklemlerle ilgili. Kürtler ABD işgalinin ardından kabul edilen yeni Irak yasalarıyla devlet projesine sahip olmaları sonrası, bu denklemi Kuzey Irak'ta dayatmak istedi.
Fakat Türkiye'nin göz ardı edilemeyecek bir rolü ve konumunun bulunduğunu, Ankara'ya doğrudan baskı yapmak için Kürt kartını kullanarak hareket etmenin kolay olmayacağını yeterli derecede hesaba katmadılar.
Siyasi ve kültürel varlığa sahip olmak Kürt halkının hakkı. Hiç kimse bu halkın çeşitli dönemlerde birçok haksızlığa uğradığını inkâr etmiyor. Fakat buna karşın sert siyasi yöntemlere başvurulması şartların
daha da kötüleşmesine yol açabilir.
Üstelik bölgenin tamamı, ABD işgali sonrası ve işgalin gölgesi altında patlak veren etnisite ve mezhep temelindeki çatışmalarla ağırlaşmış durumda.
Bu noktadan hareketle Kuzey Irak'taki Türk-Kürt sahnesi, Türk güçlerinin hazırlıklarına rağmen askeri bir patlamaya doğru ilerlendiğine dair göstergeler taşımıyor. Ankara'nın belki de şu süreçte tam olarak, geniş bir askeri operasyona geçmeksizin uyarılarının ciddiyetine vurgu yaparak Kürtlerin tutumunu dengeli hale getirmeyi istiyor. Ayrıca Ankara bu önlemler kanalıyla, 'gelecekte bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına kesinlikle destek vermeyeceğine' yönelik, tek bir anlamı olan, uzun vadeli bir mesaj veriyor. Bunun bir kanıtı da, Türkiye'nin Bağdat'taki merkezi hükümetten Kürtlerin davranışlarını kontrol altına almasını talep etmesi. Bu durum, Ankara'nın Kuzey Irak'taki Kürtlere bir devlet olarak değil, Irak devletinin bir bölgesi olarak baktığının açık bir işareti.
İki taraf arasındaki meydan okuma ve çatışma dilinin alternatifi siyasi diyalogsa ve bu diyalog bölgenin daha fazla çökmesini engellemek için kaçınılmazsa, bir an önce başlatılması gerekir. Aksi takdirde Türkiye'yle Kürtlerin çatışma ihtimali yaklaşıyor.