McCain yıllar içerisinde başına buyruk bir cumhuriyetçi olarak ünlendi. Bush'un dış politika sicilinden tiksinen bağımsızlar ve hatta bazı demokratlar, McCain'in bahse değer bir iyileşme anlamı taşıyacağına inanır görünüyorlar. Irak savaşına karşı olduğunu söyleyen neredeyse üçte birlik bir seçmen kitlesi, başta New Hampshire ve Michigan olmak üzere bu yılın başlarında gerçekleştirilen çeşitli GOP önseçimlerinde McChain'e oy verdi. Mantığa kafa tutan bir duruma benziyor zira Bush'un Irak politikasının en gürbüz sesli eleştirmeni, 2003 sonlarında, Irak'a daha fazla asker gönderilmesi gerektiğini söyleyen işbu Arizona senatörüydü.
Ancak McCain'i sıkı şahinlerden yapan yalnızca Irak'la ilgili görüşü değil. Iran, Suriye ve Kuzey Kore'ye karşı şahince politikalar savunuyor ve hatta Çin ve Rusya gibi büyük güçlere karşı da karşılaşmacı politikalar belirliyordu. Mevcut deliller, McCain yönetiminin şimdiki yönetimden daha pervâsız ve saldırgan olacağına işaret ediyor.
McCain, Kongre'ye militan bir şahin olarak girmedi. 1980'ler ve 90'ların ilk yıllarında, cumhuriyetçi dış politika çizgisinin dışında, sürüden bağımsız bir Cumhuriyetçi sıfatını yeterince hak ediyordu. Ronald Reagan'ın 1982 yılında Lübnan'a asker gönderme kararını eleştiren birkaç Cumhuriyetçiden biriydi. Amerikan çıkarlarıyla önemli bir bağlantıdan yoksun böylesine belirsiz ve tehlikeli bir görev, ona, Vietnam bozgununu hatırlatıyordu. Daha seçici ve ihtiyatlı bir strateji savunucuları nezdinde McCain'in bu şüpheciliği, savaş esiri olarak Kuzey Vietnam'da geçirdiği beş yıllık korkutucu tecrübe ışığında anlaşılabilir bir durumdu. Lübnan mâcerasına muhalefeti, 1983 Ekim'inde Beyrut'taki kışlaya bomba yüklü kamyonla yapılan saldırı sonucu 241 Amerikan deniz piyadesinin öldürülmesiyle haklılığını ispat etti.
McCain, soğuk savaşın bitimini takip eden ilk yıllarda, ihtiyatlı realistleri cezbeden politik bir çizgiyi savundu. Doğru, I.Körfez Savaşına destek verdi ama sıkınıtı verici bir gönülsüzlük sürecinden sonra. Bir sonraki yıl Somali'ye yapılan Amerkan müdahalesine ise amansız bir muhâlifti; bilhassa da görevin amacı açlıktan ölen Somalilere insani yardım sağlamaktan BM'in liderliğinde amorf / şekilsiz bir ulus inşa girişimine doğru genişletilince. Mogadişu'daki birbirleriyle davalı çok sayıda hiziplerden biriyle girdikleri çatışmada 18 komandonun öldürülmesi, şüpheciliğini bir kez daha haklı çıkarmıştı.
Lübnan ve Somali misyonlarına karşı sergilediği duruşun telkin ettiği o ihtiyatlı realist olmadığına dair kötü işaretler de vardı. Örneğin, 1993 ve 1994'de Kuzey Kore'nin nükleer silah programı izlediği hakkında deliller çoğalınca, McCain aşırı şahin bir duruş sergiledi. Pyongyang, nükleer faaliyetlerinden vazgeçmediği takdirde, ABD'nin, Yongbyon reaktörüne ve diğer K.Kore askeri hedeflerine hava saldırısını dikkate alması gerektiğini savundu. Clinton yönetimi, Amerika ve onun Doğu Asya müteffiklerinin yardımı karşılığında K.Kore'nin nükleer faaliyetlerini dondurmayı taahhüt ettiği 1994 mutabakat çerçevesini imzaladığında, McCain "sopa yok, büsbütün havuçtan ibaret" diyerek düzenlemeye veryansın ediyordu.
Müteakip yıl, her ne kadar bir tereddüt süreci geçirdiyse de, Bosna Sırplarına karşı hava saldırısını onayladı. Bosnayı şiddetle sarsan sivil savaş, ihtiyatlı bir realistin kesinlikle sakınmayı isteyeceği türden bir çatışmadır. Öldürücü çatışmadan dolayı Amerika'nın riske girmiş bahse değer bir ekonomik veya stratejik çıkarı bulunmuyordu ama McCain görünüşe göre kan akması ve NATO'nun güvenilirliğinin riske girmesinden daha geçerli bir sebep olmaksızın yine de ABD dahlini savundu.
Senatör McCain'in Balkan meselelerini kapsayan şahin duruşu, Clinton yönetimi ABD liderliğindeki askeri harekâtı Sırbistan'a Kosova'dan el çektirmeye vardırdığında, daha bir derinlik kazandı. Başkaldıran Kosovalı müslümanlar adına ABD'nin müdahil olmasını haklı kılacak hiçbir çıkarın olmadığını savunan Kongredeki diğer Cumhuriyetçi pek çok meslektaşının aksine, McCain, askeri harekâtı onayladı – hatta Clinton yönetiminden daha çok gayret sarfederek. 1999 savaşı boyunca NATO kuvvetleri bütünüyle yüksek irtifâdan bombalamayı tercih etti ama senatör McCain kara gücü gönderilmesini istedi. Clinton siyasetinin yeterince gözü pek olmadığı eleştirisi, Bush yönetiminin Irak stratejisi hakkında yaptığı eleştirinin de habercisiydi.
Senatör McCain, 21.Yüzyılın gündoğumundan bu yana en şahin Cumhuriyetçi şahsiyettir. O, Pyongyang yönetimi nükleer meselede teslim olmadığı takdirde, ABD'nin askeri güç kullanmakla açıkça tehdit etmesini önerdiği 2002'de bu durum iyice gün yüzüne çıktı.. Weekly Standart'ın 20 Ocak 2003 tarihli nüshasında "Yönetim, K.Kore'nin mutabakat antlaşmasını ihlal etmesine ilk karşılığı uygun bir şekilde verdikten ve şantaj olarak öne sürülen talepleri müzâkere etmeyi de reddettikten sonra, şimdi, Clinton yönetiminin diplomasi tarz ve esasını benimsemiş ve bazı bakımlardan onu da aşmış görünüyor" diye yazdı. "K.Kore'nin nükleer silahlara sahip olmasını engelleyecek olan eninde sonunda güç kullanımı iken" Başkan Bush ve Dış İşleri Bakanı Colin Powell'ın "güç kullanımını alenen yadsımaları" onu endişeye sürüklemişti.
"Amerikan tek taraflılığı hakkındaki olağan derslerden bizi bağışlasınlar" diye küçümsemesi Doğu Asya'daki diğer ülkelerin görüşleri hakkında tasasının olmadığını da gösteriyor. Askeri bir harekât için "Kuzey Kore'nin komşularıyla ortaklık etmeyi tercih edeceğimizi" kaydederek "gerekiyorsa onlar olmaksızın yapacağız" diye vurguluyor. Komşuları diye gönderme yaptığı ülkelere Japonya ve Güney Kore de dahil – Washington'ın elli yıldan daha fazla bir süredir Doğu Asya'daki en seçkin müttefikleri.
Hâlen çözüme kavuşturulmamış K.Kore nükleer meselesiyle karşı karşıya kalacak McCain yönetimi ihtimaline bakınca, bu müttefiklerin tedirginlik duyması için yeterli sebep mevcut çünkü McCain'in K.Kore'yle ilgili görüşleri, 2003 yılının başlarından bu yana, dikkat çekici bir şekilde, daha az kavgacı olduğunun işaretlerini vermiyor. K.Kore, ABD, Japonya, Çin, Rusya ve G.Kore'nin katıldığı, nükleer problemi görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturma teşebbüsü olan diplomatik sürecin, Altılı görüşmelerin, sâdık eleştirmeni olmayı sürdürdü. K.Kore politikasının, McCain yönetiminin şu an şahit olduğumuz Bush yönetimine nazaran daha karşılaşmacı bir alan olacağı neredeyse kesin.
Aynı şey İran nükleer programı için de doğru. McCain, Nisan 2007 kampanyalarından birinde Beach Boys'un Barbara Ann adlı parçasına uyarlayarak "bombala bombala, İran'ı bombala" diye şarkı söylerek yaptığı "şakadan" dolayı büyük eleştiri almıştı. Şaka yapmadığı yorumları ise çok daha az sıkıntı yaratıyor değil. Nükleer silahlı bir İran'ın küresel ve bölgesel istikrara yönelik "kabul edilemez bir risk" olduğunu tekrar tekrar belirtti. "Askeri harekât'tan daha kötü olan bir şey var ki o da nükleer silahlı İran."
Belki de en uğursuz olanı, McCain'in "haydut rejimlere" karşı önleyici savaşın uzun zamandır savunucularından birisi olması. 26 Mart tarihli USA Today'de yayınlanan bir hikaye, şu yorumu öne çıkartıyordu: "Mâzisinde teröre destek vermiş iğrenç bir rejim, teröristler tarafından kullanıldığında abartısız, milyonlarca Amerikalıyı öldürecek silahlar geliştirirken seyirci kalmak, bir seçenek değildir. Sorumluluktan kaçınmadır."
McCain, Bush yönetiminin Irak'ı işgal ve Saddam Hüseyin'i yerinden etme kararına güçlü bir şekilde destek vermişti. İstikrarlı, demokratik bir Irak yaratmada hızlı bir başarı gözleyen Amerikan umutlarının gerçekçi olmadığı besbelli olduğunda, savaşa sırtını dönen Amerikalı çoğunluğun safına yine de katılmadı. Kasım 2003'de, "sünni üçgene odaklı, isyan karşıtı harekât düzenlemek için gerekli insan gücünü bize sağlayacak" en az bir tümenin daha konuşlandırılması çağrısını çoktan yapmıştı.
Amerikan ordusunun Irak'taki bahtı kötüleşirken McCain, şiddetin tırmanmasından yana daha bir keskinleşiyordu. Maddi kayıplar, can kaybı gibi muhtemel mâliyetlerden asla ürkmedi. Kasım 2005'de AEI'de yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu:
"Irak'ın daha büyük kesimlerini emniyete kavuşturmak ve güvenli yeni terörist cennetlerinin ortaya çıkmasını engellemek, daha çok asker ve para demektir. Zaman alacaktır, belki de yıllar, ve daha fazla Amerikan kaybı olacaktır. Ödenecek kötü bedeller bunlar. Ne var ki yüksek risklerine rağmen başarı şansı en yüksek stratejiyi tercih etmemiz gerektiğine inanıyorum."
McCain, bir yıldan daha fazla bir süre sonra, Başkan Bush'un "Surge" (asker takviyesi ve askeri tedbirlerin artırılması) politikasını uygulama kararını, kendi stratejisinin teyidi olarak değerlendirdi. Asker takviyesi ve askeri tedbirlerin artırılmasını bir başarı olarak uzun uzadıya anlattı. 2007 yılında Irak'a yaptığı bir ziyaret'te, Bağdat yakınlarındaki bir pazara yakın caddelerde gezinmesine gönderme yaparak, güvenlik çevresinin büyük çapta iyileştirildiğini ilan etti. McCain'in bahsetmediği, füze yüklü helikopterler başının üstünde uçarken, ağır silahlı yüzden fazla ABD askerinin kendisine eşlik etmesiydi.
Irak'ın sürüp giden istikrarsızlığı, McCain'in uzun vadeli ABD askeri bulundurulması teklifi hakkında kaygılar duyulmasına neden oluyor. Bu yılın başlarında yapılan bir toplantıda, ABD askerlerinin Irak'ta 50 yıl süreyle kalması ihtimaliyle ilgili bir soruyla karşılaştığında siyasi muhaliflerine cephaneyi vermişti. McCain'in küstah cevabı "şunu bir yüzyıl yap" demek oldu.
Cumhuriyetçiler ateşli bir şekilde, yorumu bağlamından çıkararak eleştiri yapıldığını savundular. Senatör, Irak çatışmasını, yüzyıl savaşlarının 21.yüzyıl versiyonuna çevirmeyi teklif etmediğini sonraki sözleriyle açıklığa kavuşturdu; Irak istikrar ve barışa kavuşuncaya kadar indirime de giderek ABD askerlerinin Irak'taki varlığının sürdürülmesini öneriyormuş. Bu strateji için önerdiği model, Kore savaşını sona erdiren ateşkesi müteakip şu an 55'nci yılını dolduran Güney Kore'deki Amerikan askeri varlığı.
Ama tam bir güven vermeye yetmiyor. Irak, Güney Kore gibi değil – yeniden birleşmeyi sağlamak için Kore yarımadasını kan banyosuna çeviren Komünist K.Kore'ye karşı ABD askeri korumasını içtenlikle karşılayan o kaynaşık toplum değil.
G.Kore'deki Amerikan kuvvetleri, hiçbir zaman silahlı ayaklanmayla veya hatta etnik-dini hizipler arasında sürüp giden sivil savaşla karşılaşmak durumunda bile olmadı. Açıktır ki Irak'la mukayese etmek kâbil değildir. Irak'ın uzun vâdeli işgali düşünüldüğünde (sayısı azaltılmış kuvvetlerle bile), yakın benzeri, 1960'lardan 90'lara kadar Kuzey İrlanda'daki tehlikeli ve boşa çıkan İngiliz misyonu olabilir ancak.
McCain, Irak'ın terörle savaşta "merkez cephe" olduğunda ısrar etse de radikal İslam'dan yönelen tehlike'nin detayları hakkında kafası biraz dumanlı duruyor. Kongre delegesinin bir üyesi olarak bu yılın başlarında Irak'a yaptığı ziyaret'te El-Kaideye yardım etmekten dolayı hatalı bir şekilde İran'ı suçladı ve arkadaşları ve hemcinsi şahin Senatör Joe Lieberman'ın kamera karşısında hatasını düzeltilmesi gibi bir mahcûbiyet yaşadı; Tahran, "şii aşırılara" yardım ediyordu El-Kaide'nin sünni partizanlarına değil. Ancak birkaç hafta sonra bir Senato toplantısında El-Kaide'yi şii grup olarak tanımlamak suretiyle benzer gafı yineledi; devamında da "şii, sünni her ne ise" diye ekledi.
Dış politika tecrübesine ve itimatnâmesine sürekli olarak müşteri arayan bir kimsenin temel gerçekler hakkındaki bu tür hataları hem şaşırtıcı hem de sıkıntı yaratıcıdır. Sözlü olarak yapılan budalaca hatalar maalesef hitabet'teki şapşallıktan daha fazlasını yansıtmaktadır. McCain'in, apayrı hareketleri, rejim ve problemleri bir araya getirme eğiliminin göstergesidirler. İran, Suriye ve K.Kore gibi belâlı rejimler, Amerikan dış politikasına meydan okumaktadırlar ancak hepsini birden haydut devletler sınıfına yerleştirmek, meseleyi aydınlatmaktan çok karanlığa hapsediyor.
John McCain, Çin'in büyüyen ekonomisi ve askeri yenileştirmesinin ABD'ye büyük bir tehdit teşkil ettiğini savunurken, Çin'e karşı güç bela gizlediği bir husumet barındırıyor. Çin'in yükselişini, daha yüksek ABD askeri harcamalarının gerekçesi olarak fırsat geldikçe anıyor. En bağımsız uzmanlar, Pekin'in askeri bütçesinin 50-125 milyar dolar aralığında olduğunu tahmin ediyorlar; Pentagon ise 84-125 milyar dolar arasında olduğunu iddia ediyor. Her ne olursa olsun, McCain, bu miktarı Çin'in meşru savunması için aşırı buluyor. Ne var ki ABD'nin (Irak ve Afganistan savaşına ayrılan ek bütçeler dahil) yaklaşık 800 milyar dolarlık askeri bütçesini aşırı bulmuyor.
Çin hükümetine karşı kışkırtıcı, sembolik had bildirmelerden yana.. Örneğin, Başkan Bush'un Pekin Olimpiyatlarının açılışına katılma kararını, insan hakları ihlalleri gerekçesiyle eleştirdi.
Cato Enstitüsü dış politika analisti Malou Innocent, Pekin otoriteryanizminin sıkıntı verici olduğunu teslim etmekte ancak "Senatör McCain, Çin tam olarak demokratik olmadıkça, yapıcı ilişkiler tesis etme ihtimalini imkansızlaştıran bir görüntü sergiliyor" kaydını da düşmektedir. Bu tutum, hem Amerikan'ın Çin'le olan kapsamlı ekonomik ilişkilerini tehlikeye atmakta hem de Çin'in yardımına ihtiyaç hissettiğimiz çeşitli meseleleri göz ardı etmektedir- bilhassa K.Kore ve İran krizlerinin fitilini söndürmede. McCain başkanlığının daha karşılaşmacı bir yol izleyeceği ve Bush başkanlığından daha istikrarsızlaştırıcı olacağı bir diğer alandır bu.
McCain, Rusya ile mukayese edildiğinde Çin'e dostane davranıyor. Moskova'nın sert itirazlarına karşı Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyeliğini savunuyor. "Batı ulusları, Baltıklardan Karadenize kadar, NATO dayanışmasının bölünmez olduğunu ve özgürlüğün savunucusu tüm demokrasilere örgütün kapılarının açık olduğunu belli etmelidirler." McCain, her ne kadar bu çatışmada zarar görecek elle tutulur Amerikan çıkarları yoksa da, Gürcistan hükümetinin ayrılık yanlısı Abhazya ve Güney Osetya üzerinden Rusya ile kan davası gütmesini güçlü bir biçimde destekliyor
McCain'in gerek küçük gerekse büyük hasım devletlere karşı lüzumsuz, kışkırtıcı politika temâyülü, dünya çapında uzun vâdeli ABD güvenlik taahhütlerini yeniden gözden geçirme isteksizliğidir. İttifâkın özgün misyonu, Sovyet İmparatorluğunun çökmesiyle sona ermiş olmasına rağmen, NATO'nun devamını şevkle teşvik ediyor. McCain, NATO'nun doğuya doğru genişlemesinin, Amerika'nın askeri kapasitesine az bir katkı sağlayan yahut hiç katkı sağlayamayan küçük bağımlı devletlere karşı gittikçe bulanık ve tehlikeli ABD güvenlik taahhütleri icap ettiren bir sürecin savunucusu.
McCain, asalakvâri güvenlik bağımlılarına karşı yükümlülük üstlenmeyi veya yükümlülükleri muhâfaza etmeyi tercih ediyor gibi. Başlıca örneği, G.Kore'yle - Irak'ta uzun vâdeli tasarımlar için esas aldığı model- olan ittifakı ve oradaki askeri varlığı sürdürme iradesidir. G.Kore duası, güvenlik stratejisine genel yaklaşımının aslında safsatadan ibaret olduğunu aydınlığa kavuşturmaktadır. Washington, yarım asırdan daha fazla bir süredir, G.Koreli vergi mükelleflerine kazançlı bir güvenlik desteği sunmaktadır. G.Kore'nin nüfusu, bugün, inandırıcı tek düşmanı K.Kore'ye nazaran iki kat fazladır; ekonomisi ise 40 kat daha büyüktür. G.Kore güvenliği için yine de ABD'ye ciddi biçimde bağımlı olmayı sürdürmektedir. G.Koreli vergi mükellefleri için şâhane bir antlaşma...ancak Amerikalı emsalleri için değil. Zâtı kendinden menkûl bir Cumhuriyetçi için böylesi lüzumsuz, pahalı bir yükü benimsemek hem şaşırtıcı hem de âsap bozucudur.
McCain'in şu an savunucusu olduğu dış politika, gözü kara bir dış politikadır ve rastgele müdahalecidir. Şayet üniversitedeki bir uluslararası ilişkiler yahut güvenlik çalışmaları öğrencisi olsaydı, Amerika'nın geçen 14-15 yılda karşılaştığı hayati meselelere dair yaptığı analizinden dolayı "F" alıp otururdu. Vaatkâr bir başlangıçtan sonra performansı gitgide kötüleşti. G.W.Bush'tan daha saldırgan ve ehliyetsiz bir dış politika kâhyası, Amerika'nın ihtiyaç duyduğu son şeydir.
Çeviren: Aydın Ertuğrul