'Dış politika cumhurbaşkanı'

 

Dış politika, bir ülkenin, toplumun kaderini belirler, ancak kamuoyununun en az ilgilendiği ve bilgilendiği alanlardan biridir. Modern demokrasilerin en büyük paradokslarından biri budur. Yok, sadece Türkiye'den söz etmiyorum, bu genelde böyledir, Irak işgali gibi, bir savaş durumu gündeme gelmediği sürece, gelişmiş Batı demokrasileri dediğimiz dünyada da aynı durum geçerlidir. Ama, Türkiye'de dış politika ilgisizliği ve bilgisizliğinin daha vahim boyutta olduğu da bir vaka. O nedenle, ihmal etmeyelim, gelin son bir haftada olanlara yakından bakalım.
Kuzey Irak'ta operasyonlar devam ederken ve bölgede İran hedef ülke olarak sabitlenmişken, Türkiye'nin üst düzeyde dış politika turlarınında pazarlık konusunun ne olduğu açık. Kürtlerin 'terbiye edilmesi' ve İran'a düşmanlık karşılığında, Türkiye'nin önü açılacak. Türkiye'nin bu pazarlığa ne ölçüde ikna olduğu hususu ise şimdilik belirsiz. Bu noktada, Başbakan'ın, Madrid'de basın toplantısında, İran ile enerji konusundaki yakınlaşmayı eleştiren soruya verdiği cevap çok önemli. Başbakan, bu yakınlığın pratik gereklilikten kaynaklandığını belirtip 'Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacını ABD ve İsrail mi karşılayacak?' demiş. Bu, pragmatik bir yaklaşımın ötesinde, Türkiye'nin komşuları ile iyi ilişkiler içinde olmak konusunda kararlılığının ifadesi olduğu için önemli. Bu açıdan bu yaklaşımı bir yana not edelim.
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı'nın, önce ABD, sonra Mısır'a yaptığı ziyaretler esnasında, İran'a askeri bir müdahaleye sıcak bakmadığını beyan etmesi de önemli. Ancak, 'Bölgede kitle imha silahlarının olmasını istemeyiz' açıklamasını da not etmekte fayda var. Zira, Gül bu açıklamayı İran'a yönelik olarak yaptı. Oysa, İran halihazırda 'kitle imha silahı' diye geçen nükeeler bomba imal etmek niyetinde olmadığını söylüyor. Buna karşın, bölgede İsrail halihazırda bu türden bir güce sahip. Dahası, İncirlik üssünde nükeer başlıklı silahlar var. Belli ki, bu konuda bir açıklama veya tedirginlik yok. Bu durumda, Türkiye, açıkça 'taraf' olduğunu ilan etmiş oluyor.
Böyle olduğu için olsa gerek, Türkiye'nin bölgede ABD dış politikaları yönünde taraf olmasından yana olanlar, dış politika konusunda ağırlığın Çankaya'ya kaymasından memnun görünüyor. Bunlardan biri, Gül'ü 'dış politika Cumhurbaşkanı' ilan etmiş. Aslında, Türkiye'de mevcut sistem içinde Cumhurbaşkanı'nın rolü belli ve bu rolün dışına çıkma girişimi başlı başına sıkıntılı bir durum.
Diğer taraftan bu kavramı icat eden kim biliyor musunuz? Washington Enstitüsü Türkiye Programı direktörü Soner Çağaptay diye birisi. İlgili yazısı dün Yeni Şafak gazetesinde, 'Gül'ün Cumhurbaşkanlığının önemi' başlığı altında yayımlandı.
Aynı isim, AKP iktidarının ne kadar tehlikeli olduğu konusunda birçok yazısı çıkmış biriydi. Çok değil bir buçuk yıl önce, Lübnan-İsrail savaşının hemen sonrasında, Lübnan'da yayımlanan The Daily Star gazetesinde yayımlamış bir yazısını (25 Ağustos 2006) dikkatinize sunmak isterim. Yazının başlığı 'Türkiye'nin tehlikeli Lübnan niyetleri' ('Turkey's dangerous Lebenon intentions'). Çağaptay, yazı boyunca, AKP iktidarının Türkiye'nin dış politikasını İslamcılık doğrultusunda tehlikeli sulara doğru götürdüğünü iddia ediyor. Türkiye'de yükselen ABD karşıtlığının sorumlusunu AKP iktidarı olarak gösteriyor, AKP'nin Hamas ve Müslüman Kardeşler örgütü ile yakın ilişkilerine dikkat çekiyor, Tayyip Erdoğan'ın 'terörü destekleyen' Suudi işadamı Yasin Abdullah Kadı'ya sahip çıktığını hatırlatıyor. Dahası, o zaman Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül'ün Şam'a yaptığı ziyarette Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesine 'yeşil ışık' aldığını ve bu istikamette davrandığını, bunun ne kadar tehlikeli bir girişim olduğunu sayıp döküyor.
O zaman, Çağaptay'ın yazısının, gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu anlatan ve Lübnan'daki kamuoyunun, Türkiye ve mevcut hükümet konusunda tek yanlı bakışlarla yanıltılmasının doğru olmadığına işaret eden cevabi bir yazı yazarak aynı gazeteye gönderdim ve yayımlanması konusunda gazete yöneticileri ile bağlantı kurarak ısrarcı oldum.
Ancak, Lübnan'da hükümet (ve tabii ABD) yanlısı olan bu gazete, benim yazımı basmamakta ısrar etti, eminim gazetenin arşivlerinde bu yazışmalar vardır, onlarda yoksa bende var.
Belli ki, Çağaptay bir buçuk yıl içinde AKP konusunda görüşlerini tamamen değiştirmiş. Veya, başka bir şey olmuş, Çağaptay gibi bazılarının nezninde, Cumhurbaşkanı'nın dış politika bakışı ve istikametinin, hükümetten farklı ve bu anlamda desteklenmesi gerektiği gibi bir görüş hâkim olmuş. Öyle olmalı ki, Çağaptay Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısında, Cumhurbaşkanı'nın 'Türkiye'de dış politikanın adresi olduğu'nun altını çiziyor.
Tam da bu noktada, 'Ne zamandan beri ve nasıl bir dış politika?' diye sormak zorundayız.

Kaynak: Radikal