Tarihteki direnişlerin ve özellikle son yüzyılımızın direnişlerinin en önemli karakteristiğinin tepkisellik olduğunu bilmekle beraber tepkiselliğin her zaman için kötü olduğunu düşünmek yerine eksikliğini tespit etmek daha makul olacaktır. Elbette direnişten bahsedilecekse bu direniş bir haksızlığa/yanlışa tepki olarak ortaya çıkacaktır. Zaten direnişi kalıcı ve anlamlı kılan en önemli özellik, tepkisellikten uzaklaşıp inşa edicilik özelliğini yakalayabilmektir. İşte bunun için, her direniş hareketinde olması gereken en önemli gelişme; ilk tepkisellik sürecini hızlıca aşıp fikri zeminini oturtarak belli bir ideal doğrultusunda hareket etmeye çalışmaktır. Konumuzun örneklemesindeki Hizbullah’ta bu yönüyle birçok dersler olduğunu hatırlamakta fayda var.
Yine Hizbullah örneğinde görebileceğimiz üzere bir direniş hareketi kuşatıcı olduğu ölçüde başarıya yakındır. Bu kuşatıcılığı birçok açıdan ele almak mümkün. Ülke şartları itibariyle kuşatıcı olmakla beraber mezhep-meşrep açısından da kuşatıcı olmak gerekmektedir. Hatta bunun da ötesinde direnişe destek veren kişi/kurum/devletlerin inançlarından çok dürüstlüklerini göz önünde bulundurarak gerektiğinde elbirliğiyle hareket etmek gerekmektedir. Tabi mezhep tartışmalarına sürüklendiğimiz böyle bir dönemde direnişin önündeki önemli engellerden biri direnişi yapanları kuşatıcılıktan uzaklaştırıp klikleştirmektir. Çıkışı itibariyle tepkisel olan bu tür hareketler, daha üst bir perspektiften değerlendirilemediği/yönlendirilemediği takdirde marjinalleşmeye maruz kalabilmektedir.
Son on yıllarda başarılı olan (yani hem direnen hem de inşa etmeye çalışan) direniş hareketlerine baktığımızda en önemli özelliklerinden ikisinin halkla bütünleşmek ve siyasetle kurumsal olarak ilgilenmek olduğunu görürüz. Halka ilgilenmenin ne anlama geldiğini, direniş örgütlerinin sağlık-sosyal ve kültürel alanlarda özellikle yoksul kesimlere yönelik yaptıkları faaliyetlerde görmek mümkündür. Bu tür hizmetleri örgüte eleman yetiştirmek gibi yüzeysel bir bakış açısıyla değerlendirmek direnişin kutsallığını anlamayanların en kolaycı yaklaşımlarından biridir.
Bir direniş hareketinin dikkat etmesi gereken önemli özelliklerinden bir diğeri de gerçekçiliği olmalıdır. Direnişin, içinde duygusallık barındırdığını (hatta barındırması gerektiğini) kabul etmekle beraber yine Hizbullah’ın geçen yılki direnişinde gördüğümüz gibi (özellikle Nasrullah’ın) gerçekçi tavır ortaya koyması, günübirlik olarak sıkıntı gibi görünse de orta ve uzun vadede başarının en önemli anahtarlarındandır. Bu minvalde maalesef çoğu direniş oluşumu, mensuplarını ve gönüldaşlarını hiç de gerçekçi olmayan hedeflere kilitleyebilmekte, bu da bir dönem için hızlı çıkışa neden olsa da sonuç itibariyle hüsranla neticelenmektedir. Yine bu bağlamda direnişin sadece hedefteki haksızlığı yok etmek yerine uzun vadeli programının zorunluluğundan bahsetmek mümkündür.
Direniş hareketlerinin önemli zaaflarından biri de nerede duracaklarını bilememeleridir. Bu da az önce söylediğimiz planlı-programlı hareket edememekle ilgili önemli bir sorundur. Böyle bir durumda maalesef sadece tepkisel-marjinal çıkışla karşı karşıya kalmaktayız. Oysa direnişin, ideal gücüyle potansiyel gücünü iyi dengelemesi gerekmektedir.
Araçla amacın ilişkisi tartışmamız gereken konulardan bir diğeridir. Aracın silah olması bir amacı gayr-ı meşru kılmayabileceği gibi, aracın daha masum gibi görünmesi de her zaman için bir amacı meşru kılmaz. Aynı durumu tersinden okumak da mümkündür. Yani aslolan, zaman ve zemine göre aracın gerekliliğini/şıklığını doğru okuyabilmektir.
Temelde ahlakımızın, fikriyatımızı oluşturan en önemli unsur olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda direniş hareketinin ve direnişçinin en mühim müteharrik gücünün ahlak olması gerektiğini görebiliriz. Hem felsefe itibariyle hem de uygulama itibariyle ahlakı yok saymak bir hareketin ve temsilcisinin en önemli zaaflarından biri olacaktır. Ve bu ahlak bir taraftan hareketin fikirlerinin temellerini oluştururken diğer yandan her bir bireyinin her bir davranışına sirayet eden bir karaktere dönüşebilmelidir.
Direniş hareketlerinin aceleciliği önemli diğer zaaflardan biridir. Oysa direniş kadar inşa sürecinin de sabır gerektirdiğini bilip ona göre program yapmak gerekmektedir. Direnişçilerin yarın zafere ulaşacakmış gibi hareket etmeleri anlaşılabilirken, yarın zafere ulaşacağına inanmaları geleceklerini ipotek altına almaları anlamına gelir. Direnişçi için sabır en önemli olgunlaştırıcı eylem biçimidir oysa.
Son yüzyılımızda daha sık duyduğumuz ve gördüğümüz direnişin, sadece eline silah alanlarla sınırlandırılamayacak kadar evrensel bir eylem biçimi olduğunu ve bunun geleceğe ilişkin inşa edici aşamalarının bulunduğunu, bununla birlikte direnişin bir liyakat ve ahlak gerektirdiğini hesaba katarak hareket etmek gerekmektedir.