Diplomasi sirk değildir

Dışişleri Bakanlığı sahnesinde bu hafta sergilenen İsrail Türkiye'ye Karşı trajikomedisi güyâ mutlu bitti: Başaktör Danny, Türk büyükelçisi ve üstlerine bir özür mektubu gönderdi, böylelikle Türkiye'nin, elçiyi yurda geri çağırma tehdidi ortadan kalkmış oldu.

Ancak sorun bir dil sürçmesi ya da kapalı bir toplantıdan sızan bir yorum değildi. Ortada, Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman ve yardımcısı Ayalon'un bilerek yaptığı bir hareket var ve final pek de mutlu değil. Bunu, bir başka olayın başlangıcı haline getirmeliyiz: Lieberman ve Ayalon'u, İsrail'in çöküşteki diplomasisinden söküp atmak. Lieberman, ulusal onurun savunucusu rolünü oynayabilmek için, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'la açık açık çatışmayı seçti. Bu tutumunun partisine oy kazandıracağını düşünüyor olabilir. Bu daha ziyade Lieberman'a dışişlerini emanet eden Başbakan Binyamin Netanyahu'nun çılgınlığının bir ispatı. Netanyahu, İsrail'in Birleşmiş Milletler nezdindeki büyükelçiliğini, Ayalon da Washington büyükelçiliğini yaptı. Her ikisi de diplomatların ve dışişleri bakanlarının nasıl davrandığını biliyor olmalı ancak meslekî tecrübeleri, Lieberman'ın etkisiyle baltalanıyor. Bu olayda Netanyahu kendisini ya işbirlikçi ya da iradesiz olarak ortaya koydu ki, her ikisi de birbirinden beter.

Türkiye'yle İsrail arasındaki stratejik ilişkilerin dayanak noktası, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Mustafa Kemal Atatürk'ün modern Türk rejimini kurmasından bu yana kendini rejimin anayasal koruyucusu olarak gören Türk ordusu. İki ülkenin savunma kurumlarının son 50 yılda çok olumlu bir ilişkisi oldu. Bu hafta, yeni Savunma Bakanlığı Genel Müdürü Udi Şani Türkiye'yi ziyaret etti ve önümüzdeki haftanın başında Savunma Bakanı Ehud Barak'ın Ankara'ya gitmesi bekleniyor.

Türk generalleri, İslamcı bir partinin lideri olan Erdoğan'ın iğneli üslubundan yeterince çekiyor. Türkiye'nin resmî temsilcisine kamu önünde hakaret etmek ve böylelikle özür kopartarak kendisini küçük düşürenleri küçük düşürmeyi beceren Erdoğan'ı ulusal onurun savunucusu konumuna sokmak -ve bir yandan halkın nefretini artırmak- suretiyle onları daha zor duruma sokmak için deli olmak lazım. Türk ordusunun İsrailli mukabiline duyduğu sempati Türkiye'nin siyasal seçkinleri ve kamuoyu nezdindeki düşmanca tutumunun üstesinden gelmek için yeterli değil.

İsrail, Erdoğan'ın İran ve Hamas'a karşı tutumunda meşru bir argümana sahip. Bir argüman ortaya koyulurken, mübalağalara değil mantığa başvurulmalı. Yani Erdoğan'ın, İsrail'le Suriye arasındaki arabuluculuğu devam ettirme önerisi yeniden gözden geçirilmeli. Diplomasi sirk haline gelmemeli. İsrail'in çarpıtıldığı bir televizyon programının yarattığı heyecan da tuhaf. Dünyanın her yerinde sinemada ve medyada ulusal ve dinî klişeler yer alır. İsrail'de de. Bu, dışişleri bakanları veya yardımcılarının meselesi değildir; diplomatların protestolarını üç bölümden oluşan bir televizyon dizisine çevirmesi de kesinlikle gülünç: Protesto ve küçük düşürme, hakaret ve tehdit, geri adım ve özür. Kararlılıkla saldırganlık arasında ciddi bir fark vardır. Lieberman ve Ayalon, dışişlerinde ikinciyi uyguluyor. Netanyahu'nun onları görevlerinin başında bırakması, İsrail siyasetini kendisinin değil onların idare ettiği anlamına gelir.
 
Kaynak: Zaman