Din görevlileri için hayati misyon

Türkiye insan sermayesini iyi değerlendiriyor mu?

Yoksa müthiş bir atıl kapasite sorumuz mu var?

Yani hem kapasitemiz var, hem atalet içinde... Böyle bir gerçeklik mi büküyor belimizi?

Bence ikincisi?

Yani 73 milyonun büyük kapasitesini ülkenin yükseklere tırmanışı için yeterince değerlendiremiyoruz.

Ben, İslam dünyasının 1.5 milyarlık nüfusu ve büyük zenginliklere sahip coğrafyası için de aynı acıyı duyarım.

Bu toplam nüfustan ayrıntılara doğru açıldığımızda ise, bu "atıl kapasite" meselesi daha yakıcı hale gelir.

Diyelim kıt imkânlarla emek vermiş, yetiştirmişsiniz, ama o da gitmiş atıl kapasite alanında heba olmuş...

Okumuş işsizler diye bir sorumuz var değil mi? Üniversite bitirmiş gencecik insanlar çalışmıyor. İş alanı üretememişiz. Aylar, yıllar akıp gidiyor, genç insan, ülkesi için bir artı değer üretemiyor.

Olur mu bu?

Bütün bunları, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun, imamlara gönderdiği genelgeyi okuyunca düşündüm.

85 bin cami var bu ülkede, 90 bin din görevlisi var.

Bu insanlar, halkımızın ibadet görevini ifasında önderlik ediyorlar.

Bu görevin onların bütün zamanını almadığı da bir gerçek.

Acaba başka bir şey yapamazlar mı? Bir toplumsal misyonları olamaz mı?

Eğer memuriyetlerini yapsınlar kâfi derseniz, klasik bir devlet memuru mantığını devreye sokmuş olursunuz. Bunun anlamı da, atıl kapasite vurdumduymazlığına devam etmektir.

Benzeri bir şeyi öğretmenler için düşünebilirsiniz.

Yine sayıları yüz binleri bulan öğretmenlerimiz var. Çocuklarımızın hemen tüm çocukluk - gençlik çağı onların elinde geçiyor.

Öğretmenler sınıfa girip çıksınlar, derslerini anlatsınlar görevleri sona ersin. Acaba bu mudur öğretmenin gerçek anlamda istihdamı?

Ben farklı düşünüyorum.

Gerçekte, bir neslin inşasındaki misyonunun altını çizmek lazım öğretmenin... 

Öyle bir öğretmenle yola çıktığınızda, öğrencinin yüreğinde yaşayan bir öğretmenle eğitim verdiğinizde, bambaşka nesiller yetiştirirsiniz.

Bu, sade bir memur için bile önemli bir kriterdir. Yüzü gülen memurla, turşu satan memur arasındaki farkı düşünün, devlet – toplum ilişkisinde...

Bir politikacı, bir asker, bir mülki amir...

Toplumla ilişkili her alanda farklı bir heyecan ve şevk yüklenmiş, farklı bir muhabbeti kuşanmış insanlardır bir ülkenin tarihi tırmanışına öncülük edenler...

O yüzden Diyanet İşleri Başkanı'nın din görevlilerine yeni bir coşku taşımayı amaçlayan genelgesinden heyecan duydum.

Bakın o genelde neler var? Diyor ki sayın Başkan din görevlilerine:

-Görev yaptığınız çevredeki halkı çok yönlü olarak tanımak için özel bir gayret içine girin

-İhtiyaç sahiplerinin sıkıntılarının giderilmesi hususunda varlıklı kimselerle muhtaç kişiler arasında irtibat kurulmasında aktif rol oynayın.

-Gerekiyorsa sorunların çözümü için resmî veya gayri resmî kuruluşlarla irtibata geçerek rehberlik hizmetinde bulunun.

-İmkanlar ölçüsünde cami içinde veya müştemilatında okuma odaları oluşturun.

-Halkın ve özellikle gençlerin camilere ilgisini artırmak amacıyla, sosyal faaliyetler yapın.

-Gençlerin zararlı alışkanlıklardan korunması için ailelerle yakın ilişki kurun.

-İmkânları uygun olan camilerde, uygun bir yere bilgisayar sistemi kurun ve bu sistemden gençlerin yararlanmasını sağlayın.

-Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü, açık kalpli ve samimî kişiler olun.

-Görev anlayışınızda korku değil, sevgi hareket noktası olsun.

-Mahallin örf ve âdetlerine saygılı olun,

-İslâm'a uygun olmayan uygulamaları, kırıcı olmadan ve tedricî bir yöntem takip ederek düzeltmeye çalışın.

Bunlar son derece önemli şeyler.

Ben, bunları yaşayan din görevlileri biliyorum.

Kişisel gelişim eğitimi almış ve köyünde gençlere rehberlik yapan... Madde bağımlısı gençlerle buluşup, onları ailelerine kazandıran imamlar biliyorum.

Aynı şekilde özürlü öğrencisine yaşama heyecanı kazandırmak için çırpınan öğretmenler biliyorum. Sınıfındaki öğrencilerden biri daha yükseklere uçabilsin diye çırpınanları tanıyorum.

Bunların sayısı ne kadar çoğalırsa Türkiye o kadar çabuk yükseklere uçacaktır.

Onun için, atıl kapasite sorunu üzerinde kafalarımızı patlatırcasına durmak zorundayız. 73 milyonun özgül ağırlığını müspet anlamda artıracak her hamle mübarektir. Din görevlilerimizin, eğitim kadrolarımızın bu noktadaki hayati misyonuna ne kadar vurgu yapılsa azdır, diyorum.