Dillerin savaşı

Uzman dilbilimciler, bir dilin hayatta kalması için 100 binden fazla kişinin oluşturduğu gruplar tarafından onun konuşuluyor olması gerektiğini söylüyorlar. Bu durum, bugün dünyada 6 bin dil olması nedeniyle bir sorun teşkil ediyor. Çünkü 6 bin dilin yarısı 10 bin kişilik gruplar, dörtte birlik bölümü de bin kişiden daha az gruplar tarafından konuşuluyor. Bunlara karşılık, geri kalan kısım ise yaklaşık yirmi milyonluk gruplarda yoğunlaşıyor. Baskça, Çince, Yunanca, Latince, Persin, Sanskritçe ve Mısır dili gibi nadir diller, eski seviyelerinden aşağı düştüler. Diğerlerinden bazıları da 2000'li yıllara ulaşabildiler.

Avrupalıların sömürge fetihleri, mevcut dillerin yüzde 15'ini yok etti ama aynı zamanda bu ülkelerde İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Portekizce gibi dilleri egemen dil olarak artırdı. Brezilya'da, 16. yüzyılda, ulus-devletlerin resmi bir dile ve kendi dil homojenliğine bağlı olması nedeniyle 540 dil ve lehçe kayboldu. Bu süreçlerin sonucunda, bütün dünyada, yaklaşık 2 milyar kişinin, hemen hemen her yerde İngilizce konuştuğu söylenebilir. Bu, büyük ölçüde 18. ve 19. yüzyıllarda Britanya İmparatorluğu'nun yükselmesi ve 20. yüzyılda ABD'nin ekonomik, askeri, ticari ve mali büyümesi sonucunda ortaya çıktı.

Konuşulan bu dillerin bu yüzyılda; dünyanın geri kalanının temel kaynaklarına sahip olmayı arzulayan ülkelerin genişleme stratejileri nedeniyle, küresel piyasaların gelişimine ve kısmen dijital teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak, yüzde 50'den yüzde 90'a çıkacağı konusundaki kasvetli beklentilerin gerçekleşmesine büyük olanaklar sağlayan ve gizlenemeyen kaçınılmaz bir sorun var. Her bir dilin veya lehçenin ölümüyle birlikte insanlık tarihinde önemli bir bölüm kapandı. Peru ve Kolombiya'da da kasıtlı bir imha süreci yaşanmakta, Amazon ormanlarında yaşayan yerleşik kültür ve dillerde bundan payına düşeni aldı.

Mevcut dillerin yaklaşık olarak yüzde 96'sı, dünya nüfusunun yüzde 4'ü tarafından konuşuluyor. Bunların yarısı da Pasifik Asya'da bulunuyor. Örneğin, Çince ve türevleri, 1 milyon 300 bin, Hintçe 1 milyar 200 bin kişi tarafından konuşulurken Sanskritçe, Farsça ve Peştuca 500 milyon kişi tarafından kullanılıyor. Uzmanlar İngilizcenin 480 milyon kişi tarafından kullanıldığını söylüyorlar fakat onların hesaplamaları sadece ABD ve İngiltere'yi kapsıyor. Hesaplamalarında tarihsel nüfuz alanlarını dışarıda bırakıyorlar.

Son zamanlarda, İngilizcenin kültür üzerindeki rolü ve dillerin internetteki dolaşımı üzerine yalan söyleniyor. Yanısıra, Çince ve İspanyolcaya internet dolaşımında Anglosakson (eski İngilizce; çn.) dilinden daha fazla itibar edildiği gibi yalanlar da ekleniyor. Kafa karışıklığı yaratmaya dayalı, zararlı ve alaycı bir amaç. Neler olup bittiğinin farkında olmayanlar için bu, "ideolojik olmayan" küresel bir kampanya. Amerika Birleşik Devletleri'nin, dünya çapında elde etmeyi istediği siyasi hâkimiyet ile ilgilenmeyenleri, onun ile uyum sağlayanları ve Üçüncü Dünya ülkelerini zayıflatmak amacıyla, bu alanda, sapma ve bilgi kirliliği yaratılmak isteniyor.

Bu strateji çok tehlikeli bir hal aldı. Çünkü güç merkezleri ve özel uluslararası kuruluşlar, İngilizcenin fahiş ağırlığını ve önemini en aza indirmeye çabalıyorlar. Ayrıca, bunun için, şaşırtma niyetiyle UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü), ITU (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği), SELA (Latin Amerika'da işbirliğini arttırmayı amaçlayan bir teşkilatlanma) ve ECLAC (Birleşmiş Milletler Latin Amerika ve Karayipler Komisyonu) gibi saygın kuruluşları da kullanıyorlar. Bu hilekârlık, aynı Irak'ı işgal etmek, Pakistan'a ve Afganistan'a saldırmak için kullandıkları düzenbazlık kadar bir kepazeliktir. Dil sorunu, çok ciddi bir konudur. Bu nedenle, özellikle, iktidar merkezlerinin, uluslararası kurumların ve aşırı sağcı iktidar gruplarının oynadığı rol, uluslararası ölçekte bilinmesi gerekir.

Yerli ve Kreole dilleri tehlike altında. Özellikle Latin Amerika, Birleşik Devletler ve Kanada'da. 200 yerli dili kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Siyasi, sosyal ve ekonomik nedenlerle Kolombiya, Peru ve Bolivya'da işlenen suçlar ve sık sık yapılan katliamlar birer göstergedir. ABD'de Kızılderililere karşı ayrımcılık 200 yıldan daha fazla bir zamandır devam etmekte. Fakat Kanada'da, şayet ormanların ve petrol yataklarının sömürüsü ile ilgili çıkarlara dâhil olmuyorlarsa daha fazla korunuyorlar ve koruma altına alınıyorlar. Örneğin, Kanada'da, kısa vadede kaybolacağı öngörülen, on ile yirmi kişilik gruplar arasında konuşulan yerli dilleri gibi.

Televizyon, video ve bilgisayarın, genellikle büyük topluluklardan uzakta bulunan bu yerli halkların üzerindeki etkisi henüz ölçülmüş değil. Medya araçları; özellikle cep telefonu, modem ve internetin kullanımından itibaren, okullardan başlayan ve zaten evlerde geleneksel bir unsur haline gelen, kendi kurallarını dayatan bir standart oluşturuyor.

İletişimin yeni biçimleriyle oluşturulan yeni alışkanlıklar, tüm bu unsurların entegrasyonunda etkin birer faktör. Dünya küçülmüş değil, tersine anlaşma ve konuşmanın belirli bir biçimi, evrensel bir alan edindi.

Kuzeydoğu Asya'da, dil sayımı üzerine yapılan son araştırmalara göre 17 dilden yalnızca 6'sı Rusça ile birlikte varlığını sürdürme olanağına sahip; 20 dil ölmekte; 8 dil yok olmak üzere; diğer 13 dil de yok olma tehlikesine doğru gidiyor. Avrupa'da 123 dil konuşulmakta. Bunların 9'unun can çekişmekte olduğuna inanılıyor. 26'sı tükenme tehlikesi içinde, 38'i tehlikeye doğru koşuyor.

Bu durumdan çok az insan endişeleniyor. Çünkü bugün dünya sorunları daha büyük ve daha karmaşık, çünkü çok daha tehlikeli olduklarına inanılan Amazonlardaki uluslararası şirketlerin pozisyonları hazır hale getirildi ve şu anda yerlilerin yaşadığı ormanların çok yakınına yerleştirilen, Birleşik Devletler tarafından dayatılan askeri üslerin verdiği zararlardan söz edilmiyor.
Kaynak: Sendika.org