'Dil' inşacıların sırrı

TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç, önceki gün 5. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları finalinde başına belki hayatının tacını geçirdiler: "30 yıldır politikanın içindeyim, 5 yıla yakındır Meclis başkanlığı yapıyorum. Bu kadar süre içinde yaptığım hizmetler 50 ile çarpılsa, dünya çapında yapılan şu hizmetler karşısında ancak sıfır kalır." Böyle bir itiraf, Sayın Arınç gibi TBMM Başkanı'ndan geldiği zaman değerler üstü değer kazanır ve onun bir ömür boyu hizmetlerinin tacı olmuştur.
Ve Sayın Arınç, yalnız bu sözüyle değil, temsil ettiği milletin tamamı adına bu milletin ruhunun dünya coğrafyasındaki âbidesini sahiplenmekle de, tacına murassa sorgucu takmıştır.

Sayın Mehmet Sağlam, meseleyi temeliyle ortaya koyan ikinci şahıs oldu: "Dünyada, (elbette dünya tarihinde de ilk defa) 100 ülkeden gelen insanlar, aynı anda tercümeye ihtiyaç duymadan tek bir dil ile anlaşabiliyordu." Bu, mucize değilse de, şüphesiz mucizevâriydi.

Ben, olup bitenleri şahsen aklımla yorumlayamıyor, anlayamıyor ve izah edemiyorum. Demir Perde'yi yapanlar, onu elleriyle yıkıyor ve aynı tarihte Türkiye'de dar bir noktada birikmiş, o noktayı aşıp da mecrasında akmaya devam edemezse belki kendi bendine yönelecek bir 'akarsu'yun o ana kadar kıvama gelmiş, ama ikinci bir dil bilmeyen, hayatlarında yurtdışına çıkmamış fertleri, bir işaretle ve teslimiyetin kerametiyle yurtdışına açılıyor. Pek çoğunu haritada bile görmedikleri, tanımadıkları ve kendilerini de tanımayan ülkelerde kabul görüyor, okullar açıyor, kültür müesseseleri kuruyor ve çok kısa bir zamanda, kendi ülkesinde dil olmaktan çıkarılan; ama onu taşıyanlar tarafından tek manâda 'dil' değil, bir diğer manâsıyla da 'dil' yani 'gönül' haline getirilen bir dilin etrafında 100 ülkenin bülbülleri aynı ortak nağmeyi terennüm ediyor. Dünyanın barış adına savaşlarla, adalet adına en kara zulümlerle, insan hakları adına en acımasız insan hakları ihlâlleriyle, medeniyet adına tarihin ender gördüğü vahşetlerle sarsıldığı bir zamanda gönüller sevgi ile, merhametle, samimiyetle, diğergâmlıkla, gerçek manâda insanlıkla yıkanıyor. Bunu izah edecek bir 'akıl' olmadığı gibi, yapılanların arkasında da bilinen manâda hiç kuşkusuz beşerî bir 'akıl' yok. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin, "fetanet" için yaptığı tarifle, "aklı akılla aşma" var; Bediüzzaman hazretlerinin benzetmesiyle, "bir el feneri mahiyetindeki aklın yere çarpılıp, bir anda bütün dünyayı, kâinatı aydınlatacak bir ışık sisteminin düğmesine dokunma" var.

Netice ne kadar büyükse, sebep o kadar küçüktür ve sebeplerin gerçek büyüklüğü, küçüklüklerinde, küçüklüklerini ikrarda yatar. Ekvator'daki en büyük ağaçlardan olan ve ağırlığı 30 tonu bulan sekoya ağaçlarının tohumu 0,7 mg.dır. İnsanın eli, tahripte bütün dünyanın yıkılmasına sebep olacak kadar uzun, müsbet manâda, inşa ve tamir anlamında ise kısa mı kısadır; bir örümceğin, bir kuşun, bir arının, bir karıncanın 'eli'nden de kısa. İnsan bunu anlayıp itiraf ettiği ve bu itirafı hayatına hayat yaptığı zamandır ki, işte o zaman bir sebep olarak yaptıklarını normal beşer aklı izah edemez; çünkü o zaman onda işleyen kendisi değil, Allah'tır. Öyle ki O, yaratılmışların en büyüğüne (sas) bile yaptıkları karşısında, "Attığın zaman sen atmadın, Allah attı!" der. Allah'ın attığının önünde durulmaz. O en büyük yaratılmışın büyüklüğü de, bu gerçeği en mükemmel idrak edip, hayatına hayat yapmasındadır.

Evet, Sayın Mehmet Sağlam'ın insan gücünün ötesinde "mucizevâri" olarak nitelediği, sayın Meclis Başkanı'mızın, 35 yıllık hizmetlerini, çalışmalarını yanında sıfır olarak değerlendirdiği 'dil' inşaının altında yatan gerçek, beşerî tekebbürün geminin tamamen bırakıldığı bir zamanda beşerî acz ve fakrı Allah'ın Kudret ve Ğınâsı'na, şevki yardımına, şükrü nimetlerinin artmasına ayna yapabilmektir. Dil inşacılarının gerçek kahramanlığı burada olduğu gibi, kahramanlığın devamı da yine buna bağlıdır. Şahsen, Meclis Başkanı'mızın işaret ettikleri Usta'nın bunun dışında bir şey söylediğini duymadım, bunun dışında bir şey yazdığını okumadım.