Tunus'ta yaşananlar, Munsif el Marzuki'nin Cumhurbaşkanı seçilmesi ve en başta hükümetten başlayıp en alta kadar inen diğer kurumların bir bir yeniden faaliyete geçmesiyle doruk noktasına ulaştı. Tunus öncelikle eski rejimin şeytanlaştırdığı kesimleri deniyor, bu nedenle de söz konusu deneme, yaşananların bir bedeli kesabesinde sayılabilir. Zira, iktidara gelen güç, Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın rahminden çıkan Nahda Hareketi. Ancak halk, seçiminde isabetli davranmışsa bunun tadını çıkartacak, hata etmişse de felaketin boyutlarını öğrenecek. Benim açımdan en önemli husus, Tunus halkının ve başkalarının, diktatörlüğün sona ermesiyle diktatörün sona ermesini birbirinden ayırabilmesidir.
Diktatörler gidebilir ancak diktatörler kalır. Yemen lideri tedavi için yurt dışına çıktığında kurmuş olduğu sistem bundan etkilenmedi, zira işbaşında olan sistem değil, başkanın etrafında iplerini elinde tutan dar bir çevreydi. Başkan Ali Abdullah Salih gitse bile Yemen'de otuz senedir devam etmekte olan düzen öyle bir gecede hemen çökmeyecektir. Diktatörlerin kurmuş olduğu öyle bir düzen var ki bir kerede kendisinden hemencecik kurtulmak mümkün değil. Mısır, bunu deniyor tabii zaman zaman da tökezlemeler yaşıyor. Libya'da durum dayanılmaz boyutlara ulaşmış durumda, akan kan ve devrimcilerin kendi aralarındaki çekişmeler son derece tehlike arz ediyor. Meselenin bam teli, Kaddafi'nin gitmesiyle Libya'da öze ilişkin değişikliklerin yaşanmadığını kavramaktan geçiyor. Kabileler arasındaki çekişmeler zirveye çıkmış durumda. Libya'daki iç savaş, siyasi ve askeri kamplaşmaların oluşumuna katkıda bulundu. Akıtılan kan, hangi diktatörün gitmesinin daha kolay, hangisinin daha zor olduğunu bizlere gösterdi. Ancak, zihinlere nakşolan ve insan vücudunun en ücra köşelerine kadar işleyen diktatörlük hepsinden de tehlikeli.
İnsanın ruhsal dünyasına yerleşmiş bulunan azgınlık kadar tehlikeli bir şey yok. Zira rejimin çöküşüyle birlikte insanların iktidara gelme şansı artıyor, her devrimci devrim hakkında belirli sorumluluklar hissediyor, belirli çalışmalara girişiyor, şartları zorluyor ve herkesi memnun etmek imkansızlaşıyor. Zira herkes tasfiye ettiği diktatörün sahip olduğu hastalıkları tevarüs ediyor, böylece kolayca telafisi mümkün olmayan siyasi ve güvenlik sorunları baş göstermeye başlıyor.
Allah onu affetsin, Ebu Abdullah şöyle derdi: Bazıları devrimlerin örgütsel bir değere sahip olduğunu çünkü bir liderinin olmadığını düşünüyor. Ancak liderin olmaması sıkıntılı bir durum. Kiminle pazarlık edeceksin? Meydana çıkıp gösteri yapanları tek tek yakalayıp devrimcilerin kendilerinin de etkilendikleri eski rejimi alaşağı etmek için onlarla mı görüşeceksin? Eleştirdiğimiz şeye düşmemek son derece önemli. Diktatörü yendiğin gibi diktatörlüğü de yenebilecek misin?
Kuveyt'te yayınlanan al Watan gazetesinden Dünya Bülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu