Dikkat! Moda ikonları kadınları köleleştiriyor

Etrafınıza bir bakın. Sanki hep aynı kadınlar ve erkekler dolaşıyormuş gibi sokaklarda. Bir film karesinde oraya buraya koşuşan figüranlar gibi, aynı stiller, aynı saçlar ve aynı giyimler. Hiç bitmemecesine her gün seyrettiğimiz berbat bir film sahnesi var karşımızda.

 

Moda ile ilgili eleştirilerime başlamadan önce, moda tarihine kısaca bir göz atalım istiyorum

.

Modanın varoluşu ilk çağlara dayanıyor aslında. Tekstil sanayi yani beslenmeden sonra, insanın en önemli ihtiyaçlarından biri olan örtünmek-giyinmek, ilk medeniyetlerden beri toplum hayatında önemli bir yer tutmuştur. Dokumacılık, insanoğlunun yazıyı keşfetmesinden çok önceleri bilinen bir sanattır. İnsanlık tarihinin ilk zamanlarında kullanılan kürk, deri, çeşitli kemikler ve dişler gibi hayvansal malzemeler ile elyaf, lif, yaprak gibi bitkisel malzemeler modanın ilk çıkış materyallerini oluşturmuştur. İlk kumaş desenleri olarak ise, ilk devirdeki meyve suları ile yaprakların üzerine çizilen desenler kabul edilmektedir

. 

Sonraları Bizans, Doğu Roma İmparatorluğunun ve modanın merkezi olmuştur. Doğu Roma İmparatorluğu, Konstantinapolis ve birkaç küçük bölgeden ibaret kalıncaya kadarki dönemlerinde, Roma geleneklerini sürdürmüştür. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet"in Konstantinapolis"i fethetmesiyle kent, İSTANBUL adını almıştır. Bizans"ta süsleme sanatları, mimari mozaik mücevher tasarımları ve ipek dokumacılığı oldukça gelişmiştir. Ayrıca Fransız ve İngiliz motiflerinde de Bizans etkisi görülmektedir.

 

15. yüzyılda yaşanan çeşitli teknik ilerlemeler, uluslararası ticaretin gelişmesi, keşifler sonucu yeni ülkelerin ortaya çıkması, savaş ve salgın hastalıklar modanın gelişmesinde en etkin olaylardır. Özellikle savaşlar sonucunda kazanan tarafların ekonomik olarak güçlenmesi, saraylarda lüks hayatın başlamasına neden olurken, giyimde de sürekli moda değişikliğine ve aşırılıklara yol açmıştır. Zengin sınıfın başlattığı bu pahalı ve gösterişli giyim tarzı alt sınıftaki halkı da etkilemiş ve onlar tarafından da moda takip edilmeye başlanmıştır.

 

19. Yüzyılda Sanayi Devrimiyle ticaret artmış, ulaşım araçlarındaki keşifler, gelişmeler üretimin büyük ölçüde hızlandırmıştır.. Modernizmin başlangıcı bu yüzyıldadır. Avrupa"da kadınların eşit haklar için talepte bulunması da modayı tetiklemiştir. 1820 yıllarına kadar modaya Fransız stilleri damgasını vurmuştur.

 

1. Dünya Savaşı sırasında duraklamaya geçen moda dünyası 40"lı yıllarda şöhretini arttırmış ve Dior gibi ünlü markalar koleksiyonlarını sunmaya başlamıştır.

 

Diğer yandan moda ünlü müzik akımlarından da etkilenmeye başlamış, Rock"n roll"un idolü Elvis Presley giyim tarzıyla gençlerin stiline damgasını vurmuştur.

 

70"lerde ise hippi hareketi bütün dünyaya bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmıştır. Görüldüğü üzere altında bir felsefe yatan akımlara insanoğlunun eğilimi daha bir fazla olmuştur.

 

90"larda ise moda kontrastları belirlenmiş, yeni stil arayışları olmamakla birlikte varolan stillerin sonsuz varyasyonları üretilmiştir.

 

2000"li yıllarda ise Paris modanın merkezi olmaya devam etmiştir. Fransız dev moda ikonları, -bu arada çoğu eşcinseldir- (Versage, Gucci, Armani,Dolce&Gabana….) önce sinema ve sahnedeki kadınları giydirmiş ve bütün dünyaya bu şekilde marka baskısı uygulamıştır. Bütün ünlü markalar, - Fransız olmanın gururuyla- defilelerde en olmadık tasarımları satmaya çalışmıştır. Çalışmıştır diyorum çünkü işin kaymağını yedikleri dönem bitti. Artık en önemli markalar bile kostümlerini sadece şov amaçlı kullanıyorlar. Paralarını aksesuar tasarımlarından kazanıyorlar. Gözlük, saat, takı, parfüm gibi parçaları pazarlamaya yönelmiş durumdalar.. Mesela, müşteri bir saate çok fazla para verip alabiliyor ama birkaç kere giyeceği bir elbiseye astronomik fiyatlar ödemiyor. Daha çok taklitlere yöneliyor. Tabi ki bunlar paralı müşteriler. Peki, ya halk?

 

Gençlerin haline perişanlık desek yeridir. Sadece Türkiye"deki değil bütün dünyadaki gençler marka bağımlısı olmuş durumda. Marka giyemedikleri gün kendilerini bir hiç gibi hissediyorlar. Artık kimliklerini, kişiliklerini oluşturan en önemli şey, üzerlerinde taşıdıkları kumaş parçası. Kadının doğasındaki beğenilme duygusunu çok iyi sömüren markalar, artık işi ilerletip, bedenleri olduğu kadar ruhları da köleleri haline getirmişler. Ne tarafa baksanız aynı giyim, aynı gülüş ve konuşmalar. Adeta kuklalar gibi iplerle oynatılan ucubeler ordusu. Sağ olsun Türk sosyetesi de bu durum en büyük suçlusu olarak, ordunun en ön saflarında yerini alıyor.

 

Peki, bu durumdan nasıl kurtulacağız? Bu sorunun cevabı çok basit.

Moda diye olan olmayan her şeyi üstümüze yapıştırmayacağız.

Unutmayın, giyiminiz kişiliğinizi ele verir. Kendinizden bir şeyler katmadıkça, çalıntı kimliğiniz topuklarınızdan akacaktır.

Bir broş, bir fular, yahut bir aksesuar sizden bir kelimedir üzerinizde.

Kendinize inandığınızın simgesidir.

Pahalı gösterişler yalnız fakir ruhların işidir. Fakir ruhları kovalayın…

 

NOT: Tarihsel bilgiler Elif Jülide Dereboy"un moda tarihi kitabından derlenmiştir