Devrimlerin geleceği; Demokrasi, Emperyalizm ve Neoliberalizm

Mısırlı, Arap ve uluslararası sosyalistler, ilerlemeci güçler, emperyalizm, Siyonizm ve küresel kapitalizm ışığı altında Arap devrimlerinin geleceğini tartışmak üzere 3-5 Haziran tarihleri arasında Kahire’de toplandılar. Arap Devrimleriyle Dayanışma Forumu Mısır’daki bir dizi ilerlemeci grup tarafından örgütlendi ve her yıl düzenlenen (Mısır makamlarının 2009 yılında kapattığı) Emperyalizme ve Siyonizme karşı Kahire Konferansını yeniden canlandırma yönündeki ilk teşebbüsü temsil etti. Kahire Konferansı, Amerika’nın Irak’ı işgalinden hemen önce Aralık 2002 tarihinde başladı. Başlangıçta, Irak Savaşına karşı uluslararası ittifak oluşturma ve Mısır’ı küresel adâlet hareketine katma teşebbüsüydü. Her yıl düzenlenen konferans, Mısırlı ve uluslararası eylemciler arasında bağ kurmanın ve yanısıra (en başta sosyalistler ve İslamcılar olmak üzere) farklı siyasi ve ideolojik trendler arasında söylemsel ittifak oluşturmanın ve Mısır’daki farklı halk ve demokrasi hareketlerini/mücadelelerini bir araya getirmenin kilit platformu haline geldi. Konferans 2008’de zirvesindeyken, Emperyalizm, Siyonizm, neoliberalizm ve zorbalığı tartışmak üzere 1000’den fazla Mısırlı, Arap ve uluslararası eylemciyi ağırlamıştı.

Demokrasinin emperyal bagajı

Arap halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin emperyalizme, Siyonizme ve neoliberalizme karşı mücadeleden ayrılmaz olduğu fikri (2006) Dördüncü Kahire Konferansı sonuç bildirisinde dile getirilmişti. Emperyalizm karşıtı bir konferans bağlamında, siyasi güçler tayfının geniş bir kesimi tarafından yayınlanan böylesi bir bildiri, Arap siyasetinde yeni bir gelişimi temsil etmiştir. Demokrasi’nin emperyalizm (karşıtlığı) ile ilişkisi tarihi olarak zorluklarla doludur. Arap ulusçuluğunun parlak günlerinde, sömürgeden ve emperyalizmden kurtuluş öncelikli görülüyordu. Hatta bazıları çok partili demokrasiyi feodallerin ve emperyalist uşaklarının elindeki potansiyel bir silah olarak görüyorlardı. Mısır’da 1967 sonrası öğrenci hareketi liderliği yapan saygın yazarlardan Ahmed Abdullah 2000 yılında kendisiyle yaptığım bir mülakatta bana şunları söylemişti: “Öğrenciler olarak tutumumuz, vatanperverliği ve demokrasiyi savunmaktı. Fakat bunun çelişkilerini de yaşadık zira liderlerimiz vatanperverliği demokrasiye karşı kullandılar. Nasırcılığın etkisiyle, demokrasinin burjuva fikri olduğuna inanmıştık.”

Ama 1970’lerin öğrenci hareketinden bir dizi eylemci, solcu-ulusalcı düşüncenin gözden geçirilmesiyle demokrasiyi ve bireysel hakları benimsemişti gene de. Bunlardan bazıları Enver Sedat’ın 1977’de çok partili sistemi getirmesinden sonra kurulmuş tesirsiz siyasi partilerden uzaklaştılar ve New Woman grubu (1983) ve Mısır İnsan Hakları Örgütü (1985) gibi bağımsız dernekler kurdular.

1990’larda, insan haklarını, kadın haklarını, işçi haklarını ve demokratik reformları savunan sivil örgütlerin sayısında artış kaydedildi. Evrensel haklar dilini kullandıkları, uluslararası örgütlerle bağları olduğu ve Batılı örgüt ve hükümetlerden mâli destek kabul ettikleri için onları emperyalizmle uzlaşmış gören solcuların ve Arap ulusçuların yoğun eleştirisini çektiler. “Dış mâli yardımı” kabul edip etmeme konusu 1992’de Mısır İnsan Hakları Örgütü’nde ayrılığa neden oldu. Bir yanda dış mâli yardımı Mısır’da halka dayalı bir demokrasi hareketi inşasını baltalamanın aracı olarak görenler vardı. Diğer yanda, seçici davranıp olumsuz Batı politikalarıyla ilişkisi bulunmayan örgütlerden mâli yardım kabulünün, insan hakları çalışmalarının devamına imkân tanıyacağına inananlar vardı. Kâr amacı gütmeyen müdafii örgütlerden alınacak mâli yardım karşısında oluşan panik, ki dış yardım solcular, Arap ulusçular ve rejim tarafından “ulusal çıkarlara zarar vermek” olarak tanımlanıyordu, müdafii örgütlerin rejim tarafından ezileceği bir muhit oluşmasına katkıda bulundu. Sivil toplum örgütleri kanununda 2000 yılında yapılan düzenleme ve 2001 yılında Sadettin İbrahim’in hapse atılması, rejimin muhtemel bir muhalefeti susturmak amacıyla “yabancı tehdidini” kullanma teşebbüsünü resmeder.

2000 itibariyle II.İntifada, 2002 itibariyle ABD-İngiltere’nin Irak’ı işgal tehditleri, Mübarek rejiminin artan zorbalığına rağmen, Mısır halkının emsalsiz denilecek ölçüde hareketlenmesini ve siyasi eylemlerin partilerin ve örgütlerin merkez binalarından Kahire’nin ve diğer şehirlerin cadde ve sokaklarına taşınmasını sağlamıştı. Hüsnü Mübarek ve rejimi, bölgesel olaylara ve ABD-İsrail politikalarına karşı halk hareketliliğine tepki olarak ABD ve İsrail’le arasına mesafe koymak yerine Mısır’ın İsrail’le stratejik ittifakını korumayı ve Amerikan dış politikasına itaat etmeye karar vermişti.11 Eylül sonrasında bölge siyasetinde ve uluslararası siyasette yaşanan sismik kaymalar solcuların, Arap ulusçuların ve İslamcıların “emperyalizmin aracı olarak demokrasi” söyleminden “emperyalizmin aracı olarak diktatörlük” söylemine doğru yol almalarına yardım etti.

Emperyalizm karşıtlığının aracı olarak Demokrasi

2011 Arap Devrimleriyle Dayanışma Forumu, emperyalizm ve demokrasinin dile getirilişinde bir diğer tadilatı gözler önüne serdi. Siyonizm’e ve emperyalizme karşı mücadelede İslami direnişin (yani Hizbullah ve Hamas’ın) desteklendiği önceki Kahire Konferanslarının aksine, bu forumda katılımcılar Filistin ve Suriye halkının demokrasi emellerini desteklemekte başarısız oldukları için Hamas ve Hizbullah’ı eleştirdiler. Önceki Kahire Konferanslarında İran ve Suriye İslami direnişe desteklerinden dolayı eleştiriden paçayı kurtarıyorlardı. Ancak bu forum, istisna olmaksızın bölgede otoriteryanizme karşı tüm mücadelelere destek ifade etti. Pek çok katılımcı, Suriye ayaklanmasını Siyonizm’e karşı direnişin zayıflaması olarak görmek yerine, Suriye’deki devrimin emperyalizme ve Siyonizm’e karşı mücadeleyi nasıl güçlendireceğini vurguladı. Suriyeli bir katılımcının forumda belirttiği gibi “Suriye halkı, Golan’ı kurtarmak için tek bir kurşun sıkılmazken rejimin 13 yaşındaki Ali Hamza’yı niçin öldürdüğünü soruyor.”

Forum, emperyalizme karşı mücadele aracı olarak demokratik mücadeleyi desteklemenin yanısıra, aynı zamanda, emperyalizmi demokratik mücadeleye bir tehdit olarak değerlendirdi. Neredeyse tüm katılımcılar NATO’nun Libya müdahalesini Batı’nın Libya devrimini ve diğer tüm Arap devrimlerini kuşatma ve denetim altına alma teşebbüsü olarak kınadılar. Bununla birlikte, 17 Şubat Koalisyonu’ndan bir Libya temsilcisi Forum’un açılış bölümünde “Batı müdahalesini olumsuz görmüyoruz; sivil hayatları kurtarmak olarak görüyoruz. Libyalılar özgürlük için savaşıyorlar. Çok yaşa Libya devrimi!” dedi. Forum’un nihâi bildirisi mücrim Kaddafi rejimine karşı Libya halk devrimine sağlam destek ifade etti. Kaddafi rejiminin barışçıl gösterilerin üzerine barbarca gittiği gerekçesiyle düzenlenen emperyalist askeri müdahaleyi de kınadı ve müdahalenin derhal durdurulması çağrısını yaptı. Pratikte, NATO’nun Libya müdahalesi Mısır ve Avrupa solunda tartışılmaya devam ediliyor. En az çekişmeli olan, Forum’un gerçekte neoliberal ekonomik reformları derinleştirme teşebbüsü olan G-8, IMF ve Dünya Bankası’nın  “demokratik geçişe yardım” adına Mısır ve Tunus’a sunduğu kredi teklifinin tehlikeleri hakkında yaptığı tartışmaydı. (O aynı ekonomik reformlar Mısır ve Tunus halkının büyük çoğunluğunun fakirleşmesine ve bu ülkelerde devrimlere yol açmıştı hâlbuki.)

Demokrasinin yeniden kavramlaştırılması

Emperyalizm ve demokrasi arasındaki ilişkinin bölgedeki eylemciler arasında yeniden dile getirilmesi, “Liberal demokrasinin zaferi” hakkındaki Batı anlatısına meydan okumaktadır. Tüm katılımcılar, halkın arzularını ifade etmesi için demokrasi nosyonunun yeniden kavramlaştırılması yönünde bir arzu ifade ettiler. Sosyalist Çalışmalar Merkezi’nden Yehia Fikri’nin savunduğu üzere, söz konusu olan Mısır olduğunda, tek talep siyasi değişim değildir. Sosyal adâlet yokluğundan dolayı da öfke var. Devrim sloganlarından biri şöyleydi: “Bir kilo et 100 pound; bir metre kare toprak 1 pound.” Milyarderler, rejimle olan bağları sayesinde iri toprak parçalarını kuruşlarla satın almışlardı.

Çeşitli katılımcılar Hüsnü Mübarek’in devrilişini devrimdeki ilk adım olarak nitelendirdiler. Hüsnü Mübarek makamından indiğinden beri daha iyi ücret için işçi grevleri ve önceki rejimle ilişkisi olan yöneticileri, müdürleri ve diğer şahısları koltuklarından etme amaçlı iş yeri mücadeleleri dâhil sosyal mücadeleler devam ediyor. Forum’un nihâi bildirisi “tabandan gelen demokrasi mücadelesi ile sosyal mücadele arasında ve anti-emperyalizm ile anti-kapitalizm arasında bağ olduğuna dair samimi kanıyı ifade etti.

Ancak bazı Mısırlı katılımcılar devrimin devamına karşı çıkan, sosyal talepleri demokrasinin pekişmesi önünde bir tehdit olarak gören Mısırlı kesimlerini anlattılar. Yüksek Askeri Konsey’le birlikte hareket eden Müslüman Kardeşler Sosyo-ekonomik mücadeleleri eleştiren kilit bir siyasi güç olmuştur. Müslüman Kardeşler binlerce Mısırlı’nın siyasi reformların hızlandırılması çağrısını yaparak 27 Mayıs’ta Tahrir Meydanı’nda toplandığı “ikinci öfke günü” çağrısına da karşı çıkmıştı. “İkinci öfke gününün” arkasındaki gruplardan biri olan Devrim Gençliği Koalisyonu’nun bir üyesi Forum’a şunları anlattı: “Ordu, Müslüman Kardeşlerle koalisyon yaparak devrimci güçleri bölmeye uğraşıyor. Siyasi talepleri sosyal taleplerden ayırıyorlar.”

Kahire konferansları, Mübarek’in düşmesinden önce, solcular ve Müslüman Kardeşler dâhil İslamcılar arasında güçlenen bir ittifaka şahit olmuştu. Mısırlı sosyalistler nazarında Müslüman Kardeşlerle bir ittifak, Mübarek rejimine karşı geniş bir hareket kurmak için gerekliydi. Batı’daki sosyalistler içinse İslamcılarla bağlantı kurmak, 11 Eylül sonrasında keskin bir artış kaydeden İslamofobi ile mücadelenin parçasıydı. Ancak Müslüman Kardeşler, liderliğinin devrimin devamına düşmanlık beslemesinden dolayı, Foruma’a davet edilmedi. Bu karar tartışmasız değildi. Nasırcı Karama Partisi, Müslüman Kardeşler davet edilmediği için foruma katılmayı reddetti. Diğer yandan, Forum’daki Mısır Komünist Partisi üyeleri gerici ideolojisi olan ve siyasi-sosyal dönüşüme tehdit teşkil eden bir örgüt olarak Müslüman Kardeşlere muhalefetlerini dile getirdiler. Bu iki uç arasında bazı Mısırlı (ve uluslararası) sosyalistler, Müslüman Kardeşlerin çelişkili doğasını ve gençliğe erişim potansiyelini ve devrimin devam etmesini isteyen işçi sınıfından Müslüman Kardeşler üyelerinin bulunduğunu kaydettiler.

İlerideki meydan okumalar

Forum, Tunus ve Mısır devrimlerinin kazanımlarını ve Tunus’tan Bahreyn’e kadar göstericilerin cesaretini kutlama ve 60 yıldır Arap dünyasında otoriteryanizmi, Siyonizmi ve emperyalizmi sürdürmeye yardım eden eşitsiz sosyo-ekonomik ve siyasi ilişkileri Arap ayaklanmasının dönüştürme potansiyelini aydınlığa kavuşturma fırsatıydı. Ama böylesi devrimci dönüşümler büyük meydan okumalarla yüz yüze gelirler gene de. Mısır ve Tunus devrimleri yüzünden Batı bir süreliğine geride durdu ama Batı savaşmaksızın geri çekilmeyeceğini gösterdi. G-8, IMF ve Dünya Bankası’nın Tunus ve Mısır’a dayattığı kredi şartları bölge halkının çoğunluğunun sosyal ve ekonomik adalet emellerine ciddi bir meydan okumayı temsil eder; yurtiçindeki neoliberal seçkinler de (askeri ve İslamcı seçkinler dâhil) sosyo-ekonomik adâletsizliklere karşı halk mücadelesine yönelik ciddi bir meydan okumayı temsil etmektedir. Bizzat bu, anlamlı bir demokrasiyi baltalayabilir. Bu esnada, “direniş eksenine” (İran, Suriye, Hizbullah, Hamas) yönelik aşağıdan gelen tehditler “şer eksenine” (ABD, Avrupa, S.Arabistan ve İsrail) Filistinliler dâhil sıradan insanların hakları pahasına neoliberal düzeni tahkim etmek üzere yeni teşebbüslerde bulunma ve bölgeye nüfuzu derinleştirme fırsatı sunmaktadır. Bu bağlamda, Forum’un Arap devrimlerine destek adına mümkün olan en büyük bölgesel ve uluslararası dayanışma ağını kurma çağrısı sadece slogan değil bir zorunluluktu da. Arap dünyasındaki halkların devrimci emelleri sırf Arap halklarının cesaretine bağlı olmakla kalmayıp Batı’daki halkların kendi ülkelerindeki neoliberal derinleşmeye direnme kabiliyetlerine de bağlıdır.

Kaynak: Jadaliyya

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı