1982 öncesinde Mısır’da bulunduğumuzda Mısırlılar genellikle Sedat ve çevresi için ‘isabe’ yani çete ibaresini ve deyimini kullanırlardı. Bizde de zaman zaman bu anlamda onlar için ‘çadır devleti’ ibaresi kullanılmıştır. Ben devlet için çete ibaresi kulağıma çalındığında doğrusu nasıl tepki vereceğimi bilememiştim. Özellikle de İhvan mensupları Sedat ve çevresinin çete reisi ve çete gibi davrandığını söylüyorlardı. Gerçekten de Arap Baharı dalgası bir kez daha ortaya çıkardı ki, Arap ülkeleri çiftlik gibi yönetiliyor. Arap liderleri de adeta çiftlik ağası gibi davranıyorlar. Ekim ayı başlarında (2010) Nobel Komitesi bu yıl ki barış ödülünün Yemenli aktivist ve insan hakları eylemcisi hatta devrimcisi Tevekkül Kerman’a uygun görüldüğünü ve verildiğini açıkladı. Bu münasebetle El Cezire programcılarından Ahmet Mansur kendisini ekrana misafir etti. Tevekkül Kerman da Mısır’dakiler gibi ısrarla Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih için ‘çete reisi’ ifadesi kullanıyor. Ahmet Mansur bu konuda Tevekkül Kerman’ı caydırmaya çalışsa da muvaffak olamadı. Ahmet Mansur’la sohbetine kadar Tevekkül Kerman’ın Müslüman Kardeşler Yemen koluna bağlı bir bayan olduğunu bilmiyordum. Lakin 9 aydan beri meydanlarda ve ekranlarda arz-ı endam eden Kerman, Nobel komitesinin de dikkatini çekmiş olmalı. Yemen’de (Sanaa) Tahrir Meydanının işgal altında olduğunu lakin Tağyir Meydanı (Değişim Meydanı)’ndan ülkenin geleceğini tayin ettiklerini söylüyor. Devrimin bir şölen olduğunu da söyleyen Kerman, devrimin kabilecilik geleneğine bağlı Yemen halkının davranışlarını değiştirdiğini ve bozukluklarını giderdiğini söyledi.
*
Yemen halkı kabile geleneğine bağlı olmasından dolayı aralarında kan davası, intikam hisleri yoğun olmakla birlikte devrim bunlara sünger çekmiş ve düzen getirmiş. Şiddet kültürünü bastırmışlar ve aşmışlar. Dışarıda kan davasına sahip olan kabile mensuplarının çadırda devrim kardeşi olduklarını ve cahili adetleri unuttuklarını onun yerine yeni davranış modellerini benimsediklerini ifade ediyor. Devrimle birlikte Yemenliler de kendilerini ve kültürlerini yeniliyorlar. Bu yenilenen kültürün en önemli unsurlarından birisi kadının devrimle birlikte öne çıkması ve hatta Nobel ödülünü kazanmasıdır. Belki de Nobel ödülü bundan yani geleneği aşmasından dolayı Yemenli bir bayana verilmiştir. Yemen, Somali ve Afganistan aynı dalga boylarına sahip ülkeler. Afganistan ve Yemen’de kabilecilik kültürü ön planda. Onun ötesinde Ayşe Böhürler’in ifadesiyle kadın duvarların arkasında. Onun da ötesinde Kaide ile birlikte en fazla anılan iki ülkeyi temsil ediyorlar. Tevekkül Kerman ülkesinde ‘terörün kaynaklarının kurutulması’ gereğinden de söz ediyor. İşte bu noktada birçok yazar gibi Ahmet Mansur da Tevekkül Kerman’ın Nobel alışını sorguluyor. Tevekkül Kerman’a Batı’nın umudunu ve emelini mi temsil ettiğini soruyor. Tevekkül Kerman Batı’nın umudunu değil aksine insanlığın umudunu temsil ettiğini savunuyor. Üç yıl öncesine kadar sokakta, Fransa’da yasaklanan burka tipi kıyafet ile dolaşan Kerman daha sonra burkayı başından atmış. Yüzü açık normal bir kıyafetle dolaşıyor. Ahmet Mansur neden burkayı terk ettiğini soruyor. Kerman bunun bir tercih meselesi olduğunu ve İslam’ın kapalılıkla ilgili vasıf getirdiğini ama üniforma gibi bir kıyafeti öngörmediğini savunuyor.
*
Kapanmanın esas olduğunu ama şeklinin tercihe bağlı olduğunu ifade ediyor. Ahmet Mansur dikenli olan başka bir konuya geliyor ve Yemen Islah Birliği adıyla anılan Müslüman Kardeşler hareketi mensuplarının da Tevekkül’ün hal ve harekatından dolayı içlerinin pek rahat olmadığını ve yer yer eleştirel yaklaştıklarını söylüyor. Tevekkül’ün cevabı ilginç: Kendimi öncelikli devrime ait olarak görüyorum. Diğer aidiyetlerim daha sonra gelir. Tevekkül Nobel komitesinin ilanından sonra Katar Başbakanının ve Arap Birliği Teşkilatının yetkililerinin kendisini arayarak tebrik ettiklerini hatırlıyor. Haberi çadırda aldığını hatırlatan Tevekkül kendisini en fazla Batılıların aradığını ve Obama ve öteki batılı liderlerin bizzat kendisini arayarak tebrik ettiklerini belirtiyor. Israrla Ali Abdullah Salih’in artık devrik lider sayılması gerektiğinin altını çiziyor ve çekilmesinden sonra kendisini yargılayacaklarını beyan ediyor. Salih’in yanında sadece Sanaa’nın bir bölümünün kaldığını oysa 20 vilayetin tamamen devrimcilerin safına geçtiğini savunuyor. Kadının Yemen’de devrimle birlikte klasik rolünün dışına çıktığını ve erkeğin tamamlayıcısı olduğunu ifade ediyor. Ahmet Mansur kışkırtıcı bir soruyla Salih’den sonra devlet başkanlığına aday olup olmayacağını soruyor. ‘ Benim yerim çadır’ diye cevap veriyor. Alacağı ödülü de devrime adayacağını söylüyor. Kimileri ve daha çok erkekler çizmeyi aştığını düşünseler de Arap dünyasının ilk Nobel ödüllü hanımı işte böyle düşünüyor.