Devrim neneleri ve dedeleri

 

‘Mama Hatice’ Mısır devriminin hem anası hem nenesidir.  ‘Kendimi bildim bileli devrimciyim’ diyor. Mama Hatice Hinnavi’nin Şarku’l Avsat’ta yer alan fotoğrafı insana hüzün veriyor.  Bir devrimciden ziyade kendisini savunmaya çalışan savunmasız bir nenenin siluetine benziyor.  Tahrir Devrimcileri kendisine ‘Devrimin anası/ ümmü’s sevre’ lakabını takmışlar. Kifaye-Yeter hareketinin de öncüleri arasında bulunuyor. O günden beri Hüsnü Mübarek’in peşini hiç bırakmamış ve sonuna kadar kovalamış. Lakin Mübarek’in baltacılarından görmediği kötülüğü, yerini alan zorba askerlerden görmüş. Başbakanlık önündeki oturma eyleminde yaşına bakmadan yüzüne tokat atmışlar. Kifaye hareketinden sonra 28 Ocak (2011) tarihindeki Öfke Cumasına katılmış ve o günden beridir de devrim sürecinin aktif üyelerinden birisi olarak kalmış.  Mübarek’ten sonra da işkence seanslarından geçmiş. Mısır’ın kurtuluşunu, askeri de aşarak sivil bir lideri ve yönetimi iktidara taşımak olarak formüle ediyor.  Bunun için de bir kez daha sivillerin saflarını sıklaştırmaları ve birleştirmesi gerektiğini hatırlatıyor. Lakin bunun farkında olan Mısır’ın askeri cuntası, baltacılarını ve milislerini bindirilmiş kıtalar olarak Abbasiye Meydanına yığırak sonucu etkilemeye ve kendi lehine çevirmeye ve geleceği kurgulamaya çalışıyor. 69 yaşındaki Mama Hatice bütün olumsuzluklara rağmen devrim umudunu yeşerten ve yaşatan sembol isimlerden birisi olarak kalmaya devam ediyor.  Yaptığı en önemli işlerden birisi lojistik destek sağlamak ve devrim imecesini canlı tutmak ve devam ettirmektir ( http://www.aawsat.com/details.asp?section=4&article=655743&issueno=12079 ).

*

Her devrimin kendisine göre anaları var. Devrim anaları bir nevi cumartesi annelerinin yerini almış bulunuyor.  Kahire’de Tahrir Meydanı annelerine mümasil Libya’nın da devrim anaları var.  Ecdebyalı Hace Rec’a İsmail bunlardan birisi. Devrimin son demlerinde El Cezire Kanalı hayatını konu alan bir yayın gerçekleştirdi (http://www.youtube.com/watch?v=qRxekAwE_dA ).  El Cezire muhabirleri daha Kaddafi devrilmeden önce kurtarılmış kentlerden birisi olan Ecdabya kentine geliyor ve Rec’a İsmail’in evini buluyor ve devrimin annesiyle tanışıyor ve onu el Cezire’nin ekranlarına taşıyorlar. Devrimcilere günlük olarak yemek hazırlıyor ve devrimciler onun yemekleriyle besleniyor ve direniş için güç devşiriyorlar. Hace Rec’a İsmail’le ilgili minnettarlıklarını ifade etmekten çekinmiyor ve hatta ‘ şükranlarımızı ifade edecek söz bulamıyoruz’ diyorlar.  Hace Rec’a İsmail gerekirse kendilerini kanlarının son damlasına kadar savunacaklarını söylüyor ve devrimcilerle birlikte kutlamaların bir parçası olan canlı fişeklerle devrim şenliklerine katılıyor. Devrimcilere duygularında eşlik ediyor. Havaya doğru kurşunlar vızıldıyor ve etrafı tarraka sesleri kaplıyor. Hace Rec’a İsmail, 17 Şubat devrimiyle birlikte mücahitlerin ve devrimcilerin hizmetine giriyor devrimcilerin karnını doyurmakla kalmıyor aynı zamanda evini cephanelik haline getirerek Kaddafi güçlerine karşı hazırlık da yapıyor.  Elbette devrim günleri geride kaldı ve Libya’da yeni bir sayfa açıldı. Lakin Hace Rec’a İsmail ananın destanı tarihin altın sayfalarına yazıldı ve hatırası devrimin sayfalarını süslemeye devam edecek.

*

Elbette nenelerin veya dedelerin devrimi Mısır veya Libya ile sınırlı değil. Nerede zulüm varsa orada direniş vardır. Bu direnişi sembolize edenler ise ya yaşlılar ya da çocuklar oluyor. Bosna destanının isimli isimsiz kahramanlarından birisi de Sida Kolar Nenedir.  O Bosna’nın kahraman nenesidir. Erzurum’un Nene Hatun’u ve Gazi Antep’in kahraman kadınları onun selefleri arasındadır. Sida Nene  Saraybosna kuşatmasındaki yegane nefes alma borusu ve menfezi olan Tünel’in de kahramanları arasında yer almıştır.  Hadisenin gelişme seyri şöyledir:

Saraybosna nefessiz, gıdasız ve silahsız günler geçirmektedir.  Bu makus talihi yenmek için şehri dünyaya bağlayacak bir temas hattına ihtiyaç vardır. Sida Nenenin evi havaalanını şehre bağlayacak olan tünel güzergahının tam ucundadır. Bunun için kapısını çalarlar. 20 yıl kadar öncedir. Bosna Savaşı’nda “Evin bize lazım” diyen Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakır’a, “Sadece evimi değil, tarlamı da, her şeyimi alın” nidasıyla karşılık veren Sida Nine, o günden itibaren Bosna direnişinin sembol isimlerinden birisi haline gelir. O hem malum hem de meçhul kahramandır.  O günlerde Sırp muhasarası altında inleyen Saraybosnalı Müslümanların tek ‘çıkışı’ kalmıştı. BM kontrolündeki uluslararası havaalanı… Sırp çetniklerin mevzilenmediği tek hâkim tepe havaalanı cenahındaki İgman Dağları idi. Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşları direniyordu; ama şehrin dayanacak gücü kalmamıştı. Ateş altında yaşayan Saraybosnalılar bahçelerdeki otları bile yemeye başlamıştı. Açlıktan ölenler vardı. Bir ‘nefes borusuna’ ihtiyaç belirdi.  Tek seçenek, BM komutasındaki havaalanının altından tünel açmaktı.  Sırpların her yeri gözetlediği bu bölgede tünele nereden ve nasıl başlanacaktı? “Bir gün Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakir, beraberinde birkaç askerle birlikte Sida Nenenin evine geldi. ‘Bu ev bize lazım’ dediler...” İkiletmedi.   Onun için lafı mı olurdu! Sırp mevzileri arasında, uluslararası havaalanının altından özgür dünyaya açılan, 800 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde ve 160 cm yüksekliğindeki tünel için ölümü göze alan Sida Kolar Nene hikâyeyi en başından alıyor: “Bir sabah bomba sesleriyle uyandık. Ne olduğunu anlayamamıştık. Bir hafta, iki hafta, bir ay, iki ay demeden ve hiç ara verilmeden bombalar sağanak gibi yağıyordu. Etrafta Sırp ve BM askerleri vardı. Evimiz havaalanına yakındı. Biz Sırplara gözükmemek için evin altındaki mahzende saklanmaya başladık. Olan bitene anlam veremiyorduk. Bizim Sırp komşularımız vardı. Bu yüzyılda savaş mı olurdu?”

4 ay 4 gün sürdü Boşnaklara hayat verecek tünelin yapımı. Sida Nene de ikinci aydan sonra öğrenmişti tünelin yapıldığını. Artık askerlere yardım ediyordu. Tünelden çıkartılan topraklar gece araziye serpiliyor, Sırpların tünel inşaatından haberdar olmaması için azami gayret sarf ediliyordu. Kocası, oğlu ve torunundan ayrı yaşadı bu süre zarfında. Sida Nine, askerlerin annesiydi artık. Kâh yemek yapıyor, kâh su getiriyor, kâh ateş yakıyordu tünelin ucundaki evde. Tünelin öbür tarafında, yani şehrin içinde hiç akrabası yokmuş Sida Kolar’ın. Aksiyon muhabiri Behram Kılıç Tünelden ilk geçtiğinde neler hissettiğini soruyor. İbretlik bir cevap alıyor: “Ben tünelden hiç geçmedim ki! Benim görevim değildi oradan geçmek. Benim görevim askerlere su vermek, yemek yapmaktı (http://www.herkonudan.com/tarih/tarihi-hadiseler/6718-tunelin-ucundaki-asker-annesi--saraybosnali-sida-nine-.html ).” Neneler tabir caizse geri hizmette böyle kusursuz asker ruhuyla canla başla çalıştılar.

Elbette devrim dedelerinin de anlatılmayan hikayeleri var. Bunlardan birisi Süveyş kahramanı 90’lık Hafız Selame’dir. Mısır’ın son feslisi lakabıyla maruftur.  İskenderiye ulemasından Şeyh Mahallavi de yine devrimin dedeleri arasındadır. Bütün devrimler, devrim uğruna her şeylerini seferber eden, hiç bir şeylerini esirgemeyen fedakar ve cefakar neneler ve dedelerin eseridir.