Derviş Eroğlu'nun işi kolay

40 yıldır Türklerin boynundaki ‘çözüm istemeyen taraf’ yaftası, 2004 Nisan referandumundan bu yana artık Rumların boynundaydı ve öyle kalmalıydı. ‘Çözüm karşıtı’ görüşleriyle bilinen Derviş Eroğlu’nun gelişi bu tabloyu yeniden tersine çevirebilirdi.  O yüzden Kıbrıs dosyasına bakan Türk diplomatlarının pekçoğu Ada’da 18 Nisan’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini biraz endişeyle izlediler. Derviş Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesinin üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzeyindeki isimlerden birine sormuştum:

- Eroğlu’nu mâkûl bir noktaya getirebildiniz mi? Cevap şu oldu:

- En azından müzakerelere Talat döneminde kaldığımız yerden devam etmeye ikna edebildik.

TAÇ GİYEN BAŞ AKILLANIR

Geçen hafta Lefkoşa’daydık. Gördüğümüz o ki, Cumhurbaşkanı Eroğlu, Başbakanken izlediği politikanın ‘savunulabilir olmadığını’ anlamış durumda.  Derviş Eroğlu, hafta sonu bir grup Türk gazeteciyle biraraya geldi ve müzakerelerdeki son durum hakkında bilgi verdi, görüşlerini paylaştı.

Derviş Eroğlu’nu rahatlamış da bulduk. Muhtemelen onu rahatlatan Rumların çözüm konusundaki isteksizliğiydi. Rumlar, çözüm arayışlarında bu kadar ayak sürüyünce Eroğlu’nun ayrıca ‘çözüm muhalifi’ bir söyleme girmesine lüzûm kalmadı.

Eroğlu döneminde Kıbrıs müzakereleri, belki de en çetrefil başlık olan ‘mülkiyet’ ile başladı. ‘Peşrev faslı’ sona erdi. Taraflar bu konuda önümüzdeki Eylül ayında kapsamlı tekliflerini sunacaklar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türk tarafındaki Taşınmaz Mal Komisyonu’nu yetkili sayması mülkiyet meselelerinde çözüm parametlerini Türk görüşü yönünde radikal biçimde değiştirdi. Artık ‘mülkiyet’ meselesinde  Rumların ileri sürdüğü gibi ‘iade’ tek çözüm formülü değil. AİHM, ‘takas’ ve ‘tazminat’ı da bir çözüm yolu olarak gösteriyor.  Bu çerçevede Rumların ne tür öneriler getireceğini göreceğiz.

HIRİSTOFYAS ‘ÇÖZÜM’DEN KAÇIYOR

Eroğlu ve kurmaylarının bilgilendirmesine bakılırsa Rumların çözüm konusundaki  isteksizliği çok net. Rum lider Dimitri Hıristofyas koalisyon ortağı milliyetçi  DİKO’nun ve Kilise’nin baskısı altında.  

Bunun en somut göstergesi, görüşmelerin belirli bir ‘takvim’ ile sınırlandırılmasını  ve BM’nin ‘hakemlik’ kurumuna itiraz etmesi. Oysa herkes biliyor ki, adada tarafları başbaşa bırakırsanız, hiçbir sonuç elde edemeden sonsuza kadar konuşabilirler. Annan Planı’nın nihai şeklinin ortaya çıkışını da ‘takvim sınırlaması’ ve ‘hakemlik’ sağlamıştı. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrs özel temsilcisi Alexander Downer Kasım’da BM’ye raporunu sunacak. Rum kesimi lideri Hıristofyas’ın amacı bu raporda ‘çözümsüzlüğün müsebbibi’ olarak gösterilmemek. Bu amaca yönelik olarak ‘uygulama imkanı bulunmayan’ öneriler ortaya atıp göz boyamaya çalışıyor. Bu önerilerden biri ‘uluslararası toplantı.’

Hristofyas ‘uluslararası toplantı’ isterken, bu toplantının katılımcılarını, ‘BM Güvenlik Konseyi  üyeleri, AB üyeleri, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk toplumu temsilcisi, Kıbrıs Rum toplumu temsilcisi’ diye sayıyor. Rumlar bu tabloya göre masada Kıbrıs Türklerinin karşısında hem AB üyesi, hem Kıbrıs Cumhuriyeti temsilcisi hem de Kıbrıs Rum toplumu olarak ‘üç sandalyeyle’ temsil edilecek. Kimsenin kaale almayacağı, ciddiyetten uzak bir öneri. Sözün özü şu: Kıbrıs’ta bu yıl sonuna kadar çözüm bekleyenler hiç hayal kurmasın. Dün Annan Planı’na hayır demiş olan Hıristofyas bugün DİKO’nun ve Kilise’nin kartal bakışları altında ‘çözüme evet’ demesi mümkün değil.

Sizin anlayacağınız Kıbrıs’ta Derviş Eroğlu çözüm istiyorsa işi çok zor ama istemiyorsa çok kolay.


Kaynak: Star