KKTC'nin yeni (eski) Başbakanı Derviş Eroğlu, büyük farkla kazandığı ve partisini tek başına iktidara taşıyan genel seçimlerin tadını ağız tadıyla çıkaramadan, Ankara'dan anında ve hiç tahmin etmediğini sandığımız bir uyarıyla karşı karşıya kaldı.
Başbakan Erdoğan'ın önceki gün partisinin grup konuşmasında, Eroğlu'ndan Kıbrıs müzakereleri konusunda "köstek" değil "destek" olmasını istemesi, seçilmiş bir lider için ağır ve zor hazmedilecek sözlerdir.
Daha diplomatik ifadeler kullanan Cumhurbaşkanı Gül'ün, Rum tarafıyla müzakereleri yürüten KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın Türkiye tarafından "güçlü bir şekilde desteklendiğini" söylemesi ise, Ankara'dan Eroğlu'na giden mesajı iyice yerine oturtmuş oldu.
Eroğlu'nun, Erdoğan'ın açıklamasıyla ilgili bir soruyu, "Bizler de Sayın Başbakan Erdoğan gibi düşünüyoruz" diye yanıtlaması ise "mesajın alındığını" gösterdi. Özetle, çözüm konusunda kendi siyasi tercihi ne olursa olsun, Eroğlu'nun Kıbrıs müzakereleri açısından "köstek olma marjı", Türkiye'den gelen iki kilit açıklamayla olabildiğince daraltıldı.
Türkiye ile ilişkiler
Türkiye'den gelen ve yönetimi AKP iktidarında olan büyük parasal yardımlara muhtaç olan Eroğlu'nun önünü tıkayan bir diğer gerçek ise, AKP'nin çok büyük olasılıkla 2011 yılına kadar iktidarda kalacak olmasıdır.
Eroğlu, yerel seçimlerde uğradığı zemin kaybına rağmen AKP'nin bir sonraki genel seçimleri kazanması olasılığını da göz ardı edemez. Başka bir deyişe, 2010'da Cumhurbaşkanı seçilme ihtimali olan Eroğlu, "Beklerim, nasıl olsa kaybedecekler. Kartlarımı o zaman oynarım" gibi bir hesaba da güvenebilecek durumda değil.
Öte yandan, Rauf Denktaş gibi, politikasını Türkiye'deki muhalefet ve ulusalcı sivil toplum örgütleri üzerinden yürütmeye kalkmasının bu aşamada fazla sonuç getirmesi ihtimali de bir hayli zayıf. Kaldı ki, bunu yapması halinde AKP iktidarıyla ilişkilerini kopma noktasına getireceğini biliyordur.
Sadece hayal kırıklığı değil
Peki, Ankara Eroğlu'na anında bu şekilde niçin müdahale etti? Bir yandan Ermenistan ile uzlaşma sürecinin Azerbaycan'ın müdahalesiyle allak bullak olması, diğer yandan NATO'daki "Rasmussen fiyaskosu" derken, AKP iktidarı, mevcut ekonomik belirsizlik ortamı da düşünülürse, Batı ile ilişkilerinde daha fazla erozyon istemiyor.
Nitekim Kıbrıs müzakerelerinde "Denktaş çizgisine" dönülmesinin Batı'daki Türkiye aleyhtarı lobileri de harekete geçirip AKP için işi daha da zorlaştıracağı kesin. Bu nedenle, Kıbrıslı Türklere fazla bir şey getirmemiş olsa da, Türkiye'ye diplomatik kozlar sağlamış olan Annan Planı sürecinin göreli kazanımlarının yitirilmesi istenmiyor.
Bu durumda Derviş Eroğlu'na, Ankara ile uyum içinde çalışarak KKTC'de düzgün yönetim sağlayıp, kronikleşmiş ekonomik ve sosyal sorunlara çözüm getirme seçeneği kalıyor. Nitekim UBP'nin seçim zaferi, sadece Kıbrıslı Türklerin AB'ye karşı duydukları hayal kırıklığına dayanmıyor.
Bilinmeyen hanesinde işler
Bu önemli bir faktör olsa bile, ekonomik ve sosyal sorunların ve CTP iktidarının bu açıdan başarısız olmasının da bu zaferde önemli rol oynadığını bizzat Kıbrıslı Türk dostlarımızdan işitiyoruz.
Öte yandan, Kıbrıs'ta varılacak herhangi bir çözümün referanduma götürüleceği de unutulmamalı. O gün geldiğinde konjonktür ne olur; Annan Planı'na "Evet" diyen, fakat karşılığını alamayan Kıbrıslı Türkler, varılacak çözüme nasıl yaklaşırlar, bunları şu anda "bilinmeyenler" hanesine yazmak gerekiyor.
Ancak, "reel politika" açısından günün Türkiye için zorunlu kıldığı şey, mevcut Kıbrıs müzakerelerinin aksatılmadan sürdürülmesidir. Öyle tahmin ediyoruz ki Sayın Eroğlu da bunu anladı.
Kaynak: Milliyet