Ders kitaplarında 'ilk insan' çelişkisi

Kızım Betül İlköğretim 4. sınıfta okuyor. İlköğretim müfredatında yakın zamanda uygulanmaya başlanan eğitim öğretim yöntemi velilere ödev ve projelerini yapma noktasında çocuklara kılavuzluk etme sorumluluğu yüklüyor. Çünkü bu sistemle çocuklar öğrenilmesi gereken soyut birçok bilgiyi somutlaştırarak ve hayatın içinden örneklerle kavramaya çalışıyorlar. Bunu önemsiyorum. Geçen akşam, yaptığı Türkçe ödevi ile ilgili benim de fikrimi almak istedi kızım. Konu geçmişte yaşayan insanların icatlarının, ürettikleri araç gereçlerin mevcut hayatımıza ne denli kolaylıklar getirdiğiyle alakalıydı. Ancak bir soruya verdiği cevapta geçen, ?mağara insanları? ifadesi dikkatimi çekti. Yazdıklarını büyük bir dikkatle dinledikten sonra, neden ?mağara insanları? ifadesini kullandığını sordum. Bana kitaplarındaki okuma parçasında bu ifadenin kullanıldığını söyledi. Kitabını istedim, okuma parçasını okudum. Haklıydı. Okuma parçasında, ilk insanlar, mağara insanı, acemi ve aciz varlıklar olarak nitelendiriliyordu. Hatta bizden önce yaşayan insanların yaptıkları araç ve gereçlerle öteki eşyalar olmasaydı, şimdi mağaralarda yaşayacağımız, diğer hayvanlardan farksız olacağımız da söyleniyordu. Ve bu ifadelerin muhatabı olarak Betül, ilk insanların acemi, aciz ve hayvanlarla denk tutulabilecek ?mağara insanları? olduğu düşüncesini ?doğru? olarak benimsemiş ve bu düşünceyi bir sorunun cevabında kullanmakta hiç sakınca görmemişti. Bu durum beni üzdü. Kızımla bir süre bu konuda sohbet ettik. Sohbetimizin başlangıcında o bile, bu küçük yaşına rağmen, bilgilerini birleştirdiğinde büyük bir çelişkinin olduğunu gördü. Çünkü ilk insanın Hz. Adem, Hz. Adem?in de ilk peygamber olduğunu biliyordu. Öte yandan peygamberlerin insanların en seçkinleri olduğu bilgisine de sahipti. Dolayısıyla her baba gibi, Hz. Adem de çocuklarına sahip olduğu bilgi birikimi ve kültürü aktaracağı için, ilk insanların bilgisiz, kültürsüz ve aciz olmaları mümkün olmayacaktı. O dönemde insanların mağaraları bir ev gibi kullanmaları, onların insan olarak ilkel oldukları anlamına gelmezdi elbette. Sohbetimizin sonunda, yakaladığı ip uçlarıyla tespit ettiği çelişkiyi ortadan kaldırdı. Ve kendi metnini yeniden gözden geçirdi. Ancak sorun bitmedi. Milyonlarca çocuk bu açmazı yaşıyor. Kitapta geçen cümleler aynen şöyle: ?Ürettikleri işe yarar, konforlu, birçok güzel eşya ile hayatımızı kolaylaştıran ustalara ve işçilere karşı, içimde sonsuz bir sevgi ve minnet duygusu vardır. Onların yaptıkları araç ve gereçlerle öteki eşyalar olmasaydı şimdi mağaralarda yaşayacaktık, diğer hayvanlardan farksız olacaktık.? Aynı parçanın ilerleyen satırlarında mağara insanı, acemi ve aciz olarak nitelendiriliyor. (İlköğretim Türkçe Kitabı, Koza Yayınları, s. 58) Bu cümlelerle, ilköğretim 4. sınıf çocuklarına, insanlar araç gereç üretmeselerdi hayvanlardan farksız olacaklardı düşüncesi, doğru bir düşünce olarak sunuluyor. İnsan olmanın anlamı ve hayatın mahiyeti araç gereç yapımına indirgeniyor. Yaratılış göz ardı ediliyor ve sanki ilk insanlar hayvan topluluklarıymış gibi bir intiba uyandırılıyor. Ben neyim ve niçin varım? gibi hayatın anlamına dair temel sorular, dolayısıyla da hayatın ve insan olmanın anlamı ortadan kaldırılıyor. Çocuklar hayatlarının başından itibaren bir anlamsızlığa sürükleniyorlar. Şimdi böyle bir anlamsızlığa ve insan olmakla ilgili bir basitliğe küçük çocukları sürüklemeye kimin hakkı var? Neden bilimsel olmayan bazı düşünceler, ders kitaplarına hem de ilköğretim kitaplarına taşınarak bu düşüncelerin bilimsel ve doğru bilgi gibi algılanması sağlanıyor? Niçin ders kitaplarındaki bilgiler birbiriyle çelişiyor? Birbirini desteklemiyor? İlk insanların diğer hayvanlardan sadece yaptıkları araç gereçlerle ayrıldıklarını öğrenen bir çocuğun duruşu ile insanların ve ilk insanın, varlıkların en şereflisi olarak yaratıldığını ve kendisinin de öyle olduğunu bilen bir çocuğun duruşu, omuz dikliği ve insan olarak yaratılmanın bilinç ve sorumluluğunu yerine getirme gayreti aynı olmayacaktır. Varlığın en şereflisi olarak yaratıldığı bilinciyle büyüyen bir çocuğun hem yaratılmış olmak hem de 'şerefli' olarak yaratılmak dolayısıyla kendisine, hayata ve eşyaya dair değer yargıları, kendisini zeki bir 'mağara insanı' türünün uzantısı olarak bilen bir çocuğun değer yargılarından elbette çok farklı olacaktır. Bu farklılık en basit şekliyle, 'şerefli' olma halini koruma ve yaratıcıyı dikkate alarak hareket etmek ile kendisini önemseme ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ne gerekiyorsa onu yapma noktasında hırslı bir çalışma içerisinde olmak arasındaki fark kadardır. İkincisi bana hep, tahrip etmeye şartlanmış tehlikeli bir yapı gibi geliyor nedense...