Av. Taner KILIÇ - Mültecilerle Dayanışma Derneği
Geçtiğimiz günlerde The Guardian gazetesinin ortaya çıkardığı bir felaket Türkiye ve Avrupa kamuoyunda oldukça geniş bir şekilde yer aldı.
Habere göre Libya'dan Avrupa'ya ulaşmak üzere yola çıkan ve içinde 72 sığınmacı ve göçmenin bulunduğu tekne yakıtı bitince denizin ortasında yardıma muhtaç bir şekilde mahsur kaldı. Yanlarından geçen resmi ve sivil gemiler olmasına ve üstelik NATO'ya bağlı bir gemi de durumu fark etmesine rağmen yardımcı olmadılar ve günlerce denizde sürüklenen teknedeki onlarca kişi açlık ve susuzluğa bağlı olarak çok kötü bir şekilde yaşamını yitirdi. Sağ kurtulabilen az sayıdaki kişi durumu anlatabilme imkanı buldu. Duruma başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) olmak üzere büyük bir kamuoyu tepki verdi.
Ancak uzun süredir Akdeniz ve Ege Denizindeki durumu takip eden bizler için bu trajik olay maalesef istisnai bir olay değil. Benzeri birçok olayı duyduk, okuduk ve bazılarının mağdur tanıkları ile görüşebilme imkanı bulduk. Akdeniz ve Ege Denizi okyanusun ortasında yer almıyorlar; özellikle Libya ile İtalya'ya ait Lampedusa adası arasındaki bölge aslında oldukça yoğun bir resmi ve özel gemi trafiğine sahip bir alan. Ancak nedense bu bölgede derme-çatma teknelerle can havliyle denize açılan insanlar denizin ortasında mahsur kaldıklarında kendilerine bir yardım eli uzanmıyor.
Daha geçtiğimiz haftalarda Uluslararası Af Örgütü İsviçre Şubesinin mülteci koordinatörü İsviçre'deki bir mülteci kampında böylesi bir trajik olaydan her nasılsa sağ kurtulabilen bir kişiyle tanıştığını anlattı ve oldukça trajik öyküyü çok üzüntülü olarak özetledi: 70 kişi bir tekne ile açılmışlar ve bir süre sonra yakıtları ve zaten az olan yiyecek-içecekleri bitmiş, denizin ortasında kalmışlar. Günler geçtikçe durum iyice kötüleşmiş, bir kadın doğum yapmış ancak bebek ve sonrasında annesi ölmüş. İnsanlar açlık ve susuzluktan ölmeye başlamışlar. Ölenleri kaldırıp tekneden denize atıyorlarmış, ancak bir süre sonra yaşayanlarda ölüleri kaldırıp denize atmaya derman kalmamış, ölüler tekne üstünde ve yakıcı güneş altında kokmaya, çürümeye başlamışlar. Yanlarındaki ölülerle mecalsiz bir şekilde kalan sağlar çok travmatik günler geçirmişler. Görüşülen Eritreli defalarca intihar etmeye çalışmış ancak mecali olmadığından kendisini denize atamamış. Bu travmatik günler içinde birkaç kez resmi ve sivil gemiler gelip durumu görmüşler, bir tanesi 30 litre kadar mazot, bir tanesi biraz bisküvit vermiş, sonra çekip gitmişler. 70 kişiden 65 kişi ölmüş, 4 erkek ve 1 kadın olarak artık kendilerinden iyice geçtikten sonra kim kurtardıysa kurtarmış ve İtalya'da bir hastanede gözlerini açmış. Ancak oldukça travmatik bir süreçten geçen bu Eritreli insan olması gerektiği gibi bir tedaviye muhatap olmamış ve İtalya'nın sığınmacılara uyguladığı "esnek vize politikasına" bağlı olarak İsviçre'ye gelebilmiş. Örneğin bu olayın ben hiç medyaya yansıdığını duymadım, oysa daha birkaç ay içinde yaşandı. Bu olayların ve bu olaylarda ölen kişilerin sayısının tam olarak ne kadar olduğunu kimse bilmiyor. Avrupa'da genel olarak yapılan araştırmalara göre tahmin edilen sayı sol 23 yıl içinde 15.000 den fazla kişinin denizde öldüğü yönünde ancak sadece bu yılın başından beri bu rakamda ciddi olarak bir artış yaşandı.
Şimdi bu durum bize neyi gösteriyor: denizin ortasında ölmek üzere olan insanlara rastlanıyor ancak insanlık ailesinin en klasik, en basit, "gelenek hukuku" içine girmiş en önemli yardımı yapılmıyor; ölüm riski altındaki insanlar kurtarılmıyor. Eğer kurtaranlar olursa da burunlarından getiriliyor: geçtiğimiz yıllarda bu kişileri kurtaran İtalyan balıkçılar insan kaçakçılığı suçlamasıyla yargılandılar, teknelerine ve bu kişilere evlerini açan veya kiraya verenlerin evlerine aynı suçlamayla el konuldu. Daha bu yıl içinde Tunus-Lampedusa arasında zor durumda bulunan kişileri kurtarıp Lampedusa'ya getiren Tunuslu balıkçılar hapsedildiler ve teknelerine el konuldu. Bir Malta gemisi denizde kurtardığı kişileri Lampedusa çok daha yakın bir mesafede olduğundan Lampedusa'ya çıkarmak istediğinde İtalya buna izin vermedi. Lampedusa'da bir kısım tekne sahibi limanın önünde tekneleri ile sembolik bir barikat kurarak "artık gelmeyin, yerimiz kalmadı" şeklinde afiş açabildiler. İtalyan Parlamenter Francesco Speroni "İtalya, göçmen teknelerinin karaya yanaşmasını önlemek için silah kullanma hakkına sahiptir" şeklinde bir açıklama yapabildi.
Nihayet benzeri onca olaydan sonra NATO gemileri de benzer bir suçlamaya muhatap oldu. Bu olayın zamanlamasının NATO'nun Libya'daki sivilleri kurtarma gerekçesiyle başlatmış olduğu hava saldırısı günlerine denk düşmesi elbette ayrı bir ironi oluşturuyor. Kurtarılanlar Avrupalı olsaydı kurtaranların "kahraman" olacağı bu insanlık yardımlaşmasında kurtarılanlar Asya veya Afrikalı olduklarında kurtaranlar niçin "suçlu" oluyorlar, bunun üzerine düşünmemiz gerek. Ayrıca hiçbir olayda kurtarma çalışması yapması gerekirken bunu yerine getirmeyen görevliler hakkında bir dava açıldığı duyulmadı. Bunun benzeri olarak denizde "push-back" (geri itim) yapıldığından bahisle birçok olay raporlanması ve haberleştirilmesine rağmen bilinen hiçbir ciddi koğuşturma çalışması haberi gelmedi.
Kaynak: Zaman