Demokratlar Bush'u aratacak gibi!


ABD'deki G.W. Bush yönetiminin, Amerikan vatandaşlarının değil ama başka ülke vatandaşlarının başına açtığı sorunlar nedeniyle bir çok toplumda sempatiyle karşılanmadığı biliniyor. Bu durum genellikle bir anti-Amerikancı tutuma yol açsa da, bazı aklı selimler koşullardan Cumhuriyetçi ekibi, Bush yönetimini ve kadrolarını sorumlu görmeyi sürdürüyor. 
 
Diğer bir ifadeyle, dünyayı hallaç pamuğu gibi dağıtma konusunda bir ülke ve halklarının değil, bu duruma yol açanların eleştirilmesinin uygun olduğunu savunanlar neyse ki hâlâ mevcut. Bu durumda da gözler, Kongre ve Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu alan ve olası başkanı da belirleyecek olan Demokratlara dönüyor.

ABD'deki Demokratların kendi ülkelerinde daha demokrat politikalar uygulayıp uygulamadıklar, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konularındaki hasarları tamir etme girişimleri bulunup bulunmadığını ve Bush yönetimini sorgulama kapasite ve kararlığı gösterip göstermediklerini değerlendirmek için belki Amerika'da yaşıyor olmak gerekir. Bununla birlikte, dışarıdan bir gözle bile bu yolda bazı çabalar olduğunun izlendiği, ama aynı oranda kuşkular da geliştiği söylenebilir. Kuşkuları dile getirmek için ise, ABD'nin Demokratların da desteğini alarak devreye soktuğu yeni girişimlerinden ve başka ülkelerin halklarına bakış biçimlerinden esinlenmek mümkün.

Demokratlar içerde güvercin dışarda şahin

Ne yazık ki bu konuda fazla heveslenmeye gerek olmadığını gösteren bazı işaretler ortaya çıkıyor. Demokratların ülke içinde güvercin, ülke dışında şahin olma, ama bu durum mümkün olmadığından hatalar yapma ihtimalleri var gibi görünüyor Örneğin, "şüpheli yabancılar"ın mahkeme izni olmaksızın dinlenmesine olanak tanıyan yasa önerisi Senato'dan sonra Temsilciler Meclisi'nde de onaylanmış durumda. Teklif zaten G.W.Bush'tan geldiğinden onun onaylamaması ve bu önerinin yasalaşmaması düşünülemez. Yasa önerisinin gerekçesi, ABD'nin ciddi olarak El-Kaide tehdidi altında olması. Buradan anlıyoruz ki, Cumhuriyetçiler ile Demokratlar "tehdit" ve tehdidi bertaraf etme konusunda hemfikir. Yani Amerika'da Demokratların yada çoğu Demokratın da, Cumhuriyetçilerin şüphe duyduğu kişilerden şüphelendikleri ve bu konuda hiç şüphelerinin bulunmadığı söylenebilir. Ayrıca, dolaylı olarak şüpheli yabancıların bertaraf edilme yöntemleri, Irak ve Afganistan uygulamaları ve hatta belki Guantanamo suçluları bakımından da tarafların ciddi görüş ayrılıkları bulunmadığı ileri sürülebilir. "Yabancı" zaten zararlı kişi olarak başlangıçta ayrıştırılıyor ve güvenlik birimlerince dinlemeye alınarak takip edilmesi makul görülüyor. Yani, insanlar yabancı olan ve olmayanlar diye iki türe ayrılıyor, yabancı olanlar da artık kimin şüphe kriteri neyse ona istinaden izlenebiliyor. İzleyen birim, şüphesinin nedenlerini hukukçulara anlatma ve onları ikna etme zahmetinden de kurtarılıyor. Bu durum, önleyici müdahale olarak ve vatandaşların iyiliği için yapılan bir hizmet olarak gerekçelendiriliyor. Bu arada, bir yabancı şüpheli bir ABD vatandaşı ile görüşüyorsa, kolayca ve dolaylı yoldan bu vatandaş da mahkeme kararı olmaksızın izlenmiş oluyor. Yani sırf yabancı şüphelinin uzaktan akrabası olmak bile "yerli şüpheli" olmanın yolunu açabiliyor. ABD'nin güvenlik adına özgürlüklerden vazgeçme anlayışını sürdüreceği anlaşılıyor.

Güvenlik adına özgürlüklerden vazgeçme politikası, aynı zamanda dünyanın başka yerlerindeki, örneğin Irak ve Afganistan'daki Amerikan davranışlarının neden yapıcı değil de yıkıcı olduğunu pek güzel açıklıyor. ABD'ye düşmanlık güden teröristlerin her an gelip bir yerleri havaya uçuracakları ihtimali, ABD tarafından yaratılan gerginlik sayesinde zaten yeterince terörize olmuş bir toplum yaratıyor ve örneğin El-Kaide eylem yapmadan da eylem etkisi yaratabiliyor. Bu durumda sertlik ve şiddet yanlısı olan her iki taraf da, yani Bush yönetimi ve El-Kaide, kendi meşruiyetlerini sağlayabiliyor. Sorun Demokratların da aynı sürecin parçası haline gelme ihtimalleri. Güvenlik öncelikli politikaların "kişi" takibine dönüşmüş olması belki birey esaslı liberal rejimlerde bir açıklama zemini bulabilir ama devletin insan avına çıktığı biçiminde de düşünülebilir. Bu tür uygulamalar ise genellikle gelişmekte olan ülkelerde, otoriter rejimlerde yada çaresiz yönetimlerde gözlemlenir.

Bu şüpheli yabancıların kim oldukları ise, söylenmese de biliniyor izlenimi veriyor. Nedense şüpheli yabancı dendiğinde bir İngiltere, Portekiz yada Japonya vatandaşının kastedilmediğini hemen anlıyoruz. Yasa tasarısının amacı terörizmden korunma olduğuna ve ABD'de terör yapma ihtimali konusunda El-Kaide işaret edildiğine göre, Müslüman ve-veya Ortadoğu'lu olmak yeterli bir şüphe zemini oluşturuyor. Dolayısıyla yasa aslında "bazı yabancı şüpheliler" yasası anlamına geliyor. Bu arada, öyle anlaşılıyor ki bir çok Demokrat da, Müslüman toplumların ve-veya Ortadoğu halklarının neden ABD'ye "şüpheli yabancı" muamelesi yaptıkları sorusunu sormuyor. Sol demokratların ve bazı sivil toplum örgütlerinin uyarıcı raporları ve itirazlarına rağmen ABD yasaması bunları dikkate almıyor.

Paranoyaya dönüşen güvenlik gerekçeleri

Bu genel tutuma rağmen bazı önemli isimlerin bütün Müslümanların aynı kefede değerlendirilemeyeceğini ima eden açıklamaları da olmuyor değil. Ama bu açıklamalar, aslında tam da Cumhuriyetçilerin yerleştirdiği paradigmalara dayandırıldığından, aslında benzer bir zihniyeti açığa çıkarıyor. Örneğin 2008'de Demokratların Başkanlık seçimlerini kazanmaları halinde Dışişleri Bakanı olma olasılığı yüksek görülen Richard Holbrooke'un Türkiye tanımı bu durumu gösterebiliyor. Bir televizyon programında Holbrooke, Türkiye ve ona benzeyen Malezya'da "ılımlı İslam" bulunduğu teşhisi yapıyor. Türkiye ile Malezya'yı aynı kefeye koyacak ne tür bir benzerlik bulduğunu Türkiye ve Malezya'dan bakınca anlamaya imkan yok. Ama bundan daha vahim olan durum, ılımlı Katolik, ılımlı Protestan, ılımlı Budist, ılımlı Ateist yada ılımlı Şaman türünden kullanımlara ihtiyaç duyulmazken bunun İslam için kullanılmasını doğal ve yerinde bulmak. Bir diğer vehamet de kişilerin inancıyla devlet sistemini birbirine karıştırmak. Türkiye'deki Müslümanları AKP ile keşfetmiş kişiler olabilir, ama Türkiye'deki demokratikleşme mücadelesinin nereden geçtiğini hala keşfedemeyenlerin olduğu açık. Bu türden bir kaygı taşımayan Cumhuriyetçiler dışarıda tutulabilir. Ama Demokratların bu konulara daha duyarlı oldukları varsayıldığından hareket edilirse, dikkatli olmakta yarar var. Holbrooke, muhtemelen ABD kamuoyuna "Türkler de Müslüman ama onlar light, yani o kadar düşman değiller, onlar az şüpheli yabancı" demek istemiş ve aslında iyi niyet ima etmiştir. Oysa bilmiyor ki Türkiye'de şu ılımlı İslam lafından ne kadar fazla rahatsız olan var. Dinine çok bağlı olanlar, İslam'ın ılımlaştırılmış olmasına; dindar olamayanlar ılımlı da olsa bir biçimde İslam'la ilişkilendirilmelerine ve büyük bir çoğunluk da ABD tarafından geliştirilmiş bir sıfatla tanımlanmaya tepki gösteriyor. Bu tepkiler de, Türkiye'nin ABD'yi "şüpheli yabancı" olarak görmesinde rol oynuyor. Belki Malezya'da durum farklıdır. Yabancıların, şüpheli yabancıların ve ılımlı yabancı şüphelilerin daha yoğun biçimde peşine düşme kararı, bundan sonraki ABD bakımından ciddi sorunlara işaret ediyor. Güvenliklerin özgürlüklerin önüne alınmasına onay veren Demokratlar, doğal olarak bu seçimin masraf ve maliyetine de onay vermiş sayılırlar. Malum, güvenlik maliyetli faaliyetleri kapsar ve her yeni önlem yeni masraf gerektirir. Tam da Rusya Devlet başkanı Putin'in Kuzey Buz Denizi derinliklerine bayrak dikerek ABD'yi yeni bir mücadeleye davet ettiği ve ABD'nin de bu davete katıldığı sırada Savunma Bütçesi'nin kabul edilmesi Demokratların masrafları göze aldığını gösteriyor.. Irak ve Afganistan'ın dahil olmadığı 460 milyarlık dolarlık 2008 savunma bütçesi, soğuk savaş yıllarının bütçesini aşmış durumda. Üstelik bu bütçenin Demokrat bir başkan tarafından kullanılma olasılığı yüksek, yani savunma bütçesinin artması Demokratların tercihi.

Güvenlik önlemlerinin maliyetindeki artış ile güvenlik sorunsalının birey yaşamlarına kadar inerek yaygınlaşması bütçenin büyümesine yol açıyor. Üstelik güvensizlik yaygınlaşmasının sadece ABD'nin varolduğu yerlerdeki ABD vatandaşlarının değil, ABD'deki vatandaşların da hissettiği söylenebilir. Bu haliyle de güvensizlikten beslenen güvenlik sektörü gelişip duruyor, gereksizce yer altına dikilecek bayrak yarışı yada şüphelinin peşine düşüp insan avına dönüşüyor. Dolayısıyla ABD bir yandan Rusya Federasyonu'nun davetiyle katıldığı bayrak dikme yarışını bir olimpiyat takımı ruhu içinde topyekun mücadeleye dönüştürmeye çalışıyor, öte yandan bu mücadelenin meşru zemini olarak gördüğü terörle mücadele başlığı altında faaliyet sürdürüyor. Diğer bir ifadeyle ABD, aslında Rusya ve müttefikleriyle mücadele ediyor, bu arada şüphe kapsamına soktuğu İslam toplumlarını da şüpheli ilan ederek kullanıyor. Aslında ABD'nin şüpheleri yersiz değil, biraz daha baskı yaparsa gerçekten bir çok toplum, kesim yada kişi ABD'ye karşı daha sert karşı duruşlar sergileyecek. Zaten El-Kaide bir büyük eylem daha yapsa, ABD çok rahatlayacak. Sorun, böyle bir eylem yapılmadığında ortaya çıkıyor. Kısacası ABD şüphelenmekte haklı, ama yanlış konuda şüphe oluşturuyor.

Demokratların, Rusya ile mücadelenin değil ama toplumların, kişilerin düşman olarak gösterilmesi üzerine kurgulanmış bu türden bir politikanın freni olacağını ve ABD'nin daha barışçı politikalar geliştireceğini umanlar bakımından sorun oluşturan durumlar var. Ya güvensizlikleştirme yaratarak güvenlik arayışını her şeyin üzerinde gösteren alan çok karlı ve kimse vazgeçmek istemiyor, ya Amerikalılar Iraklılardan bile daha fazla tehdit altında yada Dünya'da ve ABD'de otorite ve hükümranlık başka türlü sağlanamaz hale geldi. Hangi nedenle olursa olsun, güvenlik kaygısının demokrasi ve özgürlük kaygısının önüne geçtiği her durum, bizzat güvensizliği oluşturuyor.Güvensizlik-güvenlik önlemleri sarmalı ise masraflı ve toplumsal maliyeti de bulunan bir çıkmaza işaret ediyor. Bu durumda da hem Amerikan vatandaşlarının ABD'de, hem Amerikalıların başka ülkelerde "şüpheli yabancı" haline gelmeleri daha mümkün olabiliyor. Üstelik söz konusu sarmalın ülkeleri, toplumları, orduları ya da yönetimleri daha güçlü kılmak yerine daha güçsüz kılma ihtimali büyük. Bu durumda da, eğer gerçek bir mücadeleyse, Rusların bayrak dikme yarışını kazanacakları düşünülebilir. Demokratların elinde, Cumhuriyetçilerin hatalarıyla ilgili çok geniş bir eleştiri potföyü var. Bunu kullanmak yerine parçası haline gelmenin sadece ABD'ye değil isteyerek yada istemeden ABD politikalarına göre pozisyon alanlara da ciddi kayıplara mal olabilir. Demokratların kendi tarihsel hatalarını sorgulamalarının da tam sırası gibi.
 

Kaynak: Zaman