McCain'in kuracağını söylediği 'demokrasiler birliği' hiç gerçekçi değil. Çin'le Rusya olmadan barış içinde bir dünya düşünülemez; böyle bir birlik bu ülkelerin demokratikleşmesini teşvik etmek yerine, dışlandıkları hissiyatını artırır. Sonuçta, bir otokrasiler birliği de ortaya çıkabilir
ABD başkanlık yarışında ırk ve cinsiyet gibi konularda süregiden tartışmanın tozu dumanı arasında en önemli meseleyi gözden kaçırma tehlikesiyle karşı karşıya olabiliriz: Adayların uluslararası ilişkilere yönelik takındıkları tavır. John McCain bir 'demokrasiler birliği' kurulmasını savunurken, Barack Obama da aynı fikri benimsemeye başlamış gibi görünüyor.
McCain birliği başkanlığının ilk yıllarında kuracağını söylüyor. Buna göre benzer fikirlere sahip ülkeler, insani krizlere cevap verebilecek ve BM Güvenlik Konseyi'nin dünyada sorun çıkaranlara karşı kararlı eylem kararı alması gerektiğinde Rusya ve Çin gibi engellere takılmasını önleyebilecek biçimde safları sıklaştırıp bir araya gelecek. Bu fikrin ateşli destekçilerinden yeni muhafazakâr guru Robert Kagan şunu söylüyor: "Dünyanın demokrasileri BM Güvenlik Konseyi'nin oybirliği sağlayamadığı durumlarda insani krizlere karşı harekete geçmek için ortak zemin oluşturabilir. Birliğin, sadece Avrupalılar ve Amerikalıları değil, Hindistan, Brezilya, Japonya ve Avustralya gibi diğer büyük demokrasileri ihtiva etmesi, gücünü artırır ve daha büyük bir meşruiyet kazanmasını sağlar."
İnsani müdahale zaten kolay değil
Obama'nın birçok destekçisi de bu fikri kucaklıyor. Bunlar arasında en dikkat çeken isimler Obama'nın dış politika danışmanı Ivo Daalder ve uluslararası ilişkiler danışmanı Anthony Lake. Lake de şunları yazıyor: "İran, Kuzey Kore, Irak ve Darfur'daki krizlerle daha etkili barış gücü operasyonlarına giderek ihtiyaç duyulması ve birçok uluslararası tehdidin kendisini gittikçe daha fazla hissettirmesi, sadece Amerika'nın tek taraflı gücünün sınırlarını değil, 20. asrın ortasında tasarlanan uluslararası kurumların 21. asrın sorunlarıyla başa çıkamadığını gösteriyor." Diğer bir deyişle, ikinci dünya savaşının külleri üzerine büyük bir dikkatle bina edilen uluslararası kurumların son kullanma tarihi geçti ve başka bir şey yapmanın vakti geldi.
Bu fikrin kontrolden çıkan popülerliği ABD'nin resmi politikası haline gelmeden önce herkesten derin bir nefes almasını istemek için BM'ye meftun olmak falan gerekmiyor. Uluslararası kurumlarımızın ABD sonrası bir dünyanın gerçekliklerini yansıtması için reforma ihtiyaç duyduğunu kimse inkâr etmiyor, fakat bir alternatifi savunanların çıkış noktası bu değil.
Dünya felç edici bir soğuk Savaşı geride bırakalı 20 yıl bile olmadı. Kaotik bir biçimde sınırları olmayan bir dünyaya doğru ilerliyoruz ve bu süreçte Çin, ABD'nin hem en büyük potansiyel jeopolitik rakibi hem de en büyük ticaret ortağı konumunda. Yeni bir demokrasiler birliği kuracak olsak, kimi dışında tutardık? Müstakbel süper güç Çin'le eski süper güç Rusya olmadan, barış ve refah içinde bir dünya tasavvur edilemez. Böyle bir birlik kurarak bu ülkelerin aşamalı demokratikleşmesini teşvik etmek yerine, dünyanın geri kalanı tarafından dışlandıkları hissiyatlarını artırmış olmaz mıyız? Bunun sonucunda, bu iki ülkenin odağında olduğu bir otokrasiler birliği ortaya çıkacağını söylemek yanlış bir kehanet mi olur?
Peki böyle bir birliğe her demokrasi katılır mı? Hele hele bedeli, hayati ticaret ortaklarının, kaynak tedarikçilerinin veya demokrasi sayılmayan komşuların uzaklaşması olursa. Hindistan ve Fransa gibi demokrasiler geçmişte, iç politika düzenlemelerinin zorunlu olarak dış politika tercihlerini de belirlediğini kabul eden ABD veya Britanya gibi ülkelerden pek hazzetmediklerini gösterdiler. Birçok demokrasinin de kendisi için önemli saydığı başka yakınlıkları var. Sözgelimi Hindistan diğer eski sömürgelerle veya başka kalkınmakta olan ülkelerle dayanışmayı, bir demokrasiler birliğinin parçası olmaktan daha önemli addedebilir; güneydoğu Asya'daki demokrasiler, ASEAN'daki otokrasilerle bölgesel ittifakı tercih edebilir. Bir demokrasiler koleksiyonunun, kaçınılmaz olarak ABD'nin küresel sorunlara dair teşhislerinin sözcüsü olacağına dair Amerikan varsayımı fantaziden ibaret.
Demokrasiler birliğinin sözgelimi İran'a yönelik yaptırımlar konusunda, Rusya veya Çin gibilerin yer aldığı BM Güvenlik Konseyi'nden daha atak olacağı iddiası da şu gerçeğin üzerinden atlıyor: Birbirinden farklı olmak, kendi arasında tartışmak ve kendi halklarının çok farklı önyargılarına karşı hassas davranmak demokrasilerin doğası gereğidir.
Apartheid yıllarında böyle bir demokrasiler birliği olsaydı, Washington Güney Afrika'ya müdahale edilmesi konusunda demokratik çoğunluk tarafından ikna edilebilecek miydi? Tam da öncülünün saçmalığına işaret eden bir soru bu.
Demokrasiler birliğinin savunucuları böyle bir birliğin Darfur'daki katliamlar veya Birmanya'nın kasırga kurbanlarının acılarına karşı vahşi bir kayıtsızlık sergilemesi gibi vakalara daha etkince müdahale edeceğini öne sürüyor. Bu bir yanılgı. Bu tür müdahaleler uygulanamaz oldukları için gerçekleşmedi. Birmanya cuntasının aktif direnişi varken Irravadi deltasına insani yardım etkin biçimde ulaştırılamazdı veya Darfur'da bir şeyler yapabilmek için Sudan ordusuyla savaşmak lazım gelirdi. Yani bu gibi adımlar atmak isteyen ülkelerin belli düzeyde kan ve para akıtmaya hazır olması gerekirdi, ki demokrasiler yabancılar için böyle risklere nadiren girer. Yardımın ulaştırılmasını sağlamak için kaotik, hükümetsiz bir Somali'ye girmekle, topraklarını savunan egemen bir devletin örgütlü askeri gücüyle çarpışmak arasında dağlar kadar fark vardır.
BM'yi güçlendirme vakti
Bir grup demokrasinin (BM'nin harekete geçemediği yerde) ortaklaşa harekete geçmesinin uluslararası meşruiyete sahip olacağını öne sürmek de yanıltıcı. Demokrasilerin meşruiyeti yönetilenlerin rızasından kaynaklanır; kendi ülkelerinin dışında hareket ettiklerinde böyle bir meşruiyetin karşılığı yoktur. BM kararlarının dünya gözündeki meşruiyeti, üyelerinin demokratik faziletlerinde değil, BM'nin evrenselliğinde yatar. Dünyadaki her ülkenin BM'ye ait olması ve kararlara katılabilmesi gerçeği BM'nin eylemlerine uluslararası hukuk çerçevesinde, başka hiçbir seçici yapının ulaşmayı umut edemeyeceği küresel bir konum sağlar.
BM'yi baypas etmenin değil, diriltip güçlendirmenin vaktidir. Soğuk Savaş sonrasının 'tek kutuplu anı' yavaş ama emin adımlarla birden çok güç merkezinin olduğu ve yeni bir süper gücün yükseldiği bir dünyaya doğru ilerlerken, bütün ülkeleri ortak bir uluslararası toplum çerçevesinde bir arada tutacak, evrensel olarak uygulanabilir kurallar ve yasalardan menkul bir sisteme her zamankinden çok ihtiyaç var. Anında iletişim kurulabilen ve bilginin dünyanın her köşesine ulaşabildiği bir çağda bu topluluğun giderek demokratik hale gelmesi hepimizin umudu. O topluluğun içinden demokrasileri çekip çıkarmak tam ters yönde etki yapacaktır.
Kaynak: Radikal