Afrika’nın, yüzölçümü büyük, petrol gelirleri fazla ama kendisi fakir olan ülkelerinden Sudan ve onun soykırımla suçlanan Başkanı El Beşir’in hikâyesini anlamak için büyük devletlerin Sudan’ın enerji gelirleri üzerindeki paylaşım kavgası ve bu kavganın doğurduğu gelişimleri anlamak gerekmektedir.
Bugünlerde Sudan’da yapılan referandumda zengin petrol sahalarına sahip Güney Sudan ayrılıktan yana oy vermiştir. Bu ayrılık 2011’in Ağustos ayında gerçekleşmiş olacaktır. Ayrılma hareketi Sudan çevresindeki Arap devletleri tarafından merakla ve korkuyla izlenmektedir. Önce Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi sonra Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud El Faysal bu gelişmeye dikkat çekerek Arap liginin üyesi olan bu soruna tarafsız kalamaz demiştir. Arap dünyası Irak’ın Kuzeyindeki gelişmelerden sonra ikinci defa Güney Sudan’ın kendi kendini yönetme hamlesinden rahatsızlık duymaktadır. Arap basınında Batı’nın, Arap dünyasını zayıflatmak için Güney Sudan ayrımcılığını desteklediğini iddia eden yazılar vardır [1]. Ancak hikâyenin bir başka yüzü daha bulunmaktadır. Bu da Afrika ve Ortadoğu’daki Çin-Amerika ve müttefiklerinin çekişmesi gibi gözükmektedir.
Sudan’da Çin ve Batılılar
Sudan’ın enerji yataklarının önemli bir kısmı Güney Sudan’dadır. Ancak enerji hatları ve petrol arındırma tesislerinin çoğunluğu Arap Sünni Müslümanların yaşadığı Kuzey Sudan bölümündedir. Ülkenin Güneyinde Amerikan, İsveç ve Fransız petrol şirketleri faaliyet gösterirken ülkenin Kuzeyinde petrol yatırımlarının yüzde 80’i Çin enerji firmalarının elinde bulunmaktadır. Çinliler aynı zamanda Sudan’ın tarım ve sulama sistemlerinin gelişmesine diğer Arap ülkeleriyle birlikte yardım etmişlerdir. 1956’daki Sudan bağımsızlığından 2005 yılındaki barışa kadar iki milyon kişi hayatını kaybetmiştir. Müslüman Araplarla, Animist Afrikalılar arasındaki kavga, Batılıların İslamist dedikleri yeni rejimin 1989’da Sudan’a yerleşmesiyle artmıştır. Batılı din adamları Afrika yerlilerini Hıristiyanlaştırmışlar, onları insan hakları ve demokratikleşme yönünde yetiştirmişlerdir. Kuzey’e hâkim olan Ulusal Kongre Partisi günümüze kadar önemli yatırımlar yapmış ve Sudan ekonomisini eskisine göre canlandırmış olmasına karşılık Sudan’ın Güney’indeki kabilelerin ayrılıkçı saldırılarını önleyememiştir. Çin’in desteğiyle silahlanan Kuzeydeki devlet güçleri, Cancavit denilen gerillalarla birlikte Güney’e saldırınca Batı’nın silahlandırdığı Sudanlıları Özgürleştirme Örgütü, Afrikalı ve Müslüman gerillalarla hükümet güçlerine karşı koymuştur.
Bu çatışmalar devam ederken, 2003 yılında Güney Sudan’daki kuraklık ve onu takip eden açlık Darfurlu göçmen kabilelerin ayaklanmasına yol açınca 200 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan çatışmalar başlamıştır. Bazı analizciler ise Kuzey ve Güney Sudan arasındaki Blok 5A denen bölgede İsveçlilerin petrol bulması sonucu şiddet hareketlerinin başladığını belirtmektedirler. İsveç Adalet Bakanlığı bu hususta kendi petrol şirketlerine ceza soruşturması açmıştır. İsveç Dışişleri Bakanı bu petrol şirketinin yönetim kurulunda bulunmaktaydı [2]. Batı’nın Darfur’daki gelişmelere müdahalesine karşı direnen El Beşir, Amerika’nın şeytanlaştırma politikası ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne baskısı sayesinde gıyabında yargılanmış ve soykırım suçlusu olarak ilan edilmiştir. 2005 yılında çarpışan taraflar arasında Kapsamlı Barış Anlaşması imzalanmıştır.
Batılı STK’lar ne iş görür?
Bu aşamada ikinci boyut devreye girmiş ve Batı’nın sivil toplum örgütleri ülke içinde insan hakları, demokratikleşme seminerleri düzenlemeye başlamış ve Birleşmiş Milletler Buhran Önleme ve Yeniden Canlandırma Bürosu Sudan’da harekete geçerek Adalet ve Güvenlik Sektörü Reformları için çalışmalarına başlamıştır. Birleşmiş Millet Kalkınma Programı, Hukuk Geliştirme Programı ile Sudan’a yerleşmiştir. Doğal olarak Helsinki Gözetleme Grubu, Uluslararası Af Örgütü, Kilise Grupları Sudan’daki yerlerini almıştır. 2007 yılında Washington’da Sudan’ın Amerikan Dostları Barış ve Anlaşma Yürüyüşleri toplanmış Güney Sudan Kurtuluş Hareketi mensupları ile iktidardaki Kongre Partisi mensupları 2005 yılında imzalanan Kapsamlı Barış Anlaşması’na dayanarak görüşmeler yapmışlardır.
Gelişmelerin ve referandumun kendi kendini yönetme ve barış ve demokrasi ile ilgisinin olmadığı çeşitli yazarlarca belirtilmiştir. Amerika Güney Sudan petrol endüstrisinde stratejik üstünlük kazanmıştır. Artık Sudan, Kızıldeniz’deki limanından Çin petrol gemilerine yakıt veremeyecektir. Çin, Amerika’nın izlediği politikalara karşı yarı resmi bir kuruluş olan Güney Sudan Kurtuluş Ordusu’yla ilişki kurup Güney Sudan’ın lideri Savla Kiri’yi Çin’e çağırmıştır. Çin Komünist Partisi, Güney Sudan’ın Merkezi Jupa’da bir Başkonsolosluk açmıştır. Çin, Amerika’ya nazire olarak Güney Sudan’dan çıkacak petrolü yeni bir boru hattıyla Kenya’nın Kızıldeniz’e yakın olan Luma Limanı’na bağlamaya çalışmaktadır. Devletlerin içişlerine karışmayan Çin ilk defa yoğun rekabet yüzünden, Amerikan’ın “önleyici meşru müdafaa” doktrinine benzer bir doktrin olan “koruma sorumluğu” doktrinine dayanarak Afrika’daki gelişmelere kamu diplomasisiyle müdahale eder bir duruma gelmiştir.
Kızıldeniz’de aşılmayan sorunlar
Senede 3 bin civarında petrol gemisinin Çin’e petrol taşıdığı Kızıldeniz ve Hint denizinde Amerika’nın Çin’i ikinci sıkıştırma noktası Somali’dir. Somali’deki etnik çatışmaları çözmek için Avrupa Komisyonu 1996’da iki seminer düzenleyerek bütün Somali diasporasını bir araya toplamış ve Somalililere bir arada yaşayabilmeleri için iki devlet modeli sunulmuştur: Ademimerkeziyetçi üniter devlet ve federal devlet modeli. Somalililer üniter devlet içinde ademimerkeziyetçi modeli tercih etmişlerdir. Toplantıya katılan Somalililer kalkınma ve devlet kaynaklarının dağılımı konusunda anlaşamamışlardır. Polis ve güvenlik sorunlarının bölgesel veya ulusal düzeyde ele alınması da çözümlenememiştir. Çeşitli fraksiyonlar ve etnik gruplar arasında çatışmalar devam ederken aynı türdeki toplantılar, 2000’li yıllarda da devam etmiştir.
Çeşitli grupların anlaşamadığı Somali’de devlet başarısızlığa uğramış ve Somali Kızıldeniz’in çıkışında ticaret gemilerinin korkulu rüyası olan tuhaf bir deniz korsanlığının merkezi olmuştur. Benzeri etnik çatışmalar Etopya’da da yaşanmaktadır. Batılılar Kızıldeniz’i denetim altına almak için bu defa Kuzey’deki aktif ayaklanma hareketlerine Suudi Arabistan’ın askeri müdahalesini sağlayarak, Güney Yemen ayrılıkçı hareketi ve El Kaide’yi bahane ederek Amerika özel savaşçılarını İngilizlerin II. Dünya Savaşı’nda kullandıkları eski havaalanından bu bölgeye gizlice indirmişlerdir. Yemen hükümeti El Kaide diye anılan güçlerin Batı istihbarat servisleri adamlarına benzediğini ileri sürerek daha önce bunlar hakkında dava açmışsa da bu dava bir sene sonra kapatılmıştır. Amerika ve müttefikleri Kızıldeniz’in iki yakasını ellerinde tutar bir duruma gelmişlerdir. Çin’e petrol taşıyan gemiler Batı’nın Endonezya’daki ayrılıkçı akımlara el atması sonucu hemen Hint Okyanusu’na bitişik olan Myanmar Devleti’nden Çin’e yeni yapılan hatlarla petrol aktarırken Batı bu sefer Myanmar’daki Budist rahiplerin yanında onları ayaklandırarak Çin’le ilişkisi olan askeri yönetimi yıkmaya çalışmaktadır.
Gelişmelerin ilginç yanı küreselleşme sonucu dünyada bir bölünme veya atomlara ayrışma yaşanırken ortaya çıkacak ayrımcı veya birleştirici devlet modelinin ne olduğu çok merak ediliyordu. Bugün Latin Amerika’da Afrika’da ve Asya’da uygulanan modelin adı artık konmuş bulunmaktadır. Üniter yapı içinde ademimerkeziyetçi model. Modelin nasıl çalıştığı Sudan, Bolivya gibi ülkeler incelenerek ortaya konabilir. Bakalım yakın gelecekte bu model Ortadoğu’da hangi ülkelerin kapısını vuracak.
[1] Emile Hokayem, “Arab Fears About Spplit Have Roots Closer To Home”, www.isss.org/whats-new/iiss-voices/arab-fears-about -sudan split-have/roots-closer -to home/
[2] Bkz.:Brian Smith, “Oil Companies Complicit in Sudan Sivil War, Report Alleges”, 12 Temmuz 2010, http://www.wsws.org.
* Prof. Dr. Hasan Köni; Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kaynak: Star