Demokrasi bloğu dağılmamalı

Devletlerde krizler olur. Normaldir... ABD gibi gelişmiş demokrasilerde dahi Kongre ile Başkan arasındaki çekişmeler ülkeyi uzun süre bütçesiz bırakabiliyor, MİT Krizi’nden çok daha büyük krizler yaşanabiliyor. Önemli olan kriz değil, onu aşacak beceriyi gösterirken daha büyük krizlere yol açmamaktır. Önemli olan bir krizi kapatırken demokrasiye zarar vermemek, demokrasiye canıyla, malıyla sahip çıkanları darıltmamak, duruşumuzu belli ilkeler üzerine oturtabilmektir. Bu bağlamda özel yetkili savcılar ve mahkemeler nedir, kısaca hatırlamakta fayda var:

Özel yetkili mahkemeler ‘olağanüstü hal mahkemeleri’ değildir. Bu mahkemeler de diğer mahkemeler gibi normaldir, olağandır ve kullandıkları yetkilerin benzerlerine diğer demokratik ülke mahkemelerinde de sıklıkla rastlanır. Bu mahkemeler farklı bir Anayasaya veya yasaya da tabi değillerdir. Tek farkları ilgilendikleri suç türleri ve soruşturma yetki alanlarının işlevsel anlamda ve coğrafi olarak genişliğidir.

Cesur yürekler

İkinci olarak bu mahkemeler onlarca yıl boyunca tüm devleti saran darbeci, militarist ve örgütlü bir zihniyeti açığa çıkarmada ve durdurmada üstün hizmetlerde bulunmuşlardır. Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalar olmasa idi bu ülkenin özgürleşmesi, demokratikleşmesi ve sivil iradenin iktidarda tutunabilmesi mümkün olmayabilirdi. Hatta bugün aramızda olan bazı siyasiler ve aydınlar Hrant Dink ile aynı kaderi paylaşmış olabilirlerdi. Faili meçhul cinayetlerin Ergenekon Davası’nın başlaması ile birlikte adeta bıçakla kesilmişçesine durması üzerinde uzun uzun düşünülecek acı bir gerçektir. Özel yetkili savcılar ve hâkimler ve onlara hizmet eden kolluk güçleri bazen hayatlarını da riske atarak, sanıkların ve onları destekleyenlerin hakaret ve tehditlerini de umursamayarak çok kutsal bir görevi yerine getirdiler ve getirmeye de devam ediyorlar. Onlar darbeci azgınlığı dizginlemeseydiler bu ülkenin sadece demokratikleşmesi değil, şüphesiz ekonomik büyümesi de zora girerdi.

27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta cesur savcılar, hâkimler ve emniyet görevlilerini göremedik. Ülkenin başbakanı Adnan Menderes ve iki bakanı asılırken dahi sokaklarda kayda değer bir protesto dahi olmadı. Meclis’e kilit vurulurken sivillerin gıkı çıkmadı. Adam öldürmeler, işkenceler, sindirmeler hatta katliamlar savcıların ve hâkimlerin gözleri önünde yaşandı da seslerini çıkaramadılar. “Burada neler oluyor” diyecek olsalar onların da evlerinin önünde bombalar patladı, ‘oyunun kuralı’nı kısa sürede öğrendiler. 2000’li yıllara kadar dürüst ve namuslu insanlar biliyordu ki ne TBMM, ne Vali, ne de sivil iradenin diğer temsilcileri kendilerini ‘derin çeteleşme’ karşısında koruyamazlar. Tam tersine, zoru gördüğünde şapkasını alıp kaçanlar 28 Şubat örneğinde görüldüğü üzere sivil iradeyi boğmada işbirlikçi oldular. Böyle bir ortamda bırakınız suçluya karşı dava açmayı, suça şahit olmak dahi büyük bir riskti.

Saflar sıklaşmalı

İşte, şu an devam eden Ergenekon ve Balyoz gibi davaları yürüten kişiler böylesine büyük bir korku imparatorluğunda ortaya çıkan birkaç iyi adamdır. Ve onlara sahip çıkan, her şeye rağmen şapkasını alıp kaçmayan, dimdik arkasında duran siyasiler de 27 Mayıs’tan bu yana görüp görebileceğimiz en namuslu ve en cesur insanlardır. Bu açıdan Başbakan’ı ve mesai arkadaşlarını tebrik etmek gerekir. TBMM’de pek çok siyasinin Ergenekon için “fasa fiso” dediği bir ortamda ‘cesur yürek’ bir tavır sergilemişlerdir. Fakat süreç sona ermiş değildir. Adeta suçu korumak, hatta suç işle(t)mek için kurulmuş olan yasal ve siyasi yapı tüm aktörleri ile hala güçlüdür. Bu nedenle kişisel ve dönemsel hatalar, hangi büyüklükte olursa olsun yasal/siyasal krizler demokrasi bloğunda çatlamalara neden olmamalıdır. Unutmayalım ki onlarca yılda oluşmuş vesayet birkaç yılda yıkılmaz. Polise olmadık sıfatlar takmak, ülkenin yargısını hükümetine düşman göstermek, iktidar partisini oluşturan unsurları ona hasım diye lanse etmek işin başından beri sergilenen ucuz ve pis bir oyundur. Bu oyunlara gelmek en önce Türkiyemizin demokratikleşmesini geciktirir.

Kaynak: Star