Demirel'in bir bildiği varmış

Türkiye gibi demokrasi ve demokrasizlik arasında an be an gelip giden, geriye çekeninin, oyun bozanının eksik olmadığı az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerde "hukuk devleti" dediğimiz demokrasilerin olmazsa olmazı olan olgu bazen "var" bazen "yok" oluverdiğinden gelenekler özel bir önem arz eder. Siyasetin gerekleri, devletin geleneklerini oluşturur ve karşımıza "teamül" olarak dikilirler.

Kemikleşen teamüller sorgulanmadan muaf birer kanun abidesi gibidir. Bunun içindir ki hak-hukuk-anayasa dediğinizde karşınızda ekşimser bir suratla ifade edilen Teamüller'i bulursunuz. Zaman, yer ve aktöre bağlı olarak teamüller kanun önüne geçer, onu yutar, etkisiz kılar.

Bugün Türkiye'de düşünce hürriyeti kanunen güvence altına alınmışken dilediğini yazıp çizememek, vicdan hürriyeti varken, vicdanına bırakılmamak, istediğin dili, dine gelince İslâm'ı çocuğuna öğretememek, konuşma hürriyetin varken konuşamamak, seçilmiş de olsan adın DTP olunca kaale alınmamak, davet edilmemek, adın "cumhurbaşkanı" olsa da mimik ve jestlerin basit dünyasıyla protesto edilmek de bundandır. Bugün başörtüsü'nün başından geçen tecrübe de teamüllere etkili bir örnek teşkil eder. Aslında olmayan ama çok gerçek bir yasağın tecrübesidir başörtüsünün başından geçen. Özal dönemindeki ileri-geri var-yok paslaşmalardan sonra, Anayasa Mahkemesi'nin getirdiği yorumla, kendini kanun koyucu ilan etmesiyle bu işe son nokta konulmuş oldu. Ama tabii militarist kemalistlerin burada da durması, soluklanması beklenemezdi. Yasağın alanını genişletip kadınları boğulma noktasına getirmek en kutsal vazife ilan edildi, teamüller cepten çıkarıldı. Yok mu, hemen "yaratmak" içten değildi. Bunun içindir ki başını örten milletvekiline spiker ağzını büzerek "ama teamüller" diyebiliyordu.

2002+ döneminde yasakla ilintili teamüllerin rejimden yana güçlendiğine üzülerek şahit oluyoruz. Bunun sonu yok gibi geliyor bana. What is next? -Peki şimdi ne- demekten insan kendini alamıyor. Daha da üzücü olan bu teamüllerin İslâmi hassasiyetleri olan bir parti tarafından güçlendirilmesi, eskilerine yenisinin eklenmesi. Önceden de söyledim, bugün bir on yıl önceki gibi başını örten kadının toplumsal hayata katılımını tartışmıyoruz. Yeni kavgamız onu yanında "taşıyan" kocanın toplumsal hayata katılımı üzerine kurulu. Şimdi bunda AK Parti iktidarının katkılarını inkâr edebilir miyiz? Fincancı katırlarını ürkütmeyelim, elastik olma gayreti içinde olalım derken ricat hattını tayinde hata yapılmış olmasın ki, o, bir daha ve bir daha çekilmekten, yeniden çizilmekten usanmadı.

Yeni bir döneme, örtü tartışmalarında yeni bir dönüşüm noktasına yaklaştığımız endişesini yakından hissediyorum. Hani Demirel'in baygınlık veren banal açıklaması vardı: Biz evinizde başınızı örttüğünüze karışıyor muyuz? der, her duyduğumuzda bizde saf saf sanki evde başımız örtülü oturuyoruz cevabını uyandırırdı. Meğer Demirel'in bir bildiği varmış. Anlaşılan, siz evinizde karışılmadığına şükredin dermiş. Kanımca zaman varken tadını çıkarın demek istermiş. Yarın bunu da arayacak hale geleceksiniz zira. First lady Hayrunisa Gül'le başlayan, evlerinden sürülüp çıkarılanlar kervanını uğurlamaya hazırlanın.