George W. Bush, dünyadaki büyük değişime, dönüşüme ters bir siyasetin temsilcisiydi. O başka ülkeleri işgal ederek, yalan söyleyerek, yoksul ulusları ezerek dünyaya hükmedebileceğini sanıyordu. Irak'ı işgal etti. İşgal yoluyla başka bir ülkeye 'demokrasi' getirilebileceği iddiasındaydı. Dünyaya acı çektirdi, kendi ülkesine acı çektirdi. Çağın gelişmesine karşı durabileceğini sanıyordu.
Barack Obama, ABD'nin yeniden dünyayla uyumlu hale gelmesinin, kendi ülkesinin gerçekliğiyle yüzleşmesinin temsilcisiydi. ABD halkı, Barack Obama'yı seçerek tarihsel bir yanlışı düzeltiyor, dünyayla barışmanın mesajını veriyordu.
Obama seçimi kazanarak, yüz yıllara dayalı ırkçılığı yenmekle kalmıyor, dünyanın yoksullarının, altta kalanlarının da yeni umutlar içinde olması için bir ışık yakıyordu. Olur mu olmaz mı, onu kimse iddia edemez, ama şurası bir gerçek ki, dünya değişiyor. Dünya ortak bir köye dönüşüyor ve dünyada ortak değerler eskisinden daha güçlü bir şekilde kendisini hissettiriyor.
Obama'nın başkanlık koltuğuna oturması, dönüşümün başlangıcı, en azından psikolojik açıdan ciddi bir değişim yarattığı bir gerçek. Bu psikolojik değişim, gerçek bir değişime ne kadar dönüşecek, nasıl dönüşecek, ABD bundan böyle dünyada nasıl bir rol oynayacak hep birlikte göreceğiz.
Ama artık ne ABD eski ABD, ne de dünya eski dünya... İki gündür Roma'daydım ve Barack Obama'nın seçilişini gece sabaha kadar TV'nin başında bekleyerek yarı uyur, yarı uyanık şekilde izledim. Konuşmasını heyecanla dinledim. Jesse Jackson'un kameralara yansıyan yaşlı gözleri, 400 yıldır ezilen, hor görülen siyahların mutluğunu dünyaya yansıtıyordu.
İtalyanlar, Obama'nın seçilişinin, ABD'nin yeni tercihinin yaratacağı büyük değişimi tartışıyorlar. Sağcı ya da solcu fark etmiyor, Bush'un dünya üzerinde yarattığı olumsuz görüntünün, yükün kalkmasını herkes sevinçle karşılıyorlar. Dünyanın ezici çoğunluğu da öyle.
Görebildiğim kadarıyla bir bizim siyasetçilerimiz, bir de İsrail yöneticileri durumdan tedirgin. Başbakan da, Deniz Baykal da bu değişim havasından pek hoşlanmamışa benziyorlar. Daha henüz nasıl bir değişim olacağı, bunun ne gibi sonuçlar yaratacağını kestirmek mümkün değilken acaba bu endişe neden?
İsrail'i anlamak mümkün. Çünkü George Bush onlara kayıtsız şartsız bir destek sağlıyordu. Obama'nın ne yapacağı, yapabileceği belli değil.
En azından eskisi gibi davranmayacağı kesin.
Peki bizimkilerin derdi ne? Kıbrıs ve Ermeni sorununda Obama'nın değişik söylemleri olduğunu biliyoruz. Ne olur yani? Eğer bir konuda haklıysanız bir endişeye gerek yok. Örneğin Ermenistan'la Türkiye'nin son dönemde geliştirdiği ilişkiler, eski çizginin değişmekte olduğunu gösteriyor. Dünya bunu anlıyor. Obama'nın anlamaması da mümkün değil.
Kıbrıs konusuna gelince, bu konuda da çok endişe edecek bir durum söz konusu değil. Kıbrıs Türkleri doğruya yakın bir yerde duruyorlar. Türkiye'de ise hâlâ eski militarist hesapları yapanlar var. Çözümü her durumda engellemek için ellerinden geleni yapanlar var. Onların memnun olması mümkün değil.
***
Türkiye'de de artık değişim gerekiyor.
Kürt sorununda hâlâ kendi milyonlarca yurttaşının ana dilini seçmeli ders olarak bile kabul etmeyen bir ülke durumundayız. Kendi yurttaşlarımızın kimliğini, kültürünü reddeden onu görmezden gelen bir noktadayız.
Önümde cezaevlerinden gelen mektuplar duruyor. Bir çoğu Türkçe bilmeyen aileleriyle kendi ana dillerinde Kürtçe konuşmalarının yasaklandığını anlatıyorlar. Hâlâ cezaevlerine Kürtçe dergi, gazete ve kitap alınması yasak. Bu ve buna benzer uygulamalar artık günümüz dünyasında sürdürülemez. Topla, tüfekle bunları savunamazsınız.
Dünya yeni bir dünya. Türkiye, hâlâ 100 yıllık korkularla, 100 yıllık yasaklarla bu dünyada bu şekilde devam edemez. ABD bu değişime dayanamadı ve bir siyahı başkanlığa getirerek, gerçeğe kendisini uydurabilmek amacıyla önemli bir adım attı.
Türkiye de değişecek. Bunu anlayıp ona göre siyaset yapan ayakta kalacak, uymayan gidecek...
Değişime bir süre direnebilirsiniz, sonsuza kadar direnemezsiniz...
İşte ABD'nin hali...
Anlayana...
Kaynak: Radikal