Değişen Küba değil, ABD olacak

 
Fidel Castro'nun görevini sınadığı ve güvendiği bir ekibe devretmesi Küba için devamlılık anlamına geliyor. Fidel'in yerini hiç kimse tam anlamıyla dolduramaz ama Küba'da olağanüstü bir değişim de yaşanmayacak. Değişim için, Obama'nın Beyaz Saray'a gelmesini bekleyin

Fidel Castro'nun uzun ve sıradışı siyasi kariyeri bitti -en azından Küba başkanlığı söz konusu olduğunda. Fakat muazzam etkisi yaşayacak. Devlet gazetesi Granma'daki düzenli makalelerini -hastalığı boyunca yaptığı gibi- yazmaya devam edecek. Sadece titri değiştirilecek: 'Şef Commandante'nin görüşleri yerine, sadece eski yoldaş Fidel olacak. Yine de, hem Kübalıların hem de uluslararası gözlemcilerin bunları yakından okuması gerekecek.
Fidel'in yerini kimse dolduramaz. Bunun nedeni sadece onun liderlik vasıfları değil; tarihsel şartlar da hiçbir zaman aynı olmayacak. Castro'nun, Küba devriminden Sovyetler Birliği'nin çöküşüne ve ABD'yle onyıllar süren mücadeleye kadar yaşamadığı şey yoktu. Görevini hayattayken bırakması, barışçıl bir geçişi güvence altına alacak. Küba halkı şimdi, ülkenin başka bir ekip tarafından hâlâ aynı şekilde yönetilebile-
ceğini kabul ediyor. Kübalılar, Castro'nun başkanlığı teoride sürdürdüğü ama dizginleri kardeşi Raul'un tuttuğu son bir buçuk yıldır bu fikre alışıyor. Bu süreçte akıl hocası herzaman olduğu gibi Fidel'di.

Ne kötü adam ne de 'süpermen'
Anılarını derlerken Fidel'le geçirdiğim saatler sonucunda onun hakkında farkına vardığım en şaşırtıcı şey, ne kadar mütevazı, insancıl, tedbirli ve saygılı bir insan olduğuydu. Muazzam bir ahlak ve etik anlayışı var. O, sıkı prensiplerin adamı ve ağırbaşlı. Aynı zamanda, çevre konusunda da tutkulu. O ne Batı medyasının yansıttığı gibi bir adam, ne de Küba medyasının bazen sunduğu gibi bir 'süpermen'. Son derece çalışkan olsa da normal bir adam. Aynı zamanda, sürekli direnişle geçen bir hayat sürmüş örnek bir stratejist.
Fidel, idealizmle pragmatizmi merak uyandırıcı bir biçimde birleştirmiş: Mükemmel bir toplumun hayalini kuruyor ama materyal şartları değiş-
tirmenin çok zor olduğunu da biliyor. Görevini, Küba'nın siyasi siteminin istikrarından emin olarak bırakıyor. Mevcut önceliği kendi ülkesindeki sosyalizmden ziyade, (çok sayıda çocuğun okuma yazma bilmediği, aç kaldığı ve iyileştirilebilecek hastalıklara yakalandığı) dünyadaki yaşam kalitesi. Dolayısıyla ülkesinin, rejimi veya siyasi eğilimi nasıl olursa olsun tüm uluslarla iyi ilişkiler kurması gerektiğini düşünüyor.
Şimdi görevini, sınadığı ve güvendiği bir ekibe devrediyor. Bu durum olağanüstü değişikliklere yol açmayacak. Çoğu Kübalı -rejimin bazı yanlarını eleştirenler bile- değişim beklemiyor veya arzulamıyor: Rejimin kendilerine sağladığı, bedava üniversite hakkı, bedava sağlık hizmeti veya hayatın sakin olduğu bir ülkede güvenli ve barışçıl yaşam gibi avantajları kaybetmek istemiyorlar.
Castro tam mesaili bir köşe yazarına dönüşürken, siyasi mirasçılarının ana görevi, Kübalıların hayatındaki tek daimi meydan okumaya nasıl karşı koyulacağıyla ilgili olacak: ABD'yle ilişkiler. Değişiklik yaşanıp yaşanmayacağını görmek için beklemeliyiz. Raul Castro, iki ülke arasındaki sorunları ele almak için Washington'la masaya oturmaya hazır olduğunu iki kez açıkça duyurdu.
Fakat, Demokratların önde gelen başkan aday adayı Barack Obama ister İran, isterse Venezüella veya Küba olsun, Amerika'nın düşman veya karşıt olarak algıladığı taraflarla ilişki kurmaya istek duyduğunun sinyallerini vermişken, gözle görülür bir siyasi değişikliğin gelebileceği taraf bizzat ABD. Hızlı veya radikal bir değişiklik pek muhtemel olmayabilir fakat kasımdaki başkanlık seçiminin, en azından Bush yıllarından sonra atmosferi değiştirebileceğini ummak için neden var. Castro Bush'un başkanlığının tüm gezegene, gördüğü diğer 10 Amerikan başkanından daha fazla zarar verdiğini düşünüyor.

Bush'un gidişinin, ABD'nin dış politikasını gözden geçirmesine yol açması muhtemel: Irak'la Ortadoğu'da felaket yaratan dersler öğrenilmeli ve yeniden Latin Amerika'ya odaklanılmalı. ABD bu bölgede değişmiş bir durum görecek: Küba'nın ilk kez Latin Amerika hükümetlerinde gerçek dostları bulunuyor; öncelikle Venezüella'da, fakat bunun yanı sıra Brezilya, Arjantin, Nikaragua ve Bolivya'da özellikle Amerikan yanlısı olmayan hükümetler var. Bütün bu ülkelerle ilişkilerini yeniden tanımlamak ABD'nin çıkarına: Sömürgeci olmayan, saygıya dayanan ilişkiler... Bu arada Küba da, AB'ye benzer bir ekonomik ve siyasi kurum olan ALBA'nın parçası mahiyetinde ve MERCOSUR ticaret bölgesiyle yaptığı anlaşmalar aracılığıyla, ortak ülkelerle daha yakın ilişkiler kurdu. Daha geniş bir uluslararası resimden bakıldığında, Küba artık eskisi gibi benzersiz bir vaka değil.

Çok partili seçim düzenlenmez

Latin Amerika'yla daha da güçlü ilişkiler geliştirilirken, Küba siyasetindeki en gözle görülür değişikler uluslararası düzlemde yaşancak. Ülkenin sosyalizmi şüphesiz değişecek -ama Çin ve Vietnam'da yaşandığı gibi değil. Küba kendi yoluna gitmeye devam edecek. Yeni rejim ekonomik düzeyde değişiklikler başlatacak ama bir 'Küba perestroikası' yaşanmayacak -siyasette açılım meydana gelmeyecek veya çok partili seçimler düzenlenmeyecek. Ülkenin yetkilileri sosyalizmin doğru seçim olduğuna, fakat sonsuza dek de geliştirilmesi gerektiğine inanıyor. Ve şimdi öncelikleri,-Castro'nun emekliliği sonrası eskisinden de fazlasıyla- birlik olacak.

Fakat Küba'da herşey ABD'yle ilgili: Bu, siyasi hayatın dış gözlemcilerce anlaşılması gereken bir veçhesi. Castro'nun uzun zamandır beklenen emekliliği devamlılık anlamına geliyor. Fakat bu küçük ulusun tarihinin evriminde, Obama'nın seçilmesi fazlasıyla önem taşıyor.
(Le Monde Diplomatique'in editörü, 'Fidel Castro: Benim Hayatım' adlı kitabı

Kaynak: Radikal