Önümüzdeki ay 3,5 yıl kadar süren Bosna Savaşı'na son veren Dayton Barış Anlaşması 14. yılını tamamlayıp 15. yılına girecek.
Amerika'nın Ohio eyaletindeki Dayton Hava Üssü'nde taraflar arasında 1 Kasım 1995 günü başlayan ve uzun ve çetin müzakerelerden sonra 21 Kasım günü paraf edilen bu anlaşma daha sonra Paris'te büyük devletlerin de katılımıyla 14 Aralık günü imzalanarak resmen yürürlüğe girmişti.
Çoğunluğu Boşnak en az 100 bin civarında insanın ölümü, yüz binlercesinin yaralanması, sakat kalması ve yerinden yurdundan olmasının ardından varılan anlaşmayla sınırlar çizilmiş, Bosna-Hersek, Müslüman-Hırvat Federasyonu ve Bosna Sırp Cumhuriyeti (Republica Sırpska) şeklinde iki federatif devletli bir yapıya kavuşturulmuş, zaman içinde bu iki devletin yakınlaşacakları, aralarındaki derin ihtilafları bir kenara koyarak tek bir siyasi yapı haline gelip kaynaşacakları temenni edilmiş, planlar, kurallar buna göre yapılmıştı.
Ne var ki, bu temenniler aradan geçen 14 yıla rağmen bugün hâlâ temenniler olarak ortada duruyor; gerçek hayatta ise ihtilaflar, şüpheler, güvensizlikler hâlâ güçlü bir şekilde var olmaya devam ediyor. Bütün bunlar da Bosna'nın geleceğine büyük siyasi, diplomatik, ekonomik ve askerî yatırım yapmış olan başta Amerika ve Avrupa Birliği olmak üzere bütün ilgili ülkeleri bugünlerde derin endişelere sevk etmiş bulunuyor.
Nitekim, bu yüzden Amerika ve Avrupa, Bosna'nın bir türlü kapanmayan yaraları ve çözülemeyen ciddi problemlerinin yeniden büyük çaplı bir ihtilafa yol açabileceği korkusuyla taraflar arasında uzlaşma ve anlaşma sağlayabilmek amacıyla harekete geçtiler.
Bu çerçevede, bir zamanlar Bosna Milletlerarası Yüksek Temsilcisi İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt'in inisiyatifinde Amerikan Temsilcisi Jim Steinberg ve Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu Finlandiyalı temsilci Olli Rehn'in Boşnak, Hırvat ve Sırp temsilcilerin katıldığı toplantı geçen hafta Saraybosna'da gerçekleşmiş bulunuyor.
Toplantının genel amacı, anayasal değişiklikler, siyasî reformlar ve Bosna'da Dayton'dan bu yana görev yapan ve geniş yetkilere sahip Milletlerarası Bosna Yüksek Temsilciliği makamının en kısa zamanda ilga edilmesi, bunu sağlayacak gelişmelerin harekete geçirilmesi ve böylece Bosna'nın milletlerarası kontrolden çıkarılarak Avrupa Birliği ve NATO üyeliği yolunun açılmasıydı.
Ne var ki, bu genel amaca ulaşma yönünde son toplantıdan da herhangi bir önemli sonuç ne yazık ki çıkmadı; zira taraflar bugüne kadar savundukları tezlerden vazgeçmediler ve böylece Bosna konusunda duyulan endişe ve umutsuzluk biraz daha artmış oldu. Bu duruma gelinmede şüphesiz Bosna Sırp Cumhuriyeti'nin öteden beri çok olumsuz katkıları var. Bunu burada belirtmek gerekiyor. Bu cumhuriyetin lideri Milorad Dodik, eskiden beri siyasi reformlara karşı olduğunu, ancak çok küçük anayasal değişiklikleri kabul edebileceğini, daha başka şeyleri hiç kimsenin kendilerine dayatamayacağını söyleyip duruyor. Hatta zaman zaman ileriye de gidip kendi bölgesinin Bosna-Hersek'ten ayrılma hakkının olduğunu, gerekirse bu yönde referanduma da gidebileceğini ifade ediyor.
Bunlarla da kalmayıp, geçenlerde söylediği gibi Bosna-Hersek'in 'dış meşruiyete sahip; ancak iç meşruiyete sahip olmadığına', milletlerarası baskıların devamı halinde kurumlarının bunu kaldıramaması yüzünden Bosna-Hersek'in çökeceğine de işaret edip duruyor; kısacası, Bosna-Hersek'i ileriye götürebilecek her şeye karşı çıkıyor.
Bu şartlar altında ve durumda milletlerarası camia her geçen gün sabrını biraz daha kaybediyor; ancak Bosna-Hersek'i de gözden çıkaramıyor ve çaresizlik içinde kıvranıyor. Dayton Anlaşması'nın 15. yılına doğru Bosna için umutlar azalıp duruyor.
Kaynak: Zaman