Davutoğlu sözlerini daha dikkatli seçmeli

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen hafta NTV'ye konuşurken, "bölgenin her açıdan en güçlü ülkesi Türkiye'dir. Bütün ilişkilerimizde kriz çözerek ilerleyeceğiz. Düzen kurma misyonu bizimdir" diye konuştu.
Davutoğlu bu sözlerini, "Ermenistan açılımı" çerçevesinde sarf etti. Ancak, aklındaki genel çerçevenin Güney Kafkaslarla sınırlı olmadığı açık. Zira ortaya koyduğu "stratejik derinlik" ile "komşularla sıfır sorun" kavramları çok daha geniş bir coğrafyayı kapsıyor. 
Bu coğrafya da Osmanlı topraklarına tekabül ediyor. Davutoğlu'nun bu genel yaklaşımının "Neo-Ottomanizm" yani "Yeni-Osmanlıcılık" diye tanımlanması da bu çerçevede söylediği şeylerden kaynaklanıyor. Yoksa kendisi bu ifadeyi hiç kullanmış değil.
Buna rağmen gittiğimiz her yerde, kendisinden ne zaman söz edilse, bu tanımlama ortaya çıkıyor. Geçen hafta Friedrich Ebert Vakfı tarafından Berlin'de düzenlenen ve "Davutoğlu nizamı"nın tartışıldığı toplantıda da öyle oldu.
Davutoğlu, bu tanımlamaya neden olan sözlerini elbette ki olumlu ve yapıcı anlamda söylüyor. Ancak her şeyde olduğu gibi, dış politikada da "algılar" gerçek niyetleri gölgeleyebiliyor.

'Emperyal çağrışım' eleştirisi
Davutoğlu'nun kastettiği coğrafyayı gezen, "literatürünü" takip eden, yetkilileri ve kanaat önderleri ile konuşan birisiyiz. Onun için rahatlıkla söyleyebiliriz. Davutoğlu'nun "En güçlü ülke biziz. Düzen kurma misyonu bizimdir" şeklindeki açıklamaları isteyeceği şekilde algılanmıyor her zaman.
Bunu geçen hafta Berlin'de gördük. "Chatham House Kuralları" geçerli olduğu için söyleyenin adını veremeyeceğiz. Ancak konuyu gündeme getiren kişi Davutoğlu'na atfedilen "Neo-Ottomanizm" kavramının "emperyal çağrışımları olduğunu" söyleme ihtiyacını duydu.
İşin püf noktası da bu. Bizde herkes kabul etmese de, imparatorluk kalıntılarından çıkan ülkelerin çoğu gibi, bizim de geçmişten gelen "tarihi yükümüz" var. Osmanlı'nın zamanında fethettiği ülkeleri gezdiğinizde de bunu hissediyorsunuz.
Bu Balkanlar için olduğu kadar, "Müslüman Ortadoğu" için de geçerli. İşi biraz karikatürize etme pahasına, Davutoğlu'nun kastettiği coğrafyada ve özellikle de Ortadoğu'da, "Türkler gelsin bizi kurtarsın" düşüncesinde olan çok az kişiye rastladık açıkçası. 
İşin içine, "bölgenin en güçlü ülkesi biziz" gibi ifadeleri soktuğumuzda da, sempatiden çok antipati yarattığımıza sık sık tanık olduk. Balkanlar'da olduğu gibi, Ortadoğu'da da, "Türklerden kurtuluş" anlayışının okullarda okutulan tarihin temel unsurlarından biri olduğunu unutmamak lazım.
Bu arada, Şam'da olduğu gibi,  "Şehitler Meydanı" adı verilen en önemli mekânlar da çoğu kez, bu "kurtuluş" ile ilgilidir. Bu nedenle "Türk düzeni" türünden kavramların hoş karşılanması mümkün değil.

'Kelimeden ne çıkar' demeyin
Daha yalın bir ifadeyle, "Amerikan düzenini" istemeyenlerin "Türk düzenine" razı olmaları diye bir şey söz konusu değil. Kaldı ki, ABD ve İsrail ile yakın ilişkilerimiz yüzünden, "Türk düzeni" kavramı birçok ülkede "Amerikan düzeninin uzantısı" olarak görülüyor.
Fakat, dediğimiz gibi, Davutoğlu'nun kastettiği bu değil. Kendisi Türkiye'nin bölgede istikrarın ana etkenlerinden biri olduğunu anlatmaya çalışıyor. Bu da tabii ki doğru. Fakat bunu söylerken kelimeleri dikkatli seçmek gerekiyor.
"Kelimelerden ne çıkar?" da demeyin. ABD'nin eski Başkanı Bush'un 11 Eylül'den sonra çok farklı bir amaçla da olsa kullandığı, fakat İslam aleminde "Haçlı Seferi" olarak algılanan tek bir "crusade" kelimesinin başına neler açtığını zamanında gördük.
Bu nedenle "bölgede yeni düzen kurma misyonu bizimdir" şeklindeki açıklamaların yararlı olduğunu düşünmüyoruz. Türkiye kendisini bölge ülkeleriyle "siyaseten eşit" olarak göstermeli. Bu arada "primus inter pares" yani "eşitler arasında ilk gelen" olarak yükseliyorsa, bunu bizim değil başkalarının söylemesi gerekiyor.

Kaynak: Milliyet