Davutoğlu İran için mi çırpınıyor?

Ahmet Davutoğlu bugünlerde kendini kollasın. Zira İran ile Batı arasındaki nükleer gerilimin giderilmesi için gösterdiği olağanüstü gayret Türkiye’deki mâlûm köşelerde yine ‘rahatsızlık’ve ‘kuşku’ yaratmaya başladı.

Mesele İran olur da Davutoğlu ‘Batı’nın sözcüsü’ gibi konuşmazsa yiyeceği damga hazırdır: İrancılık yapıyorsunuz, müttefiklerimizi satıyorsunuz!

Türk Dışişleri Bakanı şöyle bir demeç verse bu kalemler çok rahatlayacak:

‘Evet, Batılılar haklı, bu İran adam olmaz! İran’a yaptırım uygulanacaksa uygulanır, bedelini de bu ülke öder! İran’ı İranlılardan daha çok düşünecek değiliz ya?’

Kendileri böyle düşündüğü için Türk diplomasisinden de böyle bir tavır bekliyorlar.

Peki Davutoğlu neden böyle konuşmuyor?

Böyle konuşmuyor, konuşamaz. Zira mesele o kadar basit değil!

İki sebeple o kadar basit değil.

Birincisi, Batı’nın İran’a uygulayacağı müeyyidelerin bedelini İran öder ödemesine, ancak en az İran kadar Türkiye de öder. Birinci Körfez Savaşı sonrasında Irak’a yönelik BM ambargosunun bedelini nasıl ödemişsek yine öyle öderiz. O ambargonun Güneydoğu ekonomisinde yarattığı tahribatı sizlere Güneydoğulu işadamları anlatsın.

İran’ın ‘Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapısı’ olması, her yıl bu kapıdan 50 bin Türk tırının geçmesi, Türkiye’nin doğalgaz tedarikinde İran faktörü, dahası Türkiye için çok önemli bazı enerji projelerinde İran’ın konumu vs gibi pekçok ‘pratik kaygı’ bile Türk dışişleri bakanının ‘bu gerilim tırmanmasın’ diye çırpınmasını izah eder.

İkincisi, Türkiye’nin ve bölgenin ödeyeceği bedel ‘ekonomik boyut’ ile sınırlı kalmaz.. Zira meselenin bundan ‘daha derin’ boyutları var.

İran’a karşı muhtemel bir ‘kapsamlı müeyyide’ kararı ve bunun arkasından yaşanabilecek daha olumsuz gelişmeler Türkiye’nin bölgede ilmek ilmek ördüğü politikalarda sıkıntılar yaratır.

Neden yaratır?

Unutulmasın ki, İran sadece İran’dan ibaret değildir.

Özellikle Amerika’da Bush yönetiminin stratejik körlüğünün bir sonucu olarak yaptığı Afganistan ve Irak saldırıları bölgedeki ‘İran nüfûzu’nu muazzam biçimde artırdı. İran ‘kendi sınırlarının ötesinde jeopolitik etkiler yaratabilen bir güç’ haline dönüştü.

Nükleer gerilimde Batı’ya kafa tutan İran bunu neye güvenerek yapıyor zannediyorsunuz?

Batı ile -bilhassa Amerika ile ‘restleşme’de İran’ın elindeki kartların işe yaradığı coğrafya doğuda Pakistan-Afganistan sınırından batıda Mısır’a kadar uzanır. Bu ‘İran etkisi’nin ‘zirve yaptığı’ saha Irak; ‘can yaktığı’ saha ise Lübnan ve Filistin’dir.

İran ile yükselen gerilim Ortadoğu’da Türkiye’nin bugüne kadar harcadığı barış odaklı çabaların orta -uzun vadede heba olması anlamına gelebilir. Böyle bir müdahale ve yaptırım ortamında Tahran yönetiminin Afganistan’dan Irak’a, Lübnan’dan Filistin’e kadar harekete geçirebileceği güçler bölge genelinde barış umutlarını berhava edebilir.

Kaldı ki, Ortadoğu’da ‘barış hali’nin kendi çıkarlarıyla uyuşmadığını gören, ‘sürekli gerilim’den güç devşiren ülkeler var. İran ile Batı arasında daha da tırmanacak bir gerilim bu ülkelerin ekmeğine yağ sürecektir. Bölge her türlü provokasyona açık hale gelecektir.

Davutoğlu’nun kendini kollaması meselesine dönersek...

‘Barış olsun, uzlaşma sağlasın’ diye adeta debelenen bir dışışleri bakanına köşelerde yapılan muameleyi anlamak mümkün değil. Türkiye elinden gelen çabayı gösteriyor, bırakın göstersin. Nihayet İran’ı İran’a rağmen ‘mâkul’ bir çizgiye çekemeyiz tabii, ancak barış yolunda azami katkıyı vermek Türkiye için hem insani hem de stratejik zorunluluktur.

Türk diplomatlarının yapmaya çalıştığı budur.

Yapmasınlar mı?

Kaynak: Star