The Washington Post gazetesinin dün yayımladığı bir haber, ABD’nin Iran, Türkiye ve Brezilya arasında varılan takas anlaşmasına itirazına ciddi bir gedik açtı. Brezilya’yı ziyaret eden Başbakan Erdoğan ile görüşen Cumhurbaşkanı Lula da Silva’nın ‘Biz Amerika ile anlaştığımız çerçeveyle hareket ettik’ anlamına gelen açıklamasından sonra, Brezilya dışişlerinin basına sızdırdığı an bir mektup üzerine kuruluydu haber.
Mektup, ABD Başkanı Barack Obama tarafından, Başbakan Erdoğan ve Başkan da
Silva’ya 20 Nisan tarihinde yazılmıştı.
Mektupta Obama;
1- İran’ın (Kiş adasında küçük partilerle değiş tokuş yapma fikrine karşılık olarak) takasın Türkiye’de 1200 kilo düşük seviyede uranyumun İran tarafından bir defada İran’ın stoklarını azaltacak şekilde- teslim edilmesi koşuluyla yapılması gerektiği önerisini destekliyor,
2- Bunun karşılığında, Brezilya’nın işlemesi ardından yüksek zenginlik seviyesine gelecek (120 kilo) uranyum hazır olana dek, 1200 kilonun Türkiye’de tutulması gerektiğini ve bunun İranlılara iyi anlatılması gerektiğini söylüyor,
3- Ve Tahran Araştırma Reaktörü’nde kullanılmak üzere talep edilen, yani denetime açık olacak- bu 120 kilo uranyum takası anlaşmasının İran ile daha geniş bir diyaloğa kapı açabileceğini kabul ediyor.
Bu mektubun açığa çıkması, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Tahran dönüşünde
İstanbul’da ABD’nin tutumundan neden üzgün ve şikâyetçi olduğunu da şimdi daha anlaşılır kılıyor.
Tek Vaşington ve tek Tahran yok
Mektup, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un önceki gün ‘Diplomaside ısrar İran’ı cesaretlendiriyor, barış ve güvenliğe zarar veriyor’ mealindeki sözlerini bu mektup ışığında iyi incelemek gerekiyor. Clinton, diplomasinin iyi bir yol olmadığını söyleyerek tarihe geçen bir dışişleri bakanı olarak anılabilir ileride.
Davutoğlu, hafta başında ABD’de görüşeceği Clinton’a muhtemelen -Ankara’da diplomatik düzeylerde Amerikalılara anlatıldığı şekilde ‘Biz anlaşmaya uyduk, sıra sizde’ diyecek. Davutoğlu bununla, İran’ın sözünde durup bir hafta sonra yazılı taahhüdünü Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu’na (UAEK) teslim ettikten sonra Viyana Grubu’nun (ABD, Rusya, Fransa, UAEK) yanıtının hâlâ beklendiğini kastediyor olacak. Çünkü o yanıt gelmezse, o miktar uranyum hâlâ İran’ın elinde kalacak ve zenginleştirilme işlemine devam ediliyor olacak.
Ankara Vaşington’un, bir yandan da uluslararası kamuoyunu, sanki Türkiye ve Brezilya, ABD ve diğer BM Güvenlik Konseyi üyelerince onlara sağlanan itimada ihanet etmişler gibi yönlendirmeye çalıştığını düşünüyor. New York Times gazetesinde Thomas Friedman’ın 25 Mayıs’ta yazdığı ve çok yankılanan ‘Olabildiğince çirkin’ makalesi buna örnek veriliyor.
Başbakan Erdoğan’a seyahatinde eşlik eden AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik dün New York Times’a gönderdiği tekzip yazısını basına dağıttı. Türkiye’nin arabuluculuk koşullarına sadık kaldığını ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya’nın (5+1) bilgisi dışında işlem yapılmadığını söyleyen tekzipteki kritik cümlelerden birisi, “Türkiye ile ABD arasında kriz çıkarmaya çalışanlar sadece niyetlerini ele vermektedir” cümlesi.
Bunu açalım; çünkü Ankara, yaşanan sorunların (bir Türk diplomatın deyimiyle) ‘Vaşington’da birden fazla Vaşington, Tahran’da birden fazla Tahran olmasından’ kaynaklandığı görüşünde.
Tahran’daki görüş ayrılığının zirvesi, eski nükleer müzakereci ve şimdiki Meclis Başkanı Ali Larijani’nin, üçlü Tahran bildirgesini (Rusya’nın Kafkasların önemli bir bölümünü İran’dan aldığı, 1828 yılındaki) ‘Türkmençay anlaşmasından bu yana İran’a en büyük ihanet’ olarak kınaması oldu.
İsrail bağlantısı ve Gazze konvoyu
Vaşington’daki çokseslilik ise, İsrail lobisinden kaynaklanıyor. Türkiye ve Brezilya’nın İran’ı ABD Başkanı Obama’nın da mutabık kaldığı ilkelere ikna edemeyeceği üzerine hesap yapan İsrail, hesabı yanlış çıkıp, İran 1979 İslam Devrimi’nden bu yana kez Batı’ya yazılı bir taahhütte bulununca bundan rahatsız olmuşa benziyor. Bunu engellemek için de Vaşington’daki lobiyi seferber ettiği anlaşılıyor.
Ankara’daki saptamalardan birisi bu.
Tabii İsrail ile tek sorun bu değil. Başbakan Erdoğan’ın Arap sokaklarında hâlâ yankılanan ‘One minute’ çıkışına da konu olan Gazze anlaşmazlığı, dün yolculuğuna başlayan İHH Gazze yardımı deniz konvoyuyla daha da tırmanıyor.
Daha önce benzeri yardımları reddetmiş olan İsrail, şimdi yardımı kendi üzerinden ulaştırma sözü veriyor. İHH bu söze inanmayıp ‘yola devam’ dedikçe, İsrail de ‘Gazze sularına sokmayacağız’ tutumunu katılaştırıyor.
Hükümetin bu konuda elini bağlayan bir nokta da iç politika kaygıları. Erdoğan ve Davutoğlu’nun İHH ve yardım konvoyu yetkililerini, yardımı Kızılay, ya da resmi kanallardan ulaştırmaya ikna etmeye çalıştıkları diplomasi çevrelerinde biliniyor. Ancak hükümet, özellikle Saadet Partisi muhalefetinden çekinerek bu çabaları yüksek sesle dile getirmek istemiyor.
Bölgede siyasi tansiyon giderek artıyor ve İran’a komşu olup hem BM Güvenlik Konseyi üyesi, hem de NATO üyesi olan tek ülke Türkiye’ye bu gerilimi azaltmak için giderek daha çok iş düşecek gibi görünüyor.
Kaynak: Radikal