'Davos fethi' yanıtsız kalmaz

Erdoğan'ın Davos'taki tavrı Arap dünyasında olumlu karşılansa da, Yahudi lobisi veya AB'yle sorun çıktığında bu desteğin faydası olmayacak.

Bölgedeki her şey şu günlerde tarihten ilham alıyor. Ankara'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'la temsil edilen AKP yönetiminin dış politikası için kullanılan 'Yeni Osmanlıcılık' ifadesi, Erdoğan'ın Davos'ta bir paneli terk edişinde somutlaşırken, eşi Emine Erdoğan da Peres'i 'yalancı' diye niteleyerek ağlıyordu.

İsrail'e yönelik tutumlar, Türkiye'de birçok yorumcuyu tarih kitaplarını yeniden açmaya ve Osmanlı Sultanı 2. Abdulhamid'in Siyonist projeye yönelik yaklaşımını gözden geçirmeye sevk etti. Theodor Herzl Avrupa Yahudilerinin Filistin'e girişine izin vermesi karşılığında Osmanlı'nın borçlarını ödemesi teklifiyle kendisini ziyaret ettiğinde, 2. Abdulhamid'in yanıtı şöyle olmuştu: "Filistin benim değil, halkın mülkü. Filistin'i ancak imparatorluğu parçalarsanız ele geçirebilirsiniz."

Hem Hamas hem İsrail güveniyordu

Hikâyenin devamı malum. İmparatorluğun parçalanmasının ardından Araplarla Türkler arasındaki ilişkilere, Arap ulusal projesiyle Atatürk liderliğindeki modern Türkiye projesi arasında patlak veren çekişme egemendi.

Erdoğan hükümetiyle bölge ülkeleri ve İslami hareketler arasındaki yeni yakınlaşma dönemiyse, Türkiye'ye tekrar bölgesel ağırlık sağladı. Herkes, AKP'nin direniş çevreleri de dahil olmak üzere Arap çevrelerinde beslendiği güven ve Tel Aviv'le ilişkileri gereği Türkiye'ye arabuluculuk yapabilecek bir ülke olarak baktı.

Türkiye bölgedeki nüfuzunu geri almak için bu rolünden yararlandı. AB ve ABD tarafından 'terörist' örgüt sayılmasına rağmen, Hamas'ın siyasi lideri Halid Meşal'i kabul eden tek NATO ülkesi de Türkiye oldu. Aynı zamanda, Türk ordusu İsrail'le iyi ilişkilere sahip. İsrailliler bu sayede, İslami eğilimlerine rağmen AKP'ye güveniyor.

Bu güven Ankara'ya Suriye'yle İsrail arasındaki dolaylı da olsa bağlantı sağlama imkânını verdi. Aralarında Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Dışişleri Bakanı Tzipi Livni'nin de bulunduğu İsrailli yetkililerin son açıklamaları, Erdoğan'ın Davos'ta attığı adımın uzun vadede Türkiye'nin bu bölgesel rolünü etkileyeceği izlenimini veriyor. Livni Ankara'yı, Hamas'ın Ortadoğu'da sorun haline geldiğini anlamayan birkaç bölge ülkesi arasında olmakla suçluyor. Ayrıca Livni'ye göre Türkiye, İran'ın nükleer silah elde etmesinin tehlikesini ve onu bu silahtan alıkoymak için gerekli adımların atılması gerektiğini takdir etmeyen tek bölge ülkesi.

Erdoğan'ın gözü, Türkiye'nin bölgesel rolünden ziyade yerel seçimlerin eşiğindeki iç siyasette olabilir. Davos'tan muzaffer dönüşünün ardından yaptığı açıklamalarda, 'kimsenin Türkiye'nin onurunu lekelemesine izin verilmeyeceğini' vurguladı. Kendisini karşılamak için havaalanına akın eden kalabalığa bakılınca, Erdoğan bu konuda başarı sağlamış olabilir. Fakat Türkiye'deki birçok gazete Erdoğan'ın, ülkesinin çözümlere katılma rolüne ve gücüne zarar verdiği yorumunu yaptı.

Arapların çoğunluğu bu tavrı olumlu karşıladı. Ancak bu olumlu karşılamanın, Türkiye Yahudi lobisinin ABD Kongresi'nde Ermeni 'katliamları'yla ilgili baskılarıyla, AB'yle ilişkilerde zorlukla veya veya bölgesel role yönelik bir tehditle karşılaştığında pek faydası dokunmayacak. (Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 2 Şubat 2009)

Kaynak: Radikal