Eski eğitim sistemimizde dayak faslı da vardı. Dayağın cennetten çıktığı bile söylenirdi. Toprağı bol olsun eski İngiliz başbakanlarından Thatcher eğitimde dayağı savunduğundan dolayı kendisine fahri doktora ünvanı verilmemiştir. Katı, kuralcı bir kadındı. Belki bu yönünü de dikkate almış olabilirler.
Şimdi dayaksız eğitim tersyüz olmuş durumdu. Bu sefer öğrencilerden manevi dayak yeme faslı hocalarda. Talebeler de öğretmenlerini yaramazlıklarıyla ve serkeşlikleriyle dövüyorlar. ‘Şımartırsan, başına çıkar’ diye boşuna dememişler.
'Dayak cennetten çıkma' sözüyle belki de anlatılmak istenen, terbiye ile insanın cennete gideceğidir. Pedagojide dayak ne kadar sonuç verici bir yöntem; elbette hala tartışılıyor. Biteceğini de sanmıyoruz. Meşhur deyimle: Dayağın azı karar, çoğu zarar. Külliyen zarar olarak görenler de yok değil.
Faydalı dayak yok mudur? Arapçada ‘rubbe darretin nafia’ kalıbıyla bilinen bir deyim vardır. Bazı zararlılar faydalıdır. Panzehiri, zehrin dozu ve miktarı belirler. Vücutta mikrop dengesi azaldığında vücut dengesini yitirebilir. Bağışıklık sistemi çökebilir. Her şey zıddıyla kaimdir.
Dövme ve darp meselesi de büyükten küçüğe ve terbiye amacıyla olursa makbul bir yüzü bulunabilir. Bununla birlikte, Peygamberimizin on yıl kadar hizmetiyle meşgul olan sahabelerden Enes İbni Malik bazen oyuna dalsa da Hazreti peygamberin kendisini hiç azarlamadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte, Hazreti Peygamberin Allah için kızdığı hatta bu nedenle yüzünün kızardığı vakidir. Bu vadide fazla peşrev yapmadan söze girelim.
BDP Milletvekili Altan Tan bir ifşaatıyla kulisleri salladı. Başbakanın bazı bakanları veya bahusus üç bakanı sille tokat dövdüğünü ve bu bilgiyi AKP kulislerinden devşirdiğini anlattı. Herhalde bu ifşaatla Başbakanın otoriterliğini ima etmek istiyor.
Doğruysa, kendi zaviyesinden neden bunu ifşa etme gereği duydu? Yoksa Başbakan Erdoğan’ın belediye günlerinden beri yaramazlık yapan bazı danışmanlarını sigaya çektiği mi hatırına düştü? İz sürerek ötekilere de ulaştı.
Ya da 'ters dubleks' deyiminin hatıra getirdiği gibi Başbakan ve çevresiyle ters köprü mü kurmak istiyor? Zira bazı AKP’liler Altan Tan’ın seçim mevsimlerinde eleştiriler üzerinden Başbakan Erdoğan’la köprü kurma arzusunda olduğunu iddia ediyorlar. Önümüz yine seçim mevsimi. Tabii doğruysa! Ya da her iki anlatı da doğru oyabilir. Bu ihtimali bir kenara koyarak hatırlamaya devam edelim.
Bir zamanlar Erbakan Hocanın çevresinde Sakaryalılar grubu diye bir grup vardı. Bunlardan birisi olan Abdurrahman Akyüz, Hocanın ayağını yıkayan veya kurulayan fotoğraflarla gündeme gelmiş ve boyalı basın tarafından laiklik giyotininde infaz ya da aforoz edilmişti. Besbelli fahri veya gönüllü hizmet bugünün kalıpları içinde yadırganıyor. Sakaryalılar bir değil birçok yerde var. Keza Fethullah Gülen Hocaefendinin yakın çevresinde olan bazı Sakaryalıların varlığı da kulağımıza çalınmıştı. Bunlardan biri ikisi; Hafız Hasan Işık Hocanın oğlu Yunus Şahin Işık Hoca ile yine aileye yakın Cevdet Türkyolu olmalıdır. Altan Tan’a benzer bir biçimde Hocaefendininin eski bağlılarından Nureddin Veren de, Cevdet Türkyolu'nun bazen Hocaefendinin öfkesini celp ettiğini ifşa etmişti. Veren, eski günlerin hesabına vaziyeti daha galiz ve abartılı anlatsa da durum bundan ibaret olmalı.
*
Bu haberler bulaşıcı mıdır nedir bilinmez. Zira, Altan Tan’ın flaş flaş duyurulan ifşaatını okuduğum sıralarda İstanbul’da Suriye Ulusal Koalisyonu da toplantı halindeydi. Cenevre 2 ile alakalı olarak çıkacak karar bekleniyordu. Bunun öncesinde, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Kürt Ulusal Konseyinden (SKUK) 8 yeni üyenin bünyesine katılımını kabul ederek Konsey'in SMDK'daki üye sayısını 11'e yükseltti.
İşte bu noktada Özgür Suriye Ordusu Sözcüsü Lui Mikdat ile Koalisyon Başkanı Ahmet Cerbe arasında söz düellosu yaşandı ve bu darba dönüştü.
İhtilaf Kürtlerin bünyeye veya organa dahil edilmeleri değil. Zamanlaması ve Cenevre 2 üzerine oylamaya katılımlarının da sağlanması. Zira yeni Kürt üyeler Cenevre’ye katılıma taraftarlar. Özgür Suriye Ordusu ise buna karşı ve yeni üyelerin de oylamaya katılmaları halinde Cerbe’nin görüşü ağırlık kazanmış olacak.
Bu itiraz itiş kakışa neden oluyor ve Ahmet Cerbe öfkesine mağlup bir vaziyette açık mikrofonların önünde, kuvvetli bir sille ve şamar ile Lui Mikdat’ı darp ediyor. Bu durumda Ahmet Cerbe ihtilafa pratik ve köklü bir çözüm yolu bulmuş oluyor!
Laf lafı konu konuyu açıyor. Olay da olayı hatırlatıyor.
Sudan’ın eski ve babacan(paternal) liderlerinden Cafer Numeyri alışkanlığı icabı ülkenin takımları arasında bir maçı ve müsabakayı izliyor. Takımlardan birisi diğerini iki bir skorla yeniyor. Bunun üzerine sahaya inen Cafer Numeyri ‘ülkemde birlik beraberliği sağlamam lazım’ diyerekten galip takımın kalesine bir gol daha atıyor ve böylece birlik ve beraberlik ruhunu sağlamış oluyor!
Darp edenlerin ve darp edilenlerin hikayesi böyle. Darp edilende veya sopayı yiyende hiç mi suç yok? ABD ve Avrupa kültürüne rağmen, darp edilenler arasından hiç mi uslanan çıkmadı? hep karavana mı?
Hikmetle bezeli eski bir söz: Hocanın vurduğu yerde gül biter. Bu, siyasete uyarlanabilir mi? Onu da varsın erbabı düşünsün!