Daha ileri reformlara evet, zafer naralarına hayır

12 Eylül referandumunun sonucunu liberal/demokratik/reform yanlısı/Avrupa yanlısı bir bakış açısından nasıl değerlendirmeli? Belki daha önemlisi: Buradan nereye gidilecek?
Bu köşeyi okuyanlar, sonuçtan gayet memnun olduğumu duyduklarına şaşırmayacaklardır.

‘Evet’ oyu verenler ile hayırcılar arasındaki fark, nüfusun çoğunluğunun tercihleri konusunda herhangi bir tartışmaya mahal vermeyecek kadar fazla. ‘Evet’ oyu verenlerin saikleri elbette çeşitlilik taşıyordu, fakat Türklerin büyük çoğunluğu anayasayı değiştirmenin Türkiye’nin yararına olacağı kanaatindeydi.

Öte yandan ‘hayır’ oylarının miktarı da görmezden gelinemeyecek kadar fazla ve paket aleyhine oy verme sebepleri muhalefeti iflah olmaz reform karşıtları olarak yaftalamaya izin vermeyecek kadar karışık. Kullanılmayan oyların iknadan mı yoksa göz korkutmadan mı kaynaklandığını hiçbir zaman bilemeyeceğiz fakat BDP, Kürtleri oy sandıklarından uzat tutmakta başarılı oldu. Boykot kampanyasının etkisi ancak yavaş yavaş görünür hale gelecek, zira bu, PKK ateşkesinin devam edip etmeyeceğine
sıkı sıkıya bağlı.

Şimdi ne yapmalı? Siyasette ve toplumdaki iki aylık kutuplaşmanın ardından her iki kamptan siyasetçilerin yapacağı ilk iş, ortalığı yatıştırmak ve daha fazla gerilime yol açmamaya karar vermek. Ülke kavga arayan temsilcilerden rahatsız ve yorgun; bel altı vuran argümanlar bazı kısa vadeli faydalar getirebilir, fakat uzun vadede insanların siyasete güvenini aşındırır. Bırakalım bakanlar ve parlamenterler bir süre Ankara’da kalsın ve yasama görevlerine odaklansın.

Peki bu, bir sonraki seçimlere dek daha ileri reformları unutmamız gerektiği anlamına mı geliyor? Hiç de değil. Bu referandumdan çıkarılması gereken tek sonuç, kapsamlı, fakat tartışmalı reformlara nüfusun yaklaşık yüzde 60’ının desteğini almanın mümkün olduğu. Son iki yıldır AKP hükümeti şu konuda bence haklı olarak defalarca eleştirildi:

Kendilerine oy kaybettireceği veya muhalefetin fazla sert olduğu izlemini edindiklerinde, gerekli reformlardan geri adım attılar. 12 Eylül zaferi, reformları masaya koymakla sorumlu olan siyasetçiler, bütün zorluklar karşısında onları savunacak kadar cesur ve inatçı olduklarında, reform sürecinin hayatta kalabileceğini gösteriyor. 1982 Anayasası onca direnişe rağmen ciddi şekilde değiştirilebiliyorsa, Kürt sorununu çözmeye başlamak yönünde somut öneriler ortaya koymak niye imkânsız olsun? 12 Eylül referandumunun sonucu AKP içinde ve dışındaki bütün reformcuları cesaretlendirmeli. Evet, yapabiliriz.

Aynı zamanda, pakete ikna olmayan yüzde 42, tercihan, şu hususta bir uyarı sayılmalı: Yeni reformların formüle edilmesi ve sunulması için kullanılan yöntemler değiştirilmeli. Şahsen bu referandum öncesinde, CHP ile bir uzlaşmaya varmadığı için AKP’ye yöneltilen suçlamalar bana hiç de inandırıcı gözükmedi. Ana muhalefet partisinin onca ayak diremesinden sonra, bu defa tek başına ilerlemekten başka hiçbir seçenek yoktu.

Fakat Avrupa Komisyonu’nun önemli reformlar konusunda konsensüs gerekliliğini son dakikaya kadar vurgulaması boşuna değildi. Diğer aday ülkelerden edinilen tecrübelerden yola çıkan Brüksel’deki yetkililer, köklü reformların ancak parlamentonun ve genel olarak toplumun büyük çoğunluğu tarafından desteklendiğinde sürdürebilir olduğunun farkında.

Bu da iktidar partisinin gelecek birkaç ayı, ana muhalefet partisinin temsilcileriyle oturup en zorlu iki reform (tümüyle yeni bir anayasa ve Kürt sorunuyla iştigal edilmesi) konusunda ortak bir zemin aramaya vakfetmesi akılcı ve hayırlı olur. CHP lideri Kılıçdaroğlu çeşitli vesilelerle, her iki meselede işbirliğine istekli olduğunun işaretini verdi. Bu teklif heba edilmemeli.

12 Eylül’de atılan ileri adımın sonrasında oluşabilecek en güzel manzara, AKP’nin zafer naraları atmaktan kaçınması ve CHP’nin yeni reformlara dair müstakbel işbirliği sözünü tutması olacaktır. BDP AKP’nin çarklarına çomak sokmaya muktedir olduğunu kanıtladı. Şimdi önlerindeki mesele, var oluşlarının dayandığı ve dikkat, şefkat ve uzlaşma idaresiyle halledilmedikçe bütün Türk hükümetlerinin karşısına öcü misali dikilecek olan bir sorunun çözülmesine de katkıda bulunabileceklerini göstermek.

 

 Kaynak: Radikal