Önce Dağlıca ve şimdi Aktütün... Bu iki karakola yapılan baskın ve verilen şehitler, ilk defa "komuta zafiyeti"ni keskin biçimde gündeme getiriyor.
Evlatlarını kaybedenler, "şehitlik" "vatan" gibi ulvi kavramlarla, yaşanan acıları içlerine gömmeye çalışsalar bile, "komuta zafiyeti" ihtimali karşısında yüreklerin bir yerinde isyan duygusu depreşiyor.
-Var mıydı gerçekten komuta zafiyeti? -Baskın 16 gün önce jandarmaya bildirilmiş miydi?
-Çatışma başladıktan sonra bile ikmal yapılabilecekken yapılmamış mıydı?
-Bu karakolların güvenliksiz olduğu 15 yıl önceden bilindiği halde neden tahkim edilmemiş ya da yerleri değiştirilmemişti?
-Bunun için para yokluğu, özrü kabahatinden büyük bir bahane miydi?
-Sadece dört ay komando eğitimi görmüş, araziye yabancı genç çocuklar neden hâlâ oralarda teröre kalkan yapılıyordu? Bu sorulara, "Golf oynayan" ya da "düğünde kadeh tokuşturan komutan" görüntüleri de eklenince, ortaya "komuta zafiyeti" gibi kocaman bir psikolojik travma çıkıyordu. BBG evi gibi gözetlenen, sortilerle beli kırıldığı ilan edilen PKK, işte, 350 kişilik akıl almaz bir sayı ile gelmiş, üstelik ağır silahlarla, evimizde bizim çocuklarımızı vurmuştu.
İstihbarat neredeydi, savunma neredeydi ve komutanlarımız neredeydi? Evet, insanların ağzı torba değil, büzemezsiniz. İletişim çağında bu, sizin medyanıza yansımasa, PKK'nın medyasına yansır ya da uluslar arası medyada yankı bulur. Oradan da sizin insanınızın kulağına ulaşır, bu kaçınılmaz. Bu hadise, tabii ki, PKK'nın TSK ile bütün alanlarda boğuştuğu ve başarı kazandığı anlamına gelmiyor.
Bu, nihai anlamda imkansıza yakın bir şey. Ama ortaya psikolojik bir travma çıkardığı da bir gerçek. Türkiye'nin üzülmesi ve öfkelenmesi ölçüsünde PKK'nın etkilediği dünyada sevinç uyandırdığına kuşku yok. Kesin olan şu ki, terörle mücadelede negatif bir nokta. Ve Dağlıca'dan sonra ikinci defa...
Ve sınır ötesi harekatların izlerini etkisiz kılacak nitelikte...
Ne yapmalı? Türkiye'de, böyle bir durumda sorumlular, sivil kadrolar olsaydı kolay suçlanırdı. Kolay bedel öderdi. Hatta insanların zihni, böyle hataları sivil kadrolara yakıştırmaya daha müsaitti. İnsanlar askere toz kondurmama konusunda da oldukça duyarlıydı.
Sonra "mukaddes vatan hizmeti" canların hesabını sormaya izin vermeyen bir ahlak, bir karakter oluşturmuştu. Ama can yanıyor. Delikanlı evlatlar toprağa veriliyor. Anaların yüreği acılarla kavruluyor. Ve can sıkan iddialar ortalıkta savruluyor. Buradan, işin asıl sahibi olması gereken siyasi iradeye gelmek lazım.
Bizde, terörle mücadelenin siyaseti bile asker endeksli. Siyasetçi de genelde askerin ağzına veya gözünün içine bakma eğiliminde. Ama doğrusu, siyasi irade planlamasının başat belirleyici olması.
Çünkü terörle mücadele askeri boyuttan çok öte bir planlamayı gerektiriyor: Dış ilişkileri, ekonomik yatırımları, sosyo - kültürel ilişkileri, siyasi - hukuki çözümleri, askeri de aşan güvenlik planlamalarını...
Bütün bunları siyasi kadrolar yapacak. Gerektiğinde askeri zaafları giderecek, hesabını soracak veya askeri zaafların hesabını millete verecek...
Asker seçime girmiyor. Asker bürokrat. Asker, hani şu klasik ifadesiyle "emir kulu." Eğer bunlar doğru ise, -ki demokratik bir hukuk devletinde bu böyledirdiyelim Dağlıca ve Aktütün'deki zaafın hesabını soran ve millete hesabını veren bir siyasi irade olması lazım. Ama biliyoruz ki, siyasi irade buralarda rol oynamıyor. Bu vesileyle söylenmesi lazım ki, daha belirleyici bir siyasi irade zarureti apaçık ortadadır. Genelkurmay Başkanı, "sivil bakış"ı öğrenmek amacıyla, stratejik araştırma kuruluşu temsilcileriyle toplantılar yapıyor.
Bu iyi bir şey. Ama bunu asıl yapması ve buralardan edinilen bilgilerin senteziyle, Meclis'teki siyasi kadroların katılımını da sağlayarak, terörle mücadele için çok geniş kapsamlı çözümler oluşturması gereken siyasi iradedir. Bir ara teklifte bulunmuştum: Hükümet her ay bir bakanlar kurulu toplantısını bu bölgenin bir şehrinde yapmalı ve hadiseyi bütün boyutlarıyla gündemde tuttuğunu ortaya koymalı.
Hadise, ancak, karakol baskınları ve yükselen şehit sayısıyla aciliyet kazanıyormuş gibi bir görüntü oluşmamalı. Cumhurbaşkanı veya Başbakan'ın, cenaze törenlerinde bulunması iyi güzel, ama iş bir noktada çözüme doğru seyredebilmeli. Bölgede çok ciddi bir toplumsal karşılık bulan AK Parti'nin bu alakayı çözüm için ana zemin haline getirme başarısını da göstermesi lazım. Bunun için de, daha yoğun bir çözüm arayışı ve daha kararlı bir irade sergilenmesi gerekiyor.
Kaynak: Bugün