Mustafa Balbay'ın gözaltına alın-dığı haberini aldığımda yurtdı- şında idim. Ergenekon soruşturması çerçevesindeki son operasyonla meslektaşım ve arkadaşım Balbay'ın da gözaltına alınmış olmasına doğrusu hem şaşırdım, hem de üzüldüm. Neredeyse
24 saati meydanda olan Balbay sorgu için çağırılmamış, evi basılıp, bilgisayarına el konularak gözaltına alınmış, Ankara temsilcisi olduğu Cumhuriyet Gazetesi de aranmıştı.
(Bu durumu Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz'a sorduğumda, savcılık talimatının bilgisayar ve belgelere el konulmasını içermesi nedeniyle gözaltına almak durumunda kaldıklarını söyledi. İstanbul savcılığının talimatı 1 Temmuz saat 01:30 civarında Ankara'ya ulaşmış, gözaltılar 06:30'da başlamış.)
Balbay'ın fikirlerinde katılmadığınız yerler olabilir, benim de var; ama bu tür gizli kapalı, dahası silahlı külahlı işlere girecek biri değildir. Mustafa fikirlerini her yerde söyler ve eğer birilerinin ölümü onun elinden olacaksa, bazen karpuz çatlatan kafiyeli şakalarından olabilir; en azından ben öyle tanıyorum. Neyse ki, Mustafa serbest bırakıldı ve öğreniyoruz ki sorgusunda (tıpkı daha önce bırakılan Tercüman Gazetesi Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi'nin söylediğinden öğrendiğimiz gibi) gazetecilik
faaliyetleri sorulmuş.
Büyükçelebi, Kemal Alemdaroğlu ile neden fotoğraf çektirdiğinin sorulduğunu söylemişti. (İlk okuduğumda, 'Bundan böyle söyleşilerimizde fotoğraf çektirirken de sıkıntı mı yaşacağız' diye kendime sordum.) Balbay'a da kimlerle neden konuştuğu, bazı belgelerin onda ne aradığı sorulmuş. Acaba bu izlemeleri yapan polis birimleri gazetecilerin kimlerle konuştuğunun listesini tutup, onların haber kaynaklarını merak eden siyasilere veriyorlar mı sorusu bu aşama-da meşrudur. Gazeteciler, gazetecilik faaliyetinden dolayı suçlanıyorlarsa, iş şirazesinden çıkıyor demektir.
Ergenekon soruşturması kapsamında bazı emekli askerlerin de gözaltına alınabileceği, ya da alınmaya cesaret edilip edilmeyeceği bir süredir Ankara'da konuşuluyordu doğrusu. Ama operasyonun zamanını savcı Zekeriya Öz'den başkası bilemezdi.
Bu emekli askerler arasında orgeneral rütbesindeki iki isim; Jandarma Genel Komutanlığı'ndan emekli Şener Eruygur ve İstanbul'daki Birinci Ordu Komutanlığı'ndan emekli Hurşit Tolon tutuklandılar. Her ikisinin adının da, bir süredir hükümet ve güvenlik çevrelerinin ellerinde, daha çok da izleme kayıtlarına dayanan örgütlenme şemalarında bulunduğu öne sürülüyordu. Her ikisinin de tutuklanmasında, daha önce Türk Ceza Kanunu'nun 313 ve 314'üncü maddelerinde tanımlandığı şekliyle, 'hükümete karşı halkı isyana teşvik' ve bu amaçla örgüt kurmak suçlamasıyla tutuklanan kişilerle "yoğun ilişki mevcudiyeti" gerekçesinin rol oynadığı anlaşılıyor. Yine İstanbul 13'üncü ceza Mahkemesi'nin tutuklamayı 312'nci maddeye dayandırdığı haberleri var.
Ne zaman açıklanacağı merak konusu olan Ergenekon iddianamesinde bu şekilde yer alırsa, ilk kez birileri, hem de üst düzey iki emekli ordu mensubu, AB uyum yasaları çerçevesinde 2006'daki değişikliklerle TCK'ya dâhil olan 'zor yoluyla hükümeti ortadan kaldırmak, ya da işini yapmaktan alıkoymak', yani darbe teşebbüsü suçlamasıyla yargılanmış olacak.
Savcının iddiaları gereğince kanıtlan-dırılabilmişse, gerçekten de mahkeme sonucu suçlananların bir darbeye zemin oluşturacak faaliyet amacıyla örgütlendikleri karara bağlanırsa, ortaya hem üzücü, hem sevindirici bir durum çıkacak. Üzücü, çünkü bazısı devletin ve toplumun üst kademelerine yükselmiş isimlerin, demokrasiyi bu kadar içlerine sindirememiş oldukları ve iktidarı demokratik olmayan yollarla değiştirmek için neleri göze aldıkları görülmüş olacak. Sevindirici, çünkü hâlâ eksikliklerin sıkıntısını çekse de, demokrasi ve hukuk sistemimizin artık bu girişimlere karşı kendini koruyacak mekanizmalar geliştirdiği anlaşılacak.
Ama ya olmazsa? Ya bu iddialar yalnızca izleme raporlarına, istihbarat raporlarına dayandırılmakla kalıp, kanıtlara dönüştürülemezse? Ya suçlananları mahkûm edecek yeterli kanıt mahkemede ortaya konulamaz sa? Suçlananlar suçsuz bulunursa? Dağ fare doğurursa?
O zaman suçlananlar muhtemelen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidip hak arayacak ve alacaklar.
Ama demokrasinin korunması adına atılan ve bir dizi hukuk skandalına yol açan bu ilk adım, bir fiyaskoya dönüşürse, demokrasi adına büyük bir fırsat kaçmış, sorumsuzca ve acemice heba edilmiş olmayacak mı?
Kaynak: Radikal