Cumhuriyet döneminde kadınların eğitimi konusu hep sorun olmuştur.
Cumhuriyet'in kadın eğitimini en önemli projelerden birisi olarak gördüğünü bilmekteyiz.
Ama bir başka gerçeklik, bundan yeterli başarının gösterilememiş olmasıdır.
Onun için, bu yıllarda bile "Haydi kızlar okula" kampanyaları düzenlenmekte, İstanbul'da bile belediyeler kanalıyla "Okuma yazma seferlerlikleri" yapılmaktadır.
Peki bu neden böyle olmuştur?
Şu günlerde yaşadığımız "Başörtüsüne özgürlük" hadisesinin bununla bir bağ3lantısı var mıdır?
Bu konuda bir araştırma yapılmış.
Türkiye Ekonomik Sosyal Etüdler Vakfı TESEV, Prof. Dr. Binnaz Toprak ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu'ndan bu konuyu araştırmasını istemiş. Onlar da 1557 kadın ve erkek üzerinden konuyu araştırmışlar.
Medya, araştırma sonucunu "Türban sadece yüzde 1'in sorunu" şeklinde verdi.
Bu yaklaşım, medyamızın başörtüsü yasağını sürdürme noktasında üstlendiği misyonun bir parçası...
Ne denmek isteniyor?
"Türban yüzde 1'in sorunu, ama tüm memleket onunla uğraşıyor!"
Ya da, "Türban böylesine önemsiz bir hadise!"
Ya da, "Türban yasağı olsa olsa yüzde 1'i rahatsız edebilir, öyleyse yasak sürsün!"
Oysa, tüm bunlar saptırmaca yaklaşımlar.
Aslında yüzde birlik bir sorun bile insan hakları söz konusu olduğunda ihmal edilemez.
Hatta tek bir insanın hukuku bile...
Sokakta tek bir insan, polisler tarafından linç edilse, tek bir insan karakolda işkenceye uğrasa, tek bir insan, haksız yere idam edilse, bunlar 70 milyonda bir'lik meseleler deyip, meşruiyyet mi sağlayacağız?
Kaldı ki, yüzde birlik denen başörtüsü meselesi bile, toplumdaki yansımalarına bakıldığında hiç de yüzde birlik gibi gözükmüyor. Başörtüsünün toplumsal derinliğini görmeyen gözün, Türkiye'de hiçbir şeyi doğru gördüğünü düşünmek mümkün değildir.
Ayrıca, yüzde bir dediğiniz nüfus, Türkiye'de 700 bin kişiye tekabül etmektedir. Hadi kadın nüfusu vs diye indirin, 70 bin olsun... 70 bin genç kızın eğitim hakkını gasbetmek hazmedilir bir şey mi olmalıdır?
Bir şey daha:
Acaba türban ya da başörtüsü yasağı, okullara fiilen alınmayanlar dışında kaç genç kızı, kaç aileyi eğitimden caydırmaktadır?
Belki de Cumhuriyet'in başından beri görülmeyen asıl mesele budur.
Cumhuriyet'in kadın eğitim projesi daha makul ve reel şartlarda gerçekleşemez miydi?
Binnaz Toprak ve Ersin Kalaycıoğlu'nun araştırması, kız çocuklarının yüzde 49.2'sinin "Aile izin vermediği" için ilkokuldan sonra okula devam edemediklerini ortaya koyuyor.
"Okula devam edememe" noktasında en büyük rakam bu?
Bu rakam erkek çocuklarda yüzde 10.7'ye düşüyor?
Peki neden aileler ilk okuldan sonra kız çocuklarını okutmuyor?
Böyle sorular sorulduğunda Cumhuriyet dönemi ideologlarının aklına hemen "Gerici, yobaz, cahil vs." gibi suçlama çağrışımları gelir.
Oysa sağlıklı bir proje, bunları da dikkate alır.
Düşünür ki "Halk tepki gösterebilir, araya istismarcılar girebilir, bunu halka doğru izah etmemiz lazım!"
Bunun için yollar arar. Halkın tereddütlerini izale eder.
Bir de başka yöntem vardır:
"Buna karşı çıkanlar olabilir, onların kafasını ezeriz, kimse ses çıkaramaz!" yöntemi.
Bunun adı, "Baskıcı yöntem"dir.
Türkiye çoğu zaman baskıcı yöntemi, bazen de iknayı kullanmıştır. Son zamanlarda daha iknacı bir yöntemin benimsendiği görülmektedir.
Ama hala bir kesimde kafasına vurma yönteminin hakim eğilim olduğu bir vakıadır.
Şöyle bir soru üzerinde düşünelim:
Okuma – yazma kurslarında başörtüsü yasağı uygulanmıyor. Şayet böyle bir yasak orada da uygulansaydı, acaba kadınların yüzde kaçı başını açarak kurslara katılır, yüzde kaçı bundan vaz geçerdi?
Bu soruyu bir başka alan için şöyle soralım:
Acaba, orta öğretim kurumlarında toplumun değer yargılarına daha uygun bir eğitim ortamı bulunsaydı, mesela başörtüsü serbestisi olsaydı, aileler gene de, kız çocuklarını liseye göndermez miydi? Ya da bu yüzde 49'luk rakam, çok daha aşağılara inmez miydi?
Bir soru daha:
Bugün İmam Hatip Liselerinde ve Kur'an Kurslarında yoğun biçimde kız öğrenciler var. Acaba aileler neden kızlarını yoğun biçimde bu okul ve kurslara gönderiyorlar?
Başörtüsü yasağı kalksın, kız öğrenciler üniversiteye daha özgürce devam edebilsin, denildiğinde bir kesim;
-Yasak kalkmaz, bir kesim ya yasağa boyun eğer ya da eğitim hakkından vazgeçmiş olur, cevabını verecekse, Türkiye'de kadınların eğitimi sorunu kolay çözülmez.
Bir kesim, orta öğretimde başörtüsünü gündeme bile getirilemeyecek bir konu olarak düşünüyorsa, biz 2108 yılında da "Haydi kızlar okula" kampanyaları düzenlemeye mecbur kalırız.
"Ülke insanını eğitime karşı varlıklar" gibi göstermek bu ülkeye yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
"Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum" gibi bir kültürden gelen toplum, kız çocuklarını neden okutmasın?
Belki de acilen olması gereken, birilerinin, kendilerini "Biz nerede yanlış yaptık?" gibi bir sorgulamadan geçirmesidir. Öyle değil mi? Yanlış mı düşünüyorum?