Cumhurbaşkanını halk seçsin!

“Herakleitos felsefi fragmanlarında dikkatimizi gerçekliğin statik ve değişmez olmadığına çeker. Gerçeklik, dinamik bir süreç ve sonsuz bir akıştır. Değişimse, tek değişmez yasadır. Onun bu görüşünün en önemli uzanımlarından birisi, eşyanın faniliğidir. Bu durumda, asla akışın ortasında sağlam ve dirençli bir kale gibi duran, yıkılmaz ve değişmez bir ego inşa edemeyiz.  Yıkılmaz ve değişmez olduğu kabul edilen ego, yaşayan gerçeklikle doğrudan varoluşsal hiçbir bağlantısı olmayan sanal bir şeydir. Dahası o, hayattan da kopuktur.

Herakleitos"un görüşünün diğer bir uzanımıysa, gerçekliğin herhangi bir kuram veya dünya görüşüyle ve herhangi bir bakış açısından asla bütünüyle kavranamayacağıdır. Çünkü gerçeklik statik değildir, sonsuz ve çeşitli görünümleri vardır.”   

Oysa sahip olma, hâkimiyet kurma, bir şeyi kendine benzetme gibi kimi psikolojik eğilimler ve güdüler, ilgi ve ihtiyaçlar belli bir inanç sistemini veya dünya görüşünü kabul etmede asıl belirleyicilerdir. Gerçekte, "mutlak", "rasyonel" ve "evrensel" diye kabul edilen dünya görüşleri veya ideolojiler, (vahiy ve ondan neşet eden düşünce hariç) kılık değiştirmiş ilgi ve arzuların ifadesi ve araçları olmaktan başka bir şey değildir.

Sonuçta, akış halindeki organik bütünden kendisini yalıtan ve diğer varlıkları bir nesne gibi, eşya gibi gören hiçbir ben merkezli veya bencil, otantik olamaz.

Çünkü sanal ego zincirlerini kırmak ve zenginlik ve anlamı "Ben- Sen" ilişkisinde aramak, otantik birey olabilmenin zorunlu koşullarıdır.

Bu girişten sonra anayasa mahkemesine giden cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve anayasa mahkemesinin kararını açıklamasından sonra gelişen siyasi olayları biraz da bu felsefi gerçeklik ışığında tartışalım…

Cumhurbaşkanlığı seçimine tavır alan tek parti CHP"dir. CHP"nin Ak Partili birini seçtirmeme çabası görece başarılı olmuş görünüyor. Ancak bu başarıdan önce niçin Ak Partili bir cumhurbaşkanı istemediklerine yönelik bakışımızı ifade etmek yerinde olur!

Tek başına iktidar olamayacağı gibi iktidar ortağı olma şansını da kaybeden sol bütün hırçınlığını cumhurbaşkanlığı seçimine yöneltmiştir. Millet meclisi seçimi meşru ve bu meşru seçim sonucu oluşan meclisinde bu cumhurbaşkanlığı seçimini yapacağı önceden biliniyordu. Ancak bürokrasiyi devreye sokarak, gayri meşru korkuları gündeme taşıyarak bu sonuca ulaştılar. Birincisi bu korkuları yersiz olduğu gibi tavırları da meşru değildir. İkincisi ellerindeki devlet nimetini kaçıracakları korkusu onları bu kadar pervasız hale getirmektedir. Fakat ilk defa cumhuriyet tarihi boyunca bu bürokratik güce boyun eğmeyen birileri ortaya çıktı. Bu da göreceli de olsa bir başarıyı yakaladıklarını kabul etmemiz gereken Ak Partidir.

Bu ilk süreçte DYP Genel Başkanı Sayın Ağar"ın önceki politik yaklaşımlarını bilenleri hayal kırıklığına uğratmaları karşılığında ne kazandıkları bizce meçhul! Ve bunu açıklamak gerçekten zor! DP geleneğinin temsilciliğini yaptığını söyleyen Ağar"a en anlamlı cevabı ise Aydın Menderes verdi. Aydın Bey DP geleneğinin "yeter söz milletindir" ilkesini Sayın Ağar "yeter söz devletin" olarak değiştirmiş ve bunun açıklanmasının çok zor olduğunu ve bunu seçimde nasıl açıklayacağını bilemediğini belirtmiştir. (01 Mayıs 2007 NTV )

ANAP Genel Başkanı Sayın Mumcu"nun da Anayasa mahkemesine gitmeden önceki cumhurbaşkanlığı sürecinde yaptıklarını anlamlandırmak gerçekten zordur. Zaten CHP"nin turu Anayasa mahkemesine götürmesi ve ardından Genelkurmay sitesinde yayınlanan metin onu gerçekten siyaseten zor durumda bırakmıştı. Bunu televizyonlarda onu izlerken tespit etmek zor olmasa gerekti.

Bana göre bu süreci en iyi taşıyan yine Ak Parti ve onun lideri olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Hem seçim öncesi aday tespitinde bütün saldırıları tek başına göğüslemesi ve hem de Abdullah Gül ismini aday göstermesi gerçekten önemli bir siyasi başarı olarak hanesine yazmıştır. Özellikle muhtıra diye nitelendirilen bildirinin yayımından sonra da aldıkları siyasi pozisyonu önemli ve demokratik gelecek konusunda da elzem buluyorum. Bir kez daha bu arkadaşlar kendilerine yönelik güveni boşa çıkarmamış oldular. İnanıyorum ki bu önümüzdeki erken seçimde sandığa ciddi bir şekilde yansıyacaktır.

Ancak anayasa mahkemesinin kararının ardından bürokratik gücün engellemelerini aşmaya yönelik hamle çok önemli. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminin halk tarafından gerçekleştirilmesi bundan sonra da yapılacak tartışmaları bitirmeye yönelik çok olumlu bir hamledir. Ayrıca Tandoğan İstanbul da Çağlayan meydanında gerçekleşen mitinglerin siyasi önemi konusunda sol çevrelerde dile getirilen siyasi gelişme beklentilerinin boşa kürek olduğunu bu güne kadar solu takip edenler bilirler. Özellikle Deniz Baykal siyaseti ve politik manevraları belli olanı imlerken başka nasıl düşünebiliriz ki?

01 Mayıs 2007 itibarı ile Ak Parti MYK"sı tarafından açıklanan metni Başbakan bizzat okudu. Ve bence bütün siyasi belirsizlikleri ortadan kaldırdı. Kendinden emin ve güveninde en küçük bir şüphenin olmadığı bir psikoloji ile yaptığı açıklamalar bir anda televizyonlardaki oturumları belirledi. Ardından Erkan Mumcu"nun yaptığı destek açıklamaları bir kez daha bize sağduyunun hâkim olduğunu gösterdiği gibi militarist sol bürokrasi karşısında merkez sağ yekvücut olarak duracağının sinyalini de verdi. Demokratik sol ile merkez sağın birçok konuda uzlaşabileceğine olan inancımı muhafaza ediyorum. Ancak militarist solun bu ülkeye yaptığı olumsuz katkılarının önü kesilmelidir. Bu ülkede hiçbir aşırılığın militarizmin önü açılmamalıdır. Sayın Ağar"ın kendini affettirmesinin yolu bu yeni siyasi süreci doğru yorumlaması ve üzerine düşen katkıyı yapmasıdır. Çünkü siyasal çoğunluğa rağmen akıl dışı ve mantık dışı bir yorumla cumhurbaşkanlığını CHP"ye seçtirmek siyasi bir durumu içermez. Ben devletin sahibiyim demeyi bir hak olarak görerek belirleyiciliğini dayatmasını kabul etmek siyaseten ve başka hiçbir şekilde kabul edilemezdir.

Umutlu olmanın sabahına uyanacağız. Gerçi Türkiye de yirmi dört saat bile uzun bir dönemdir. Ancak artık bu dönemlerin arkada kalacağına olan inancımızı pekiştirmek istiyoruz. Ve bu konuda Ak Partiyi her platformda destekleyerek bu militarist siyasetin bitmesi ve sözde demokrasi değil özde bir demokrasiyi hayata geçirmelerine katkıda bulunalım. Bu seçim sandığına da yansıması gereken bir durumu içerir…

Umutla bir yarına uyanma ve güneşli günlerin tadını çıkarma adına, ayrıca bölgemizdeki özgürlük ortamlarına bir katkı olması bağlamıyla da önemlidir. Demokrasi evet, tam demokrasi kesinlikle! İfade hürriyeti ve özgürlük vazgeçilmez değerlerimizdir. Görüşlerin dile getirilmesinin önündeki bütün engeller kaldırılsın. Kimse kimsenin yaşam tarzına müdahale etmesin! Ancak artık Müslümanları da bu ülkenin zencileri olarak kabul etmenin mümkün olmadığını herkes bilmelidir