12 Eylül’de Türkiye çok önemli bir referandum yapacak.
Ve, doğrudur, bu referandumun en önemli iki maddesi yargıyla ilgili maddelerdir.
Ve bendeniz de, özellikle bu iki madde için, referandumda evet oyu kullanacağım.
Diğer maddeler de çok önemli ama bu iki madde, yargıyla ilgili maddeler, hepsinden daha önemli.
Yüksek yargıya büyük ölçüde egemen berbat, çok çirkin bir zihniyet mevcut.
Bu çirkin zihniyet çok önemli kararlara yansıyor, bu kararlar Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devleti standartlarını aşağıya çekiyor, çağdaş hukuk-ekonomi ilişkisi bağlamında da ülkenin iktisadi büyümesini olumsuz etkiliyor.
Yüksek yargının zihniyet yapılanmasına mutlaka neşter vurulması gerekiyor.
Bu ihtiyacın en önemli göstergesini de son günlerde tüm gazetelerin manşetlerinde görüyoruz.
AİHM’e giden Hrant Dink davasında devletin (!) yaptığı korkunç bir savunma söz konusu.
Devleti ülke içinde temsil yetkisini haiz yegane kişi olan Sayın Cumhurbaşkanı da AİHM’e verilen savunma metninin içeriğinden duyduğu büyük üzüntüyü dile getirmektedir; aynen Sayın Dışişleri Bakanı gibi.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın içeriğinden büyük üzüntü duyduğunu ifade ettiği savunma metni ise büyük ölçüde Yargıtay’ın Hrant Dink’i TCK 301’den mahkum ettiği karardaki mantığa (!), gerekçelere (!) dayanmaktadır.
Başka bir ifadeyle, Sayın Cumhurbaşkanı’nın AİHM’e verilmesinden üzüntü duyduğunu ifade ettiği metin dolaylı olarak Yargıtay’ın Hrant Dink kararından başka bir şey değildir.
Zaman içinde Yargıtay’ın bu berbat kararı, Başsavcı’nın itirazına, bilirkişinin Dink lehine raporuna, türkçeye ve akl-ı selime rağmen niye ve nasıl verdiği de mutlaka anlaşılacaktır.
Yüksek yargının çağdaş hukuk, mantık, adalet açılarından insanın tüylerini diken diken eden yegane kararı da bu Yargıtay kararı değildir.
Anayasa Mahkemesi’nin türban kararları, 367 kararı, Danıştay’ın açık piyasa ekonomisi mantığıyla bağdaşması olanaksız kararları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı parti kapatma davaları hep aynı çağdışı, hukuk dışı zihniyetin ürünleridirler.
Bu örnekleri adeta sonsuza dek çoğaltmak mümkün.
Son savunma metni skandalının da ortaya koyduğu en önemli nokta yüksek yargı meselesidir, zira yukarıda belirttiğim gibi AİHM’e verilen savunma metni ağırlıklı olarak Yargıtay’ın Dink kararı temellidir.
Sayın Cumhurbaşkanı da, aslında, dolaylı olarak, Yargıtay’ın bu berbat kararını eleştirmektedir.
12 Eylül’de Türkiye’nin önüne yüksek yargının bu çağdışı zihniyetine neşter atabilmek için çok önemli bir fırsat gelmektedir.
Bu fırsatın çok iyi kullanılması gerekmektedir.
Aksi takdirde, önümüze daha çok utanacağımız nice karar, savunma gelecektir.
Kaynak: Star