Çözümde Öcalan faktörü

ABD Başkanı Barack Obama'nın önümüzdeki ay Türkiye'ye yapacağı ziyaret bölgesel gelişmeler açısından tayin edici sonuçlar yaratacak gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün dikkat çekici Irak gezisini de bu buluşmanın ışığında değerlendirmek gerekiyor.
Obama özel olarak Türkiye'nin Kürt meselesini çözme-ye gelmiyor. Bu sorun ABD'nin kendi başına çözebileceği bir sorun da değil. Obama, Türkiye'yi yönetenlerle, Ortadoğu'ya yönelik geliştirmeyi düşündüğü yeni siyasetleri konuşacak. PKK'nın nasıl dağdan indirileceği de ele alınacak temel maddelerden biri olacak.
ABD, Irak yönetimi, Kuzey Irak'taki bölgesel Kürdistan yönetimi ve Türkiye, PKK'nın silahsızlandırılması konusunda hemfikirler. Ancak hedefin nasıl gerçekleştirileceği konusunda farklılıkların bulunduğu belli. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye, af dahil bazı adımların atılabilmesi için öncelikle PKK'nın silahı kayıtsız şartsız bırakmasını gerekli görüyor.
Irak yönetimi ve Kuzey Irak'taki Kürdistan yönetimi ise PKK'ya daha etkin bir baskı uygulayabilmek
amacıyla Türkiye'nin de önceden bazı adımlar atması gerektiğini ifade ediyorlar. Bunun başında affın geldiğini biliyoruz. Geçen akşam NTV'de soruları yanıtlayan Başbakan Erdoğan, halen yürürlükte olan 'Pişmanlık Yasası'ndan söz etti. "Gelsinler bu yasadan yararlansınlar" dedi. Şimdilik af konusunu gündeme getirmek istemediği anlaşılıyor.
Pişmanlık Yasası'nın bir şeye yaramadığını da biliyoruz. Türkiye'de atılması gereken başka adımların olduğu ortada. Kürt kimliğine, Kürt diline ilişkin engellerin kaldırılması konusunda alınacak epey mesafe var. Yasalarda, birçok engelin bulunduğu, bunların değiştirilmesi gerektiği de ayrı bir gerçek.
PKK'nın nasıl dağdan indirileceği konusunda net bir siyasetten söz edebilir miyiz? Hükümetin bazı
adımlar atmaya hazırlandığı söylenebilir mi? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Irak gezisi elbette ki boşuna değildi. Bir takım yeni siyasetler ve arayışlar olmasaydı böyle bir seyahat gerçekleşmezdi.
Muhalefet partileri CHP ve MHP ne yazık ki çözüme destek olabilecek bir tutum içinde değiller.
Sorunun kangren olmasına yol açan geçmişteki 'kırmızı çizgiler'in peşinde koşmaya devam ediyorlar. Genelkurmay'ın tutumunun ne olduğunu bilmiyoruz. Hükümetle ordu arasında bir uyumun var olup
olmadığı da netlik kazanmış değil. Ne olursa olsun, Türkiye içinde bir mutabakat sağlanması gerekli.
***
Bu dengelerin ortasında ABD'nin tutumu etkili hale gelebilir. Çözüm yollarının kilitlenmesi durumunda ABD devreye girebilir.
PKK'nın bu süreç içinde nasıl davranacağını, neler yapabileceğini iyi hesaplamak gerekiyor.
PKK tek merkezden ibaret değil. Öcalan faktörü hâlâ ağırlığını koruyor. Öcalan, PKK'nın dağdan indirilmesi, silahsızlandırılması konusunda en etkili isim. Kendi içinde değişik eğilimler barındıran Kandil yönetimini çözüme zorlayabilecek en etkin silahın Öcalan olduğu bugün daha iyi ortaya çıkıyor.
Öcalan ne yapacaktır? Onu bilmek kolay değil. İlk başta kendi durumunun düzeltilmesini isteyeceğini düşünebiliriz. Cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ve tecridin kaldırılması büyük olasılıkla
ilk talepleri arasında olacaktır.
Seçimlerin ardından Türkiye'nin önüne 'Kürt sorunu' çözüm bekleyen bir sorun olarak daha büyük bir
öncelikle gelecek. Bölgede etkin bir aktör olmak isteyen Türkiye, Kürt sorununda adım atmadığı sürece, sırtında ağır bir yük taşımayı sürdürecektir.
Gazze saldırısı sırasında Türkiye ile sert bir polemiğe giren İsrail, 'Bize laf edeceğinize siz kendi Kürtlerinize uyguladıklarınıza bakın' eleştirisini dillendirmemiş miydi?
Bölgedeki güçler ve ABD buradaki sorunların azal-tılması için adımlar atılmasından yana bir eğilim göste- riyorlar. Obama, İran'la hatta El-Kaide ile bile görüşme-ye ve çözüm aramaya niyetli olduğu mesajları veriyor.
Böyle bir ortamda Türkiye'nin hâlâ ne olduğu belirsiz, çözümü zorlaştıran 'kırmızı çizgiler'e takılıp kalması mümkün mü?

Radikal