Çok kutupluluk da ayrı bir dert!

ABD'nin Irak başarısızlığı sonrasında tek kutuplu düzenin çöktüğü kabul ediliyor ama çok kutupluluğun nasıl işleyeceği konusunda da bir deneyime sahip değiliz. Tek taraflı cehennemden çok taraflı cennete geçiş süreci epey karmaşık olmanın yanı sıra sayısız engel barındırıyor

Irak felaketinin ardından neredeyse herkes dış politikada 'tek taraflılığın' kötü bir şey olduğunda hemfikir gibi görünüyor. Yeniden doğan çok taraflılık yanlılarının başını ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice çekiyor ve Amerika'nın tek başına devam etme stratejisinin başarısız olduğu Irak'ın yaralarını ortaklaşa sarabilecekleri umuduyla Suriye, İran ve pek çok başka ülkenin temsilcileriyle görüşüyor.

'Komşular' toplantısı en azından teoride, herkesin yandaş olduğu bir tür işbirliği içinde sorun çözme tarzının örneği. Zorluk şu ki, bugün kimse gerçekten çok taraflı bir sistemin nasıl işleyebileceği konusunda gerçek bir deneyime sahip değil. Ve üzerinde ne kadar çok düşünürseniz, tek taraflı cehennemden çok taraflı cennete giden yolun üzerinde o kadar çok potansiyel engel görmeye başlıyorsunuz.

Kutuplar kimler olacak?

Nükleer stratejist Herman Kahn 1983'te 'çok kutupluluk ve istikrar' üzerine yazdığı bir makalede bu sorunu irdelemişti. Kahn adını 'düşünülemez olanı düşünmek', yani ABD'yle Sovyetler Birliği arasındaki nükleer bir savaşın sonuçlarını düşünmek konusunda duyurmuştu.

Fakat Soğuk Savaş'ın iki kutuplu dünyasına içkin bir istikrar bulunduğunu da teslim ediyordu. İki süper güç oyunun kurallarını anlıyor ve çatışmanın tehlikeleri çok büyük olduğu için de kendilerini ve müttefiklerini disipline etmeyi öğreniyordu.

Kahn, çok kutuplu bir dünyanın da eninde sonunda istikrarlı olacağını savunuyordu. Ortaya koyduğu hipoteze göre, 2000 yılına doğru ABD, Japonya, Sovyetler Birliği, Çin, Almanya, Fransa ve Brezilya yedi ekonomik dev olacak ve aşama aşama düzenli kurallar üzerinden hareket edeceklerdi. Sorun geçiş süreciydi.

Kahn, azami tehlike anının, iki kutupluluktan çok kutupluluğa geçişte yaşanacağı uyarısında bulunuyordu.

İşte bugün bu geçiş sürecindeyiz ve en az Kahn'ın tahmin ettiği kadar hassas bir süreç olduğu görülüyor.

Amerikan gücü tek başına dünya düzenine ulaşamadı; Bağdat'taki barışı bile sağlayamıyoruz.

Fakat alternatif olarak çok taraflı bir koalisyon da ortaya çıkmış değil. Kolektif güvenliğin resmi aygıtı olan BM, savaşın daha ilk aylarında patlayan bir bombayla Irak'tan apar topar çıktı.

Çok taraflı dünya birçok düzeyde dağınık. Birincisi, doğma sürecindeki düzenin 'kutuplarının' ne olduğu ve bunların birbiriyle nasıl ilişki kuracağı belli değil. Müslüman dünya bir kutup mu sözgelimi?

Eğer kutupsa, liderliğini kim yapacak; İran mı, Suudi Arabistan mı, Pakistan mı?

Ortadoğu'nun Müslüman ülkeleri geleneksel husumetlerini bir kenara bırakıp, bir krizi çözmek konusunda sorumluluk içinde davranabilirler mi? Geçen haftaki Irak'ın komşuları toplantısında sınavdan geçen de bu.

Yorulmuş bir Amerika nihayet Irak'tan çok taraflı bir çekilme stratejisine hazır gibi görünüyor, fakat komşular bunu sağlamaya ehil mi?

Rusya kendine ait yeni bir kutup örgütleme niyetinde mi? Başkan Vladimir Putin'in, Moskova'nın eski nüfuzunu geri kazanmak istediği belli. Fakat vaktiyle Sovyet Bloku'nu oluşturan ülkelerden gelen diplomatların geçen hafta Brüksel Forumu'nda giriştiği haşin tartışmaya kulak verdiğinizde, bu kutbun istikrardan başka her şeye yol açabileceğini de açıkça görüyorsunuz.

Bir Putin yandaşı yeni Rusya konusunda heyecanlı konuşmalar yaparken, yan odada birileri 'Yalancı' diye bas bas bağırıyordu ve her an yumrukların konuşmaya başlayacağını sanıyordunuz.

Bu düzensizlik derinleşiyor. Büyük ülkelerin büyük kısmı siyasi değişimin eşiğinde. ABD bunun en açık örneği: Başkan George W. Bush, iki yıldan az bir süre içinde Beyaz Saray'ı terk edecek, peki yerine kim gelecek?

Irak konusundaki kamuoyu öfkesi daha birkaç ay öncesine kadar partilerinin favori adayları olan iki siyasetçiyi, Senatör John McCain ve Senatör Hillary Clinton'ı hırpalıyor. Bir sonraki başkanla ilgili tek kesin şey, öfkeli ve kestirilemez bir Amerika'yı temsil edeceği.

Britanya ve Fransa'da da ufukta büyük değişimler var. De Gaulle'cü dış politika Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'tan sonra da devam edecek, aynı Atlantik İttifakı'nın Britanya Başbakanı Tony Blair'in görevi bırakmasından sonra da hayatta kalacağı gibi.

Fakat her iki mihenk taşı da muhtemelen kaybedenler olacak, yani işler daha da çetrefilleşecek.

Ya koltuğu gelecek yıl bırakacağını açıklayan Putin'den sonraki Rusya'dan ne beklememiz gerekir?

Soğuk Savaş'ı arar hale geldik

Geçen yıl İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın Tahran'da düzenlediği bir basın toplantısını dinlemiştim; 1945 sonrası dünya düzeninin sona ermekte olduğunu söylüyordu.

BM'yle temelleri atılan bütün kurumların geçersiz hale geldiğini savunuyordu. Uluslararası oyunda yeni kurallar yaratacak yükselen güçlerin yeni bir dünyayı şekillendireceğinden dem vuruyordu.

O gün Ahmedinecad'ın çılgın söylemlerinden birini daha işittiğimi düşünmüştüm. Fakat artık bu dünya vizyonunun doğru olabileceğinden kuşkulanıyorum:

Bugün hepimiz çok taraflılıktan yanayız, fakat Soğuk Savaş günlerini mumla aratan bir dünyada yaşıyoruz