Dünya İnsan Hakları Günü, ülkemizin insan haklarına ilişkin fotoğrafını bir kere daha gündeme getiriyor.
Bu çerçevede en net bilgiyi TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül veriyor. Ona göre, son bir yılda İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel 1000 başvuru yapılmış. Prof. Üskül, İnsan hakları Komisyonundaki iş yoğunluğundan bahsederek komisyona yeni elemanlar alınacağnı söylüyor.
İşin açıkçası, Türkiye, insan hakları ihlallerinin yoğun biçimde var olduğu bir ülke.
Belki "İşkenceye sıfır tolerans" gibi uygulamalarla, AB reformları çerçevesindeki düzenlemelerle hak ihlalleri azalıyor ama, azalmış hali bile çok!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hak ihlali başvurularında da Türkiye, yakın zamanlara kadar başı çekmekteydi.
Peki, böylesine hak ihlali yaşanan ülkemizde insanlarımızın "insan hakları" alanındaki bilinç seviyesi nasıl?
İşte burada büyük problem var.
İnsan hakları Günü'nde bir açıklama da Uluslar arası Af Örgütü'nden geliyor. Örgüt adına Türkiye'de, 18 ilde 2 bin 17 kişiyi kapsayan bir araştırma yapılmış.
İşte araştırmada çıkan sonuçlar:
* Katılımcıların yüzde 63.6'sı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni hiç duymamış.
* 'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni okuma şansınız oldu mu' sorusuna 'evet' cevabını verenlerin oranı sadece yüzde 18.6. Yani yüzde 81.4'ü İnsan Hakları Ev rensel beyannamesini hiç okumamış.
* Beyannamede yer alan haklardan mesela, "Bütün insanlar eşit doğarlar" hükmünü bilenlerin oranı yüzde 68.7, bilmeyenlerin oranıysa yüzde 31.3
* "Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır", hükmünden haberdar olmayanların oranı yüzde 43.9
* Araştırmaya katılanların yüzde 45.2'si "Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ve haysiyet kırıcı muamelelere tabi tutulamaz" hükmünden haberdar olmadığını söylüyor.
* "Her ferdin fikirini açıklama hürriyeti vardır" hükmünü bilmeyenlerin oranı yüzde 42.8.
* Herkesin herhangi bir devletin sınırları dahilinde serbestçe dolaşma ve yerleşme hakkına sahip olduğunu bilmeyenlerin oranı yüzde 50.9.
* Hiç kimsenin keyfi olarak tutuklanamayacağı, veya sürülemeyeceği hakkını bilmediğini söyleyenlerin oranı yüzde 42.8.
* Araştırmaya katılanların yüzde 35'i "Kanun önünde herkes eşittir" hakkını bilmediğini söylüyor.
Evet, insan hakları bilincimize ilişkin fotoğrafımız böyle.
Demek ki, ciddi bir bilgi ve bilinç eksikliğimiz var.
Buna bir de, "Hakkı savunma" noktasındaki tavırsızlık, kararsızlık eklenince, ortaya fiili "hak ihlalleri"nin alıp başını gittiği bir ülke manzarası çıkıyor.
Yani Türkiye manzarası.
Hoş, bu bilince sahip olsanız, ve haklarınızın peşine düşseniz dahi kimi zaman hak ihlaline mani olamayabilirsiniz. Bazen, "hukuk kurumu" da hak ihlalinin parçası haline gelebiliyor.
Bunu herhalde en iyi, hak ihlali sebebiyle AİHM'ne başvuran başörtülü öğrenciler bilir. Ne yazık ki AİHM, başörtüsü konusundaki kararlarında, haksızlığa hukuk şablonu giydirmeyi tercih edebilmiştir.
O hak ihlali süreci, ne yazık ki, ülke içindeki hukuk kurumlarının kararlarıyla başlamıştır.
Ama bundan da çıkarılacak sonuç şudur ki, insan hakları alanında verilecek mücadele uzun ve yorucu bir iştir.
En büyük engel de bilinrç yetersizliği ve irade zaafıdır.
Hatırlıyorum, bir haftalık derginin muhabirleri Taksim'de önüne geleni durdurup, duvara yaslamış ve üst araması yapmıştı. İlginç olan şu ki, hiç kimse de "Kimsiniz, nesiniz, neden üst araması yapıyorsunuz, buna hakkınız var mı?" diye sormamıştı. Şimdi kamera şakalarında da benzeri şeyler yapılıyor ve insanlarımız, deyim yerindeyse "kuzu kuzu" yapılana boyun eğiyorlar.
Üstüne "devlet adına" damgası vurulmuşsa, sorgulama yok.
Bu da, cüretkarların cür'etini artırıyor.
Belki ilk kazanılacak bilinç, devletin de insan için olduğu bilincidir.
Devlet insana hizmet için ve insan halkları ihlalinin önlenmesi için vardır.
İnsan haklarına tecavüz ne bireylerin hakkıdır ne de devletin!
Anayasalar da, her türlü güç odağına karşı insanın hukukunu korumak için yapılır.
En çok hukuka bağlı olması gereken kurum devlettir ve en çok hukuk ihlali yapabilmesi mümkün olan kurum da devlettir. Çünkü devletliler, üzerine "ali menfaatler" damgası vurulduğunda, bir çok sınırın aşılabileceğine inanır. Oysa sınır aşımı, ya o devletlinin çıkarı içindir, ya da öfkelerinin ürünüdür.
Devletin yanında başka güç odakları da türemiştir, medya gibi, mafya gibi... Aslında devletler, o güç odaklarına karşı da insanı korumak gibi bir görevle yükümlüdürler.
Demek isterim ki insanımız, teker teker insan hakları bilinci kazanmak ve hak ihlali karşısında "Aklından bile geçirme" diyecek bir tavır sahibi olmak zorundadır.
Çocuklarımız, daha bebeklik çağından itibaren, bu bilinçle yüklenmelidir. Bedenini korumak, aklını korumak, sosyal, kültürel, ekonomik haklarını korumak bilinci... kuşanılması gereken budur.
Çağımızdaki insan ezilişi karşısında ancak öyle bir bilinçle yetişen çocuklar kendilerini koruyabilirler. Özgür Türkiye'yi, ancak özgür çocuklar omuzlarında taşır.