Gücündeki büyük artışın bir sonucu olarak bugün Çin’in iki sınırı var. Bunlardan biri, egemen topraklarını çevreleyen doğal sınırlar; diğeri de yurt dışındaki çıkarlarının oluşturduğu suni sınır. Özellikle Orta Doğu olmak üzere yurt dışına “yumuşak” (soft) askeri varlık yerleştirerek Çin, bir yandan uluslararası topluma kamu malları temin eder ve çok taraflı ilişkilere zarar gelmesi riskini asgariye indirirken ticari menfaatlerini de koruyabiliyor.
"Sert" ve “yumuşak” askeri yaklaşımlar
Dış askeri güçlerin uluslararası toplum için, vazifelendirilen topraklara ya da diğer ülkelerin topraklarına yerleştirilmesi, kabulü ve ilerlemesi genelde ya “sert” (hard) ya da “yumuşak” (soft) askeri stratejilere göre yapılır. Sert yaklaşımın birkaç önemli unsuru vardır. Birincisi, diğer ülkelerin sınırları içinde yarı-daimi askeri üsler kurulur ve yabancı güç, bu ülkelerde özel askeri faaliyetlerde bulunma hakkını saklı tutar. İkincisi, yabancı ülke, bazı hak ve imtiyazlar elde ederek bu üsleri serbestçe kullanma hakkına sahiptir. Üçüncüsü, bu üsler genelde savaş, komuta, keşif ve istihbarat toplama operasyonları gibi askeri çabalara destekte kullanılır. Askeri üsler, ev sahibi ülkenin genel olarak caydırıcılık kabiliyetini artırırken aynı zamanda büyük ekonomik maliyetlerle birlikte ev sahibi ülkeyle yabancı ülke arasında sürtüşmelere de yol açabilir.
Yumuşak askeri yaklaşım, yurt dışına askeri tatbikatlar için geçici olarak silahlı kuvvetler gönderilmesiyle barış gücü askerleri, eğitmenler ve danışmanlar sevk edilmesini de içerebilir. Yine bu yaklaşım, yurt dışına mühimmat depoları, ortak istihbarat tesisleri, hava sahası gözetim tesisleri, deprem gözetleme istasyonları, teknik servisler, bakım üsleri ve askeri eğitim kurumları inşa edilmesini de ihtiva edebilir.
Daha yumuşak bir askeri mevcudiyet, bir askeri üs gibi daha kalıcı bir mevcudiyetten temelde birkaç şekilde ayrıdır. Birincisi, askeri üsler “devlet içinde devlet” ya da “özel askeri bölge” anlamına gelmediği için yabancı ülke, bulunulan ülkenin kanunları dışında olmak gibi bir imtiyaza sahip değildir. İkincisi, yabancı ülke ev sahibi ülkeyle olan askeri düzenlemelerini kurumsallaştırmaya çalışmaz. Üçüncüsü, yabancı askeri kuvvetler özellikle insani yardım operasyonları, arama-kurtarma faaliyetleri, insanları koruma, tahliye etme ve onlara refakat etme çalışmaları, barışı koruma ve ihtilafları önleme faaliyetleri sırasında olmak üzere hem askeri hem de sivil görevler icra ederler. Bunlar “sert gücün yumuşak kullanımı” kategorisine girer. Dördüncüsü, yurt dışındaki askeri faaliyetlerde yumuşak yaklaşım, görevle alakalıdır ve geçici mahiyettedir. Bu da daha fazla esneklik ve daha az ekonomik maliyet getirir. Bu yaklaşım, meseleleri kısa vadeli görevlerle halletmeye çalışır. Yayın aletleri, optik fiber kablo terminalleri, muhabere vasıtaları, uydu navigasyon yer istasyonları da yumuşak askeri mevcudiyetin önemli parçalarıdır.
Çin’in yeni ortaya çıkan yumuşak askeri yaklaşımı
Çin diplomatik ilkeleri, “nüfuz alanı” düşüncesine karşı olsa da bu ilkeler Çin çıkarları tehlikeye girdiğinde geçici olarak asker konuşlandırılmasını menetmez.
Son yıllarda, Çin donanmasının barış ve kalkınma sancağı altında askeri olmayan fonksiyonları yaygınlaştı. Donanma diplomasisi, korsanlıkla mücadele, afet yardım ve okyanusta kurtarma faaliyetlerinin hepsi, donanmanın önemli fonksiyonlarından oldu,
Çin’le Tayland, Myanmar, Kamboçya, Pakistan, Maldivler, Sudan, Seyşeller, Suudi Arabistan ve diğer ülkeler arasında askeri münasebetler de arttı. Bunlar, Hint Okyanusu’nun batısı ve Basra Körfezi’nde daha fazla askeri iş birliği tesis edilmesinin de temelini teşkil etti.
Ayrıca Çin, 2008’de Somali sularına Çin donanmasından unsurlar gönderdiğinden bu yana askeri diplomasi çabaları kapsamında korsanlara karşı ortak tatbikatlara ve komşu ülke ve bölgelere donanma ziyaretlerine başladı. Çin ayrıca Cibuti, Umman, Suudi Arabistan ve Sudan’da geçici teknik servis istasyonları tesis etti. Bu etkileşimler, Çin’in yurt dışındaki askeri mevcudiyetini geliştirmesi için ideal bir ortam oluşturdu.
Çin’in yurt dışındaki yumuşak askeri mevcudiyetinin daha da yaygınlaşması, Çinli göçmen işçilerin güvenliği ve Çin’in yurt dışındaki ticari yatırım ve çıkarlarının korunması için gereklidir. Böyle bir yaygınlaşma, Pekin’in uluslararası hudutlara saygı duyma ve başka ülkelerin iç işlerine karışmama prensibine olan güçlü sadakati sebebiyle siyasi olarak mümkündür.
Çin’in yurt dışında yumuşak askeri varlığının yaygınlaşması teknik açıdan da mümkündür. Çin, ordusundaki modernleşmenin hızlanmasıyla şimdi gücünü yurt dışında da gösterebiliyor. Çin’in ilk uçak gemisi Liaoning da bu konuda özellikle önemlidir. Bu gemi, ordunun Güney Çin Denizi, batı Pasifik ve Hint Okyanusu’na ulaşmasını sağladı. Gemi aynı zamanda geçici olarak yurt içindeki üslerle yurt dışındaki istasyonlar arasında seyreden Çin kuvvetlerine teknik destek de veriyor.
Çin’in Orta Doğu’da yumuşak askeri mevcudiyeti
Amerika Birleşik Devletleri halihazırda altı Körfez İşbirliği Konseyi ülkesiyle Türkiye, Cibuti ve Afganistan’da askeri üsler kurmuş durumdadır ve buralarda yaklaşık 50.000 personeli bulunmaktadır. Onun askeri nüfuzu ise emsalsizdir. İngiltere ve Fransa da Kıbrıs, BAE ve Cibuti’de askeri üsler kurdu ve oralara 3.000 personel yerleştirdi. Bunların askeri varlığı Amerika Birleşik Devletleri’nin ardından ikinci sırada geliyor. Rusya ve Japonya da Suriye ve Cibuti’ye 200 personel yerleştirerek üçüncü sırayı oluşturdu. Bunların her birinin bir üssü var. Çin, Hindistan ve Güney Kore ise bunların aksine Somali açıklarındaki sular ve bölgede filo konvoyu ve barış gücüne sahip olmalarına rağmen Orta Doğu’da askeri üs kurmadı.
Bilim adamları, Batı’nın Orta Doğu’daki stratejik pozisyonunu inceledikleri zaman buna jeopolitik bakış açısıyla başlamaları gerekir. Batı’nın milli menfaat tanımı, genelde milli güvenlik tehditleri hakkındaki endişelerle ilgilidir (örneğin terörizm, kitle imha silahlarının yayılması ve diğer büyük güçlerin Orta Doğu’da siyasi ve askeri hakimiyet kurmaya çalışma ihtimali). Genelde geleneksel kuvvetler, ekonomik, ticari ve enerjiyle ilgili çıkarlarını korumaktansa askeri denge ve bölgedeki nispi durumlarıyla daha ilgilidirler. Bu çıkarlar onlar için ikinci sırada gelir.
Çin, Hindistan ve Güney Kore ise tam tersine, özellikle fazla nüfus ve kıt kaynaklardan kaynaklanan iç problemleriyle ilgilenmeyi öncelikli hedefleri yaptılar. Bu yüzden bu ülkeler, uluslararası alanda “yumuşak kontrol” denilen iktisadi rekabete odaklanırlar. Bu jeoekonomik stratejinin uygulanması, büyük ölçüde Çin hükümetinin yurt dışındaki yatırımlarını artırma ve enerjiyle ticaret konularında iş birliği tesis etme kabiliyetine bağlıdır. Çin, halkının refahını yükseltip ülke ekonomisini geliştirerek istikrarını sürdürmeye ve dünya ekonomik düzenini yeniden şekillendirmeye çalışıyor.
Soğuk Savaş sonrasında Çin’in yurt dışındaki ticaret bağlantıları hiç doğrudan tehdit altına girmedi. Çin’in deniz gücü batı Pasifik’te meydan okumayla karşı karşıya olsa da bu durum Çin’in barışçı bir şekilde yükselmesine mani olmadı. Jeoekonomik strateji, Çin diplomasisinin köşe taşı olmaya devam etti. 2013’te Devlet Başkanı Şi Cinping, 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu projesini başlattı. Bu, Doğu ile Batı’yı birbirine bağlayan tarihi İpek Yolu ticaret hattı boyunca denizcilik altyapısı (özellikle limanlar) geliştirilmesinde Çin’i iş birliği yapmaya çağıran bir girişimdir. Başkan Şi, Çin-Arap Ülkeleri İşbirliği Forumu’nun Haziran 2014’te bakanlar düzeyinde yapılan altıncı konferansındaki önemli konuşmasında, kendisinin “1+2+3 stratejisini” anlattı. Bu kapsamlı strateji, enerji, ticaret ve yatırım alanlarıyla yeni üç sektörde (nükleer güç, havacılık teknolojisi ve yeni enerji kaynakları) Çin-Arap iktisadi bağlarının artırılmasını amaçlıyor. Hem 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu girişimi hem de 1+2+3 stratejisi, öncelikle jeopolitik değil jeoekonomik mülahazalarla gündeme getirildi.
Yumuşak bir askeri varlık tasarlamak ve lojistik destek yerleri tesis etmek, halihazırda Çin askeri diplomasisinin önemli parçalarıdır. Çin’in yurt dışındaki askeri varlıkları başlıca üç şekilde gerçekleşti.
Aden Körfezi’ndeki Çin koruma filoları. Çin, 2009’dan 2015’e kadar Aden Körfezi ve Somali sularına deniz kuvvetlerinden 19 koruma filosu gönderdi. Bunların ziyaret ettiği ülkeler arasında Cibuti, Kenya, Umman, Suudi Arabistan ve Pakistan da var.
Çin donanmasının Orta Doğu’daki teknik servis istasyonları. İstasyonlar üç kategoriye ayrılabilir. Bunlardan biri Cibuti, Aden, Cidde ve Salalah’taki limanlarda olduğu gibi genelde gemilere yakıt ve malzeme ikmali yapılan yerlerdir. Diğer kategori, Seyşeller’deki gibi, ikmal gemilerinin rıhtıma yanaşması ve sabit kanatlı keşif uçaklarının kalkıp inmeleri için tahsis edilen yerlerdir. Bu istasyonlar kısa süreli anlaşmalara dayalıdır. Üçüncü tip istasyonlar da Pakistan’daki gibi silahların şarj edildiği ve büyük gemilerin tamir edildiği merkezlerdir ki bunlar uzun vadeli anlaşmalara bağlıdır.
Çin’in Orta Doğu’daki barış gücü kuvvetleri. Bu kuvvetler 1.152 personelden oluşuyor: 1) Birleşmiş Milletler Ateşkes Denetim Teşkilatı (2 gözlemci); 2) Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Kuvveti (343 asker); 3) Birleşmiş Milletler Güney Sudan Cumhuriyeti Misyonu (444 asker, 18 polis ve 12 askeri gözlemci); 4) Birleşmiş Milletler-Afrika Birliği Darfur Hibrit Operasyonu (321 asker) ve 5) Birleşmiş Milletler Batı Sahra Referandum Misyonu (12 askeri gözlemci).
Çin’in Orta Doğu’daki yumuşak askeri mevcudiyetinin geleceği
Birincisi Çin, ordusunu jeoekonomik stratejisine hizmet için kullanmaya devam edecek. Ülke, Orta Doğu’yla ticari ve ekonomik münasebetlerini kuvvetlendirecek, bunu yurt dışındaki menfaatlerinin nispeten yoğun olduğu bölgelerde bulunan yumuşak askeri varlığıyla tamamlayacak. Suudi Arabistan’da halen Çinliler tarafından finanse edilen 70 girişimde 16.000 Çinli işçi istihdam ediliyor. Dubai’de Çin-Orta Doğu Yatırım ve Ticaret Teşvik Merkezi, 150.000 metrekarelik bir alanı kapsıyor. Dubai’de 3.000 Çin girişimi ve temsilcilik ofisi ve toplam 200.000 Çinli göçmen var. Bu durum onu en büyük Çinli göçmen topluluğu yapıyor. Çin, Orta Doğu’daki ekonomik çıkarlarını koruma ve geliştirmeye devam ederek zenginliğini artıracak ve küresel gücün tedrici ve barışçı bir şekilde transferini başaracaktır.
İkincisi, Aden Körfezi ve Somali sularındaki Çin filoları, doğal afet ya da acil kurtarma ya da tahliye gerektiren diğer durumlarda “köprübaşı” rolü oynayacaktır. Çin, Güney Çin Denizi’nden Basra Körfezi’ne kadar 5.000 kilometrelik alanda yatırım projelerine ve güvenli deniz ticareti ulaşım hattına sahiptir. Çin’i Orta Doğu’ya bağlayan ticaret güzergahı bizzat Çin için önemli olduğu gibi, Orta Doğu aynı zamanda Avrupa ve Afrika’nın ticari olarak Çin’e bağlanmasında “ara bölge” durumundadır.
Üçüncüsü, Çin’in Orta Doğu’daki yumuşak varlığı, yurt dışına asker yerleştirme, hegemonya ve güç siyasetini reddeden geleneksel Çin diplomatik prensiplerini takip etmeye devam edecektir. 21. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Japonya “geleneksel merkez bölge” kurdular, Çin, Hindistan ve Brezilya ise “yeni merkez bölge” oluşturdu. Bu iki merkez bölge, yüksek düzeyde küreselleşme ve insani gelişmeye sahip. Orta Doğu, Ora Asya ve Afrika ise tam tersine marjinalleşmiş durumda. Bu fakir bölgeler, fakirlik, kronik hastalıklar, topluluklar arası ihtilaflar ve diğer meselelerle mücadelelerinde merkez bölgelere doğrudan ya da dolaylı tehdit teşkil edebilirler ve bu yüzden küresel yönetim için önemli bölgelerdirler. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa, Orta Doğu’da jeopolitik çıkarlarını korumak için öncelikle askeri üslere bel bağlarlar. Çin, Hindistan ve Güney Kore ise jeoekonomik çıkarlarını korumak için geçici askeri münasebetlere bel bağlıyor. Batı ve Avrupa güçleri bu yüzden stratejik iş birliği fırsatları sağlayarak bölgede tamamlayıcı güç yapıları oluşturdu. Bölgede yumuşak askeri varlığın artması, sadece Çin’in kendi menfaatlerini korumasını sağlamakla kalmayacak aynı zamanda onun bölgesel yönetime katılmasını ve büyük güç ilişkileri için yeni bir model geliştirmesini de temin edecektir.
Kaynak: Middle East Institute
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu