Çin'in Batı sınırı

Christian Le Mière

Geçen ayın başlarında, Urumçi Belediye Başkanı Çin'in bütünlüğünü koruma mücadelesini "sert, kanlı ve ateşli bir siyasi savaş" olarak tanımladı. Uygun bir tanımlama: Şehir'deki etnik çatışmada 200 kişi öldü. Silahlı kalabalık birkaç gün caddeleri doldurdu ve kundakçılar şehri ışıl ışıl aydınlattı.
Urumçi'deki son şiddet olayları, 2008 Mart'ında Lhasa'da, Çin'in uzak batısındaki bir diğer şehirde yaşanan karışıklığa benziyor. Bu iki şehir birbirinden bin mil uzaklıkta ve iki farklı etnik gruba ev sahipliği yapıyor olmasına rağmen – Sincan'daki Uygurlar Türk müslümanlarıdır, Tibetliler ise Asya budistleri – her iki mahalde yaşanan gösteriler mevcut huzursuzluk ve etnik gerilimleri çabucak tutuşturdu.

Her bir vakada, Çinli paramiliter yetkililer en nihayet düzeni sağlayabildiler. Fakat her iki fırsatta, ulusal ve eyâlet düzeyinde, Çin politikacıları karışıklığın temel sebeplerine – yani devletin Han Çinlilerini göçe teşvik etmeleri ve bunun ardından, mahalli kültürlerin râm edilmeleri - inmediler.

Çin'in merkezi planlamacıları, ülkenin seyrek nüfuslu batı sınırını on yıllardır dikkatle gözlemliyorlar. Bir milyondan fazla nüfusu olan yüzden fazla şehrin bulunduğu bir ülkede, nüfusun yüzde 90'nın toprakların sadece yüzde 10'nunda yaşadığı bir yerde, Pekin, batının engin genişliklerini doldurulmamış potansiyel olarak görüyor. Çin liderlerini ilgilendiren yalnızca boş yeryüzü değil, onun altında yatanla da ilgileniyorlar. Sincan, Çin'in petrol ve doğalgaz rezervinin yüzde 25'inden fazlasına sahipken, Tibet Özerk Bölgesi, Çin'in altın, kömür, kromit, lityum gibi mineral kaynaklarının neredeyse yüzde 50'sine yakın bir oranına sahip. Dünyanın en büyük uranyum yatakları da muhtemelen yine burada.

Pekin'in problemi, Han Çinlilerini -Çin nüfusunun yüzde 90'ndan fazlasını oluşturan etnik grup - ülkenin daha gelişmiş doğu bölgesinden günlerce sürecek bir seyahatla ulaşılabilecek haşin bir bölgede yaşamaya ikna etmekti. Çin hükümeti bu soruna cevap olarak, altyapıya devasa yatırımlar yaptı ve uzaktaki Sincan ve Tibet'i daha da yakınlaştırdı – Gobi Çölü ve Tibet platosu, Sincan ve Tibet'i Çin'in geri kalanından ayırmaktadır. Aynı zamanda, mahalli ekonomik faaliyetleri harekete geçirerek yerli nüfusu yatıştırmaya baktı.

Bu yatırımın ana aracı, ilk olarak 2007 Ocak ayında uygulamaya konan Batı Çin Büyük Kalkınma Stratejisiydi. Çin, altyapı projeleri için 2007'e kadar 190 milyar dolar harcadı ve 2008'de 64 milyar dolarlık yatırım taahhüt etti. Temmuz 2006'da, Golmud-Lhasa demiryolunu hizmete açtı; deniz seviyesinden yaklaşık 4.800 metre yükselikte seyreden hırslı bir projedir bu.
Bu nevi inisiyatiflerin yüreklendirdiği, vergi muafiyetlerinin ve ekonomik fırsatların cezbettiği yüzbinlerce Çinli, 1990'larda Çin'in doğusundan batısına göç etti. Bunun sonucunda yaşanan demografik değişim, bölgenin çehresini de değiştirdi. Han Çinlilerinin sayısı Lhasa'da Tibetlilerin sayısını geçti (yaklaşık ikiye bir). Sincan'daki değişim daha bir kesif. 1953 yılı nüfus sayımına göre bölge nüfusunun yüzde 75'ni Uygurlar oluştururken Han Çinlileri sadece yüzde 6'lık bir dilimdi. 2000 yılı nüfus sayımı ise bölge nüfusunun yüzde 45'ni Uygurların, yüzde 40'nı ise Han Çinlilerinin temsil ettiğini gösterdi. O tarihten bugüne Han Çinlileri artık çoğunluğu teşkil ediyor olmalıdır.

 Daha önceleri tenhalıklarında yaşayan Uygurlar ve Tibetliler, Han Çinlilerinin artan nüfusundan ve kültürel hegemonyalarından korkuyorlar. Pekin batıda gelişen ekonomiye işaret ediyorsa da bölgenin yerli sâkinleri, hayli geleneksel ve uzun süre tecrit içinde kalmış şehirlerinin geri dönülemez bir şekilde değiştiğini görünce mukavemet gösteriyorlar. Yeni lokanların, mağazaların, karaoke barların ve çokkatlı alışveriş merkezlerinin Mandarin Çincesiyle yazılmış tabelaları bölgenin başlıca semtlerini tanımlar oldu.

Sonuç ise kızgınlık ve kendini toplumsal olarak ayırma ki her iki vakada şiddete yol açmıştır. Ancak Çin hükümeti, karışıklıkların patlak vermesini bir uyarı işareti olarak görmek yerine, göç politikalarını değiştirmekten uzak durdu. Aslında Pekin, gerekenin tam tersini yaptı: Çin hükümeti mevcut göç politikalarının devamına etkin bir çâre nazarıyla bakıyor. Urumçi'de yaşanan şiddet olaylarının üzerinden bir ay geçmemişti ki batıda istihdam yaratacak ve eyâleti iç göçmenler için daha ayartıcı kılacak 20.000 kilometre uzunluğunda karayolu inşa etmek için 2.2 milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurdu.
Çin Komünist liderliği batı bölgelerinde gelecekte yaşanacak muhtemel bir muhalefeti, ekonomik kalkınma ve demografik baskından oluşan ikili bir strateji yoluyla boğmayı amaçlıyor. Ne ki Pekin'in altı milyon Tibetliyi ve sekiz milyon Uyguru para ve karaoke ile boyun eğdirmesi muhtemel değil; yüksek gelir ve modern hayat tarzı, bin yıldan daha uzak bir geçmişe giden kültürel ve dini mirâsın kaybını telâfi etmek için yeterli görünmüyor
Şayet Pekin batısındaki probleme uzun vadeli bir çözüm bulmak istiyorsa, çok daha radikal bir politika uygulamaya ihtiyacı var. En iyi yaklaşım zaten mevcut: Çin, şu an Hong Kong ve Macau'da var olan Özel İdari Bölgeler (ÖİB) kategorisini batıdaki eyâletlerine genişletebilir.

ÖİB kavramı Hong Kong ve Macau'yu daha önceleri idare etmiş iki emperyal gücü, İngiltere ve Portekizi yatıştırmak için 1990'larda yaratıldı. ÖİB'i kuran kanunlar uyarınca bu topraklara "yüksek derecede özerklik" ve "yürütme, yasama ve bağımsız adli güç" verildi.

İlave olarak, ÖİB düzenlemesi, güvenlik güçlerinin bölge yerlisi vatandaşlardan oluşmasını, ÖİB içerisinde ikamet edenlere özel hayatın mahremiyeti hakkını, ifade, basın, toplanma ve -şayet bu program Tibet'te uygulansa, en önemlisi - din özgürlüklerinin verilmesini gerektiriyor. ÖİB dâhilindeki denge ve kontrol mekanizması, bu hakların daha etkin bir şekilde garanti altında olmasına benzer özgürlükleri hükmi olarak tanıyan Çin anayasasından daha fazla imkan veriyor.

Çin'in batı bölgeleri için, ÖİB'in en câzip yasal düzenlemesi, ÖİB dışından gelen Çin vatandaşlarının bölgeye giriş için mahalli otoritelere başvurmasını gerektiren madde 22'dir. Böyle bir kanun hükmü dikkatli bir şekilde yürütülmediği takdirde etnik gerilimi yükseltebilir ve Han Çinlilerinin Tibet ve Sincan'dan toplu göçlerine neden olabilir. Bu yüzden, bir seçenek olarak bölgede zaten yaşamakta olanlara muafiyet tanınması mümkündür (mesela Hong Kong ve Macau'da yedi yıldır yaşayanlara kalıcı ikamet izni verilmişti).
Sincan ve Tibet'te ÖİB tesisi sadece mahalli nüfusun yararına değildir; Komünist Parti liderliği de faydasını görecektir. Pekin, dışişleri ve savunma meselelerinde kontrolü elinde bulunduracak ve bu bölgelerde asker bulundurma hakkını muhafaza edecektir. Daha önemlisi, ÖİB'i tesis eden kanun "ÖİB dâhilindeki toprak ve yeraltı kaynaklarının devlet mülkiyetinde olacağını" belirtmektedir. Batı bölgelerindeki zengin kaynakların Pekin'in kontrolünde kalmasını sağlama alacaktır bu.

Pekin'in şüphelerini biraz daha azaltmak için: Sincan ve Tibet'teki Özerk İdâri Bölgelerin kısmen doğrudan seçimleri ihtiva eden ayrı bir siyasi sisteme sahip Hong Kong ve Macau'daki kadar özerk olmasına gerek yok. Böylesi bir imtiyaza, nüfusun seçim tecrübesine sahip olmadığı Sincan'da ve halkın tutmadığı atanmış bir yetkilinin yerinde sevilen bir kişinin, Dalai Lama'nın görülmek istendiği Tibet'te ihtiyaç yok.

Böylesi bir düzenleme, Pekin tarafındaki bir diğer dikenli meseleyi de ortadan kaldıracaktır – Dalai Lama'nın sürgünde yaşaması sonucu oluşan uluslararası dikkat ve ayıplanma. Dalai Lama böylesi bir çözümü kabul edecektir; ÖİB, onun Tibetin tam bağımsızlığından ferâgat eden ve bunun yerine "sahih özerklik" çağrısı yapan "orta yol" müzakere konumuna çok yakındır. Müstakbel bir Tibet ÖİB'de, Dalai Lama'nın - bölge dışında olmasındansa içinde olması halinde- Pekin için daha az problem olması muhtemeldir.

Nihayette, böylesi bir çözüm, Pekin'den – tam siyasi değil de – dilsel ve kültürel bağımsızlık sağlayacaktır. Eyâletler Çin sınırları dâhlinde kalacak, kaynakları ulusal mülkiyette olacaktır; ve devasa miktarlarda mâliyet tasarrufu sözkonusu. Tahminlere göre Çin hükümeti bölgedeki güvenlik güçleri için her ay bir milyar yuan harcıyor.

Şu var ki hile, cebir ve rakip nüfuz merkezlerini yıkmak sûretiyle iktidarı elinde bulunduran tutucu Çin Komünist Partisi'nin böylesi radikal bir politikayı benimseyip benimsemeyeceği belli değil. Fakat Sincan'daki – ondan önce de Tibet'teki - son kargaşanın altındaki saikleri hiçe saymak, ülkenin sâkinleşen etnik geriliminin bir kez daha patlak vermesini sadece bir zaman meselesi yaparak garantilemektir.

 
Kaynak. Amerikan Dış İlişkiler Konseyi / Foreign Affairs


Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın