Han Dongping
İngiliz vatandaşı Ekmel Şeyh 2007 yılında uyuşturucu kaçakçılığından dolayı Çin'de tutuklanmıştı. Çin hukuk sistemine göre yargılandı ve Çin ceza kanununa göre idam cezasına çarptırıldı.
İngiliz hükümeti ve başbakanı, Çin hukuk sisteminde kendi vatandaşına özel muamele yapılması ümidiyle, bu cezadan dolayı Çin hükümetine baskı uyguladı.
BM, AB ve Uluslararası Af Örgütü dâhil Çin'i kendi tekliflerine razı etmek için baskı uygulayan pek çok örgüt var. Çin bu kez dış baskıya pabuç bırakmadı ve Ekmel Şeyh'in idamını infaz ederek Çin hukukunun itibarını ezdirmedi.
İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Çin hükümetinin eyleminden dolayı altüst oldu ve Çin hükümetinin Çin hukukunun itibarını ayakta tutma kararını eleştirmeye devam etti. Görünene bakılırsa, Çin hükümeti üzerinde baskı kurmaya çalışan İngiltere başbakanı ve diğer uluslararası örgütlere hatırlatılması gerekiyor: Çin'de sınır-ötesi haklar devri kapandı.
Sınır-ötesi haklar denildiğinde bugünün pek çok genci bir şey anlamıyor. Dolayısıyla tarihi açıklamayı hak eden bir konudur. Batı emperyalizmi ve sömürgeciliği döneminde, İngiliz hükümetinin ve ardından diğer batılı emperyalist ulusların Çin'e ve diğer üçüncü dünya ülkelerine dayattığı bir kavramdır.
Vakti zamanında İngilizler ve diğer batılı ülke vatandaşları Çin'de ve diğer üçüncü dünya ülkelerinde sınır-ötesi haklara sahipken, üçüncü dünya ülkelerinin İngiliz ve diğer batılı güçlerin vatandaşları üzerinde yargı yetkisi yoktu. Çin'de veya diğer üçüncü dünya ülkelerinde işledikleri suçlar mesele değildi, yerel kanunlar ve kolluk gücü onlara dokunamazdı. Suçlular yargılanmak üzere İngilizlere veya diğer batılı ulusların yetkililerine teslim edilirdi. Katiller dâhil bu suçlular çoğu kez serbest bırakılırdı. Sınır-ötesi haklar devrinde, İngilizler ve diğer batılı ulusların vatandaşları, Çin'de ve diğer üçüncü dünya ülkelerinde işledikleri suçlarla ilgili olarak diplomatik dokunulmazlığa benzer bir muafiyetten yararlanırlardı.
Çin, II. Dünya Savaşı sırasında Müttefik Kuvvetleri'nin Pasifik bölgesindeki çabalarına önemli katkılarda bulundu. ABD ve İngiltere hükümetleri, savaş zamanında Çin halkıyla dayanışma içinde olduklarını gösterme çabasıyla, 1943'te sınır-ötesi haklarından vazgeçtiler. Ancak Chiang Kai-shek'in yoz hükümeti, ayakta kalmak için Amerikan yardımına öylesine bağımlıydı ki Amerikan hükümetiyle Amerikan vatandaşlarına ve diğer yabancılara Çin'de sınır-ötesi haklar tanımayı sürdüren bir anlaşma imzaladı.
Çin Komünist Partisi 1949'ta Sivil Savaşı kazandıktan sonra Mao Zedong'un halk hükümeti, Pekin'deki Amerikan casuslarını idam ederek ABD, İngiltere ve diğer batılı ülke vatandaşlarının sahip olduğu sınır-ötesi hakları fesh etti. İşte bundan sonra hiçbir yabancı Çin toprağında özel muamele talep etmeye cür'et edemedi.
Fakat Çin hükümeti, gerek Çin vatandaşları gerekse yabancı ülke vatandaşları adına dış baskı altında kalınca, batılı uluslarla ticareti artırma ve yabancı sermayeyi ülkeye çekme çabasıyla 1980'lerin başlarında bazı insanlara esnek muamele sergiledi. Çin hükümeti, uzun hapis cezası verdiği ABD pasaportu taşıyan Wu Hongda'yı 1994'te Amerika'ya iade etti ve ona sınır-ötesi hak bahşetmiş oldu.
1994'te ABD'de yayınlanan bir makalemde, bir ülke dış baskı karşısında kanunlarını eğip bükerse, gelecekte sonu gelmeyen sıkıntılara kapı aralar diye yazmıştım. İnsanlar o ülkenin kanunlarına saygı duymaz ve o ülkenin kanunlarının her zaman eğilip bükülmesini bekler hale gelir. O tarihten sonra birçok yabancı hükümet ve uluslararası örgüt, istediklerini almak maksadıyla kanunlarını eğip bükmesi için Çin'e baskı uygulamayı öğrenmişlerdi.
Batılı uluslar ve hükümetler, Çin'e ve diğer üçüncü dünya ülkelerinin iç işlerine müdahale bahanesi olarak insan haklarını kullanıyorlar. Çin halkı dâhil pek çok halk, batının insan hakları söylemiyle aptal yerine konuluyor.
Ulus devlet dünyasında gerçek insan hakları var olamaz. Sadece "beşer" değiliz. Aynı zamanda Çinliyiz, Amerikalıyız, İngiliziz vs. Tâbiiyet "etiketinden" kaçamayız. Süpermarketlerde farklı fiyat etiketi olan farklı marka ürünler gibi, ilgili ülkenin ağırlığına bağlı olarak, farklı tâbiiyetlere farklı "insan haklarıyla" muamele edilmektedir.
11 Eylül terör saldırısından sonra İngiltere eski başbakanı Tony Blair'in söylediklerini unutmamalıdır. Batılı uluslara uluslararası hukukla, üçüncü dünya ülkelerine önleyici darbeyle yaklaşacağını söylemişti. Üçüncü dünya halkları, batılı emperyalistler nazarında insan haklarını hak etmezler çünkü onlar "insan altı" mahluklardır. Bill Clinton, Saddam Hüseyin'in George H. W. Bush'a karşı suikast tezgahladığından şüphelendiğinde, elinde inandırıcı bir delil olmamasına rağmen tereddüt etmeden Irak'a füze saldırısı düzenleyebilmişti. Bill Clinton'a CIA'nin Sudan'daki bir ilaç fabrikasında kimyasal silah üretildiğinden şüphe ettiği söylendiğinde, yine inandırıcı delil olmamasına rağmen füze saldırısı düzenledi. Amerikan yönetimi Saddam Hüseyin'den kurtulmak istediği için yüzbinden fazla masum Iraklı hayatlarını kaybetmek zorundaydı.
Amerika şimdi de Pakistan ve Afganistan'da teröre karşı savaş yürütüyor. Hava saldırılarında sürekli olarak masum Afganlar ve Pakistanlılar ölüyor, ki onlar askeri harekatların meşru "tâli kayıpları" olarak görülüyorlar. Batılı uluslar, üçüncü dünya ülke halklarının "insan haklarını" cidden umursuyor mu? Eleştirel düşünce yeteneği olan herkes için cevap âşikardır.
Batılı hükümetlerin liderleri, insan haklarını devlet haklarının üzerinde gördüklerine üçüncü dünya halklarının inanmalarını istiyor. Bu halklar bilmelidirler ki batılı liderler, kendi vatandaşlarının insan haklarının üçüncü dünya devletlerinin hakları üzerinde olduğunu söylemek istiyorlar. Söz konusu olan batılı ulusların egemenliği olduğunda, onların egemenliği üçüncü dünya halklarının insan haklarının üzerindedir. Irak halkının başına gelen, şu an Afgan ve Pakistan halkının başına gelmekte olanlar, batılı liderlerin kendi insan hakları söylemlerine ne de az değer verdiklerini göstermektedir.
Bu olayda hukukunu azimle üstün tuttuğu için Çin hükümetini alkışlıyorum. Çin'in askeri kabiliyeti sayesinde, batılı uluslar geçmişte alıştıkları şekliyle onu artık tehdit edemezler. Çin'in, yalnızca kendi halkının insan haklarını değil üçüncü dünya ülkelerinin insan haklarını da teminat altına alabilecek şekilde askeri kabiliyetini artırmasını ümit ediyorum. Ümit ederim ki Çin bir gün kabadayı batılı ülkelere sadece "hayır" diyecek kadar değil, üçüncü dünya ülkelerinin devlet ve insan haklarını bu dünyanın kabadayılıklarına karşı koruyacak kadar da güçlenir.
Yazar hakkında: Warren Wilson College Tarih ve Siyaset Bilimi Profesörü.
Kaynak: China Daily
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı