Çin stratejisi ABD'yi atlattı

Çin ejderi bir süredir uyanık ve tetikte; aniden kollarını uzatıp pasifik gücü olarak onu bekleyen mukadder şeyi kucaklıyor. Pasifik gücü olarak kaderinde olduğunu düşündüğü şeyi bağrına basıyor. 70 yıllık Amerikan himayesi Manila'da, Seul'de, Tokyo'da ve şimdi de Hanoi'de var olmaya devam edecek mi?

Kısa ama niteliksiz cevap Hayır'dır.

Çin'in ortaya çıkışı bir tarih, coğrafya meselesidir; Deng'in reform sürecini başlattığı 1978'ten bu yana ekonomik güç biriktirmiştir. Yükselişin ardından Pekin'in 1945 sonrası Asya- Pasifik'teki düzenin düzeltilmesi gerektiği görüşüne şahit oluyoruz. Dünyanın yaralı medeniyetlerinden biri olan Çin'de kaybedilen ulusal yüceliğin iade edilmesi meselesi, Mao'nun 1949'da Pekin'i ele geçirmesinden beri ulusal rüyalardan biridir.

Obama yönetimi bunlardan herhangi birini anlamış mıdır? Pek açık değil ve bu, zaman ilerledikçe daha da sorgulanır bir hal alıyor.

Reuters haber ajansı geçen Salı günü, ABD'nin Çin'e en güçlü uyarılardan birisini yaptığını bildirdi. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel Asya-Pasifik konferansında “uluslararası düzenin temel ilkelerine meydan okunduğu bir zamanda ABD'nin arkasını dönmeyeceğini” söyledi. ABD'nin rakip toprak talepleri adına bir pozisyon almayacağını belirten Hagel “ancak herhangi bir ulusun bu talepleri dayatmak için gözdağı, zorlama, güç kullanma tehdidine metin bir şekilde karşı koyacağız” da dedi.

Bu duruş, doğru duruş değil. Washington'dakilerin ve Asya başkentlerindeki kişilerim almaları gereken ilk ders uçurumun kenarında fazla durmamaktır. Şu anki vazifemiz, ABD ve müttefiklerinin çıkarlarını korumak, Asya'daki zehirleyici husumet iklimini uzlaşma ve işbirliğine çevirecek akla uygun, imajinatif, sürdürülebilir bir politika geliştirmektir.

Washington'a iki tavsiye

Birinci tavsiye, ABD Dışişleri Bakanlığındaki politik atamalara son verilmesidir. Rasyonel seçim teorisini kenara koy; tarih, dil ve kültür bilen iyi beyinler atayarak Dışişleri Bakanlığının kurumsal hafızasına göre hareket et.

İkincisi, politika üretimimi savunma bakanlığından ve ordudan al; devlete ver. Böylece ABD çıkarlarına ve Amerika'nın Asya'daki itibarına yıllardır zarar veren bir hatayı düzeltmiş olursun.

Yeni bir strateji inşası basit bir nedenden dolayı üstümüze vazifedir: Bunu Çin seçti. Pekin, kendini ileri sürmek için yıllardır doğru anı bekledi. Jargonumuzda yer ettiği üzere “Çin bize sesleniyor.”

Bu konuda belirsizlik yok. Çin, geçen yıl Japonya ile adalar konusunda yaşadığı ihtilafta kendi duruşunu daha saldırgan savunuyor. Altı ay evvel Japonya, Güney Kore ve Tayvan'la kesişen hava sahasını savunma bölgesi olarak ilan etti. Bu bölgeyi Soğuk Savaş yıllarında Amerikalı haritacılar çizmişti.

Pekin Güney Çin Denizi'nde Filipinler kıyılarına birkaç mil Çin kıyılarına ise 300 mil uzaklıktaki bölgede hak iddiasında bulundu. Vietnam'ın hak iddia ettiği sularda ise sondaj çalışmalarına başladı ve Hanoi'de dört kişinin ölümüyle sonuçlanan protesto gösterileri düzenlendi.

Bunlar birbirlerinden ayrı sorunlar değil. Çin'in Asya Pasifik'teki güç dengesini değiştirme kampanyasıyla anlaşılabilirler. Financial Times'tan Asya editörü David Pilling “Çin, sınırlarını yokluyor. Çin, Amerika'nın söylem dışında tepki veremeyeceğini biliyor” diyor. Pilling Çin'in bakış ve düşünüşü hakkında derinlikli bir gözlemde bulunuyor. Washington'ın Pax-Pasifika'sının sorgulanabilir olsa da yerinde olduğunu düşünüyor. Deng de işte bu yüzden “reformlara devam edelim ve vaktimizi dikkatlice bekleyelim” demiştir. “Bazı kişiler 1945 sonrası düzene alışıp onu kalıcı politika olarak gördüler ama bu yanlış okumadır. Eğer bir kişi vaktini bekleyecekse geriye kalan tek soru bunun ne zaman olduğudur. Cevap, “şimdi” olabilir”

İyi de niçin şimdi?

2008 mâli krizi tetikleyici oldu Pilling'e göre. Amerika artık şaşmaz durmuyor. Çin, Amerika'nın en büyük bankacısıdır, DTÖ üyesidir ve Japonya'nın önüne geçerek ikinci büyük ekonomi olmuş, özgüven kazanmıştır. “Burada prestij faktörü de var” diyor Pilling.

Deniz Hukuku da BM gündeminde ancak üye ülkeler toprak iddialarını yakın zamanlarda ileri sürdüler. Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 2010'da Hanoi'ye yaptığı ziyarette Amerika'nın rolünün deniz yollarını korumak olduğunu söyledi ve Pekin'in tepkisini çekti. Buradaki önemli nokta “Çin'in Asya'daki ihtilaflarda Amerika'ya hiçbir rol biçmemesidir. Hakemle ilişkiler kötüye giderse ne olacak?”

Geçen hafta sonu Singapur'da düzenlenen güvenlik konferansında Hagel ve mevkidaşlarının meselesi, Pekin'in ABD'nin Asya'daki müttefik ağını zayıflatma çabasıydı. Bu çok rahat algılanan bir gelişmedir.

Ama yine de Çin'in Pax-Americana yerine Pax-Sinica kurma niyetinde olduğunu söylemek de hatalı olabilir. Çin kendisiyle meşgul ve böylesi bir çaba onu yorabilir; Mao'dan Deng'e kadar geçen süre de bunu ispatlamıştır. Ayrıca pahalıya da gelebilir. Washington'la ilişkileri yenileme kapısı da burasıdır ki ABD bu kapıdan girmekte tereddüt etmemelidir.

Hagel'in bölgedeki çeşitli hamlelerinden dolayı Pekin'i – gözdağı vermek ve zor kullanmakla – eleştirmesi yanlıştır. Birincisi, Hagel'in sözüdür. Savunma Bakanı Hagel Asya'yı daha az Dışişleri Bakanı Kerry ise daha çok ziyaret etmelidir. İkincisi, Hagel daraltıya/angsiyete'ye gelemiyor. Çinlilerin karşısında bundan sakınmak gerekir. Üçüncüsü, Washington'ın yaklaşan dalgada savaşa hazır olduğunun işaretini vermiştir.

Son olarak, Hagel bölgede iki tür tepkiye yol açmıştır ki her ikisi de arzulanır değildir. Pekin konferansın açıklarını topa tuttu. Ve Hagel'in konuşması, Washington'ın verebileceği tek şeyin çene çalmak olduğu izlenimini bir kez daha teyid etti.

Hong Kong'da yayınlanan Asia Sentinel son sayısında şöyle diyordu: Asya'ya daha çok dikkat sarfettiği, eski ve yeni ilişkileri güçlendirdiği düşünülen bir ulus olarak Amerika'nın Vietnam'a ve Filipinlere karşı Çin'den gelen son hamlelere tepkisi samimiyetsiz/içten pazarlıklıdır.”

Hiç de arzulanan netice değildir bu.

Kaynak: The Fiscal Times
Dünya Bülteni için çeviren: Turgut Fidan