Çin, İsrail'le Filistin arasındaki ihtilafa müdahil olmaya mahkûm

Haziran 1954’te Çin, Hindistan ve Burma (şimdi Myanmar) liderleri, uluslararası ilişkilerinin temelini oluşturacak Birlikte Barış İçinde Yaşamanın 5 Prensibi başlıklı ortak bir açıklama metni yayımladılar. Bu prensipler, karşılıklı olarak egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı, karşılıklı saldırmazlık, diğerlerinin iç işlerine karışmama, eşitlik ve karşılıklı çıkarlar ve barış içinde birlikte yaşamak olarak açıklandı. Çin o zamandan beri diğer ülkelerin iç işlerine karışmama ilkesine sıkı sıkıya bağlı kaldı. Bu durum, son birkaç yıldır Pekin’in Suriye’deki iç savaş konusunda sergilediği politikada da açık bir şekilde görülüyor.

Lakin, Çin’in Sudan ile Güney Sudan arasındaki ihtilafta gerçekleştirdiği mekik diplomasinde durum böyle değil.

Orada, Çin kamu iktisadi teşebbüsleri (özellikle de Çin Milli Petrol Şirketi) onlarca yıldır Sudan’daki petrol yataklarına, 2011’deki bağımsızlığından bu yana da Güney Sudan’ın petrol altyapısına önemli miktarda yatırım yaptı. Çin’in iç işlerine karışmama politikasını “nehirde karşıya geçerken taşları hissetmek” (Bu ifade Çin’de yeni bir problemin sistemli, pragmatik tarzda ele alınması anlamında kullanılıyor) şeklinde değiştirmesi sadece Sudan’da değil Afrika’nın çoğu kısmında da meydana geliyor. Bu durum daha küçük ölçekte de dünyanın diğer kısımlarında görülüyor.

Çin’in bu yaklaşımının mantığı açık: Yatırımlarını korumak. Aslında Çin’in “karışmaya” karar verdiği her yerde, yerel ihtilaflar ya da siyasi karışıklıkların alevlenmesine müsaade edilirse Çin’in önemli iktisadi çıkarları zarar görebilir.

Çin, 2009’da Afrika’nın en büyük ticaret ortağı olarak Amerika Birleşik Devletleri’ni geride bıraktı. Çin ayrıca dünya çapında en büyük üçüncü doğrudan dış yatırım kaynağı oldu. Gelişen uluslararası ticaretiyle birlikte Çin’in siyasi faaliyetleri de arttı.

Bu mantık sebebiyle, İsrail’le Filistin arasındaki ihtilafa müdahil olmak Çin’in kaderidir. Neticede Çin, önemli büyüklükte çok sayıda İsrail şirketini ya tam olarak ya da kısmen ele geçirdi. İleri teknoloji alanında Çin’in silikon vadisiyle İsrail silikon vadisini kapsayan ortaklıklar hem Çinli hem de İsrailli şirketlere menfaat sağlıyor.

Çin’in Orta Doğu’daki itibarını muhafaza etmesi gerekiyor

Çin’in Filistinlilerle ekonomik ilişkileri bu kadar kapsamlı değil ama yine de Pekin, Filistin Kurtuluş Teşkilatı’nın “eski dostu” olarak rolünün önemini iyi idrak etmiştir.

Filistin davasına verilen zayıf bir destek, Arap ülkeler arasında şikayetlere yol açmakla kalmayacak, Çin’in de gelişmekte olan ülkelerde adaletin savunucusu olarak zor elde ettiği imajına zarar verecektir. Pekin her kasım “Uluslararası Filistin Halkıyla Dayanışma Günü” için bir resepsiyon verir. Devlet Başkanı  Şi Cinping, 2014’te tebrik mahiyetinde bir mektup gönderdi. Çin’in Filistin davasına ilgisinin arttığını gösteren bu nadir olay, hiçbir Arap ülkesi tarafından gözden kaçırılamayacak bir işaretti.

Bunun yanı sıra Çin, Filistin meselesi konusunda destekleyici bir tavrının, kendi Müslüman azınlıklarıyla olan gerginliği de azaltacağını düşünüyor. Gerginliğin azalması, Pekin’in Yeni İpek Yolu Ekonomik Kuşak vizyonu için önemli bir unsurdur.

Orta Doğu sadece Çin için vazgeçilmez fosil yakıt kaynağı olarak hizmet etmiyor, aynı zamanda o, Çin’de üretilen mal ve ürünler için büyük bir pazardır da. Çin, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve Orta Doğu’ya olan bağımlılığını azaltmak istese de bu çabalar ancak sınırlı ölçekte başarılı olabildi.

Rusya artık güvenilir bir alternatif olmadığı gibi, diğer hususların yanı sıra Rus petrolünü boru hatlarıyla Çin’e getirmenin maliyeti göz önüne alınınca ekonomik bir alternatif de değil. Pekin bu arada Afrika ülkelerine istikrar getirmenin yüksek maliyetini de öğrendi. Bu yüzden, alternatiflerle kıyaslandığında Orta Doğu’da düzenin mevcut garantörü (Amerika Birleşik Devletleri) ile iş birliği yapmak kötü bir seçenek değil. Böyle yaptığı için Pekin’i “bedavacı” olarak adlandırmak rahatsız edicidir.

Neticede şoför olacak biri araba kullanmayı öğrenmek isterse ilk olarak araba kullanmaya ihtiyaç duyar. Çin’in dünyada problemli bölgelerde istikrar sağlanmasına nasıl katkı yapabileceğini öğrenmesini istiyorsa Amerika Birleşik Devletleri bunu pekala kabul edecektir.

Çin’in Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerini dengede tutması
Çin’i İsrail-Filistin anlaşmazlığına daha fazla müdahil olmaya sevk eden bir diğer husus da Çin’in Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerinde dengeyi sağlama arzusudur. Doğu Asya’da toprakla ilgili ihtilafları ele alış biçimi sebebiyle Çin ve Amerika Birleşik Devletleri arasında gerginliğin giderek tırmanması üzerine Çin, zaman zaman Amerika Birleşik Devletleri’nin Orta Doğu veya Güney Amerika’daki “arka bahçesinde” zayıf noktalarını test etmeye çalışıyor.

Amerika Birleşik Devletleri için Orta Doğu’da hiçbir mesele İsrail-Filistin meselesi kadar kronik acıya yol açmamış, kaynaklarını bu kadar tüketmemiştir. Her ABD yönetimi, iki taraf arasındaki ilişkileri geliştirme maksadıyla yeni girişimler başlattı, her seferinde bu girişimler İsrail’in daha büyümesi, Filistin’in de daha küçülüp daha bölünmüş olmasıyla sonuçlandı.

Her ne kadar Çin şimdi ihtilafın çözüme kavuşturulması için meseleye müdahil olma eğiliminde olup, atacağı adımların getireceği riskler ve kazançları değerlendirmekte olsa da henüz bu temayülü fiiliyata geçirmedi. Pekin halen bu meselede ABD’nin liderliğine -ve onun meseleye sahip çıkmasına- saygı duyuyor. Büyük ölçüde bu, Çin’in henüz açık ve tutarlı bir Orta Doğu politikasına ya da İsrail-Filistin meselesini çözmek bir yana meseleye iyi hazırlanmış stratejiyle yaklaşacak siyasetçiler ve uzmanlara sahip olmamasından kaynaklanıyor.

Çin, ABD’nin meseleye çözüm bulma çabalarını defalarca başarısız kılan bu fasit daireden bir çıkış yolu bulması gerektiğinin idrakinde. Bereket, ABD’nin çabalarını müşkül kılan çoğu faktör Çin için hemen hemen hiç geçerli değil. Çin’de büyük bir Yahudi nüfus yoktur ve onun siyasi sistemi lobilerin baskılarından ve parti içi ya da partiler arası siyasetin zorluklarından neredeyse tamamen muaf durumdadır. Ayrıca, Çin İsrail’le sıcak ilişkilere sahip ama İsrail’in İran, Suriye ve Türkiye gibi tüm düşmanlarıyla da öyle.

Orta Doğu’nun karmaşıklığını anlamak

Arap ülkelerine gelince, bunların duruşu göründüğünden çok daha karmaşıktır. Çin’in de desteklediği “geniş kapsamlı” bir Arap Barış Girişimi var ama ilk olarak 2002’de teklif edilen plan, İsrailliler için yeni yerleşim yerleri açılması ve silahlı çatışmalarda meydana gelen çok sayıda can kaybı sebebiyle mazide kaldı (plan daha sonra 2007’de yeniden onaylandı).

Orta Doğu’da siyasi dengeler son beş senede önemli ölçüde değişti. Hem İsrailliler hem Filistinlilerin hesapları değişti. Artık bunları müzakere masasına oturtmak her zamankinden daha zor. Çeşitli Arap ülkeleri ve mezhepler arasında görülen ve giderek artan gerginlikler kadar İsrail’de partilerin takip ettiği politikalar da ihtilafın hiç olmadığı kadar karmaşık hale gelmesine katkı yapıyor.

Yine de çok partili komplike meseleleri ele almada uzun ve karmaşık bir tarihe sahip olan Çin, uzun süren ihtilafa kapsamlı ve kültürel bakımdan hassas çözümler getirilmesi hususunda Amerika Birleşik Devletleri’ne göre daha donanımlı durumda. Orta Doğu’da her ülkeyle ikili ilişkiler içine girebilen Çin, bunlara daha büyük baskı yapabilecektir. Orta Doğu’daki her ülke, Çin’e olan ihtiyaçlarının Çin’in kendilerine olan ihtiyacından daha fazla olduğunun farkında olduğu için bunlar bölgede uzun sürecek barış için fedakarlık yapmaya gönüllü olacaktır. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin kıskandığı bir durumdur.

Çin, tam olarak hazır olsun ya da olmasın, mesele Çin’in İsrail-Filistin meselesine “müdahil” olup olmayacağı değil bunu ne zaman yapacağıdır.

Çinlilerin onlarca yıldır yaptıkları çok sayıdaki girişimle belki de yeni bir politikayı, uygulama sürecindeyken öğrenmek daha iyi olacaktır. Muhtemelen Çin, barış sürecine tam olarak katılmak üzere Washington tarafından davet edileceği gün için hazırlık yaparken, şimdilik meseleye bir çözüm getirilmesi konusunda kuvvetli diplomatik ifadelere sarılmakla iktifa edecek.

 

Yazar hakkında: Yiyi Chen, Pekin Üniversitesi’nde İbranice ve Yahudi Araştırmaları Enstitüsü yöneticisidir.

Kaynak: Quartz

Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya