Çin hakkında nasıl düşünmeli?

Şayet dünyada herhangi bir kişiye, bir ülke ve bir dünya gücü olarak Amerika hakkında ne düşündüğü sorulsa, çok açık cevaplar alınacaktır. Kuzeyli-Güneyli, zengin-fakir, erkek-kadın, solcu-sağcı, genç-yaşlı herkesin bu konuda bir kanaati var. Fikirler aşırı lehte olandan aşırı hasım olana kadar muazzam denecek şekilde farklılık ve çeşitlilik arzeder. Fakat insanlar Amerika hakkında nasıl düşünmeleri gerektiğini bilmekte olduklarını hissetmektedirler.

Aynı şey otuz yıl evvel muhtemelen Çin için de aynıydı. Fakat bu artık doğru değil. Dünyadaki birçok insan hatta pek çokları, bir ülke veya bir dünya gücü olarak Çin hakkında nasıl düşünmeleri gerektiğinden emin değiller. Esasen, yalnızca bir belirsizlik konusu değil aynı zamanda sert bir tartışma konusudur bu. Çin dışındaki insanların Çin hakkında hangi meseleleri tartışmaya eğilimli oldukları üzerinde düşünmek galiba faydalıdır. Aslen üç mesele mevcut.

Birincisi ve galiba en bilinen tartışma, Çin'in esasen sosyalist bir ülke olarak mı yoksa kapitalist bir ülke olarak mı düşünülmesi gerektiği üzerindedir. Çin kendisini elbette ki sosyalist olarak takdim ediyor. Komünist Parti eliyle yönetilmeyi sürdürüyor. Öte yandan, yurtiçi iktisâdi işleyişinin fiili işlemlerini ve şüphesiz dünya ticaretini, pazar/piyasa ilkelerine dayandırıyor gibidir.
Dünya siyasi soluna ve siyasi sağına ait görüşler, bu mesele üzerinde ittifak etmiş değil. Sağ kanatta yer alanlar arasında, geleneksel Marksist-Leninist Mao Zedong ideolojisinin tarihi gâyelerini izlemenin bir hükümet niyeti olduğu yerde pazar işlemlerinin yanıltıcı bir dış görünüş olduğunda ısrar edenler var. Fakat siyasi sağda, Çin'i dört dörtlük pazar temelli bir ekonomiye "geçiş" sürecindeki bir ülke olarak görenlerin sayısı az değil; yanıltıcı dış görünüşün pazar işlemleri değil de ideoloji olduğunu düşünüyorlar.

Aynısı sol için de doğru. Çin'in o aynı sosyalist gâyeler minvalinde idâre edildiğini, "pazar" işlemlerinin ya taktik yahut kılıf olduğunu düşünüyorlar. Fakat Çin'in câri politikaları hakkında kuşkulu yahut açıkça hayal kırıklığına uğramış kişiler de var solda.

Kanaatin bölündüğü bir diğer mesele şu: Çin halen Güney'in bir parçası olmayı sürdürüyor mu yoksa artık Kuzey'in bir parçası mı oldu? Otuz yıl önce şüpheye mahal yoktu. Çin 1955'te Bandung'da düzenlenen Afro-Asya konferasına katılmıştı. Çin kendisini her yerde Güney'in jeopolitik görüşlerinin ve çıkarlarının militan destekçisi olarak takdim ederdi. Fakat bugün Çin, "yükselen" ulusların en güçlüsü ve dünyadaki ikinci büyük ekonomi olarak sınıflandırılıyor. Dünya basını gerçekte dünya gücünü paylaşan G-2'den (ABD ve Çin) bahsediyor. Çin'in, "iki süpergüç" olarak ABD ve Sovyetler Birliğine karşı herkesin birleşmesi gerektiğini söylediği 1960'lardan ne de farklı.

Dolayısıyla bugün hem Kuzey'de hem de Güney'de, Çin'e aslında Kuzey'in bir parçası nazarıyla bakan pek çok kimse var. Fakat yine hem Kuzey'de hem de Güney'de, Çin'i Güney'in başlıca sesi olarak görmeyi sürdürenler de var. En nihayet Çin nüfusunun büyük bir kesiminin halen hayli düşük bir ekonomik seviyede yaşadığını söylüyorlar.

Son olarak, belki de en tartışmalı soru şudur: Çin'i önde gelen emperyalist karşıtı güç olarak düşünmeye devam mı etmeli yoksa bizzat Çin'i bir emperyalist güç olarak mı düşünmeli? Bu, Kuzey'den daha ziyâde Güney'de tartışılmaktadır. Çin'in dünyada başlıca emperyalist kuvvet olmayı sürdüren Amerikan emperyalizminin attığı düğümleri çözmede hayati rol oynadığında ısrar eden çok kişi var.

Bundan başka, Çin'in normalde ABD ve Avrupa yardımlarına eşlik eden şartlar olmaksızın Asya'daki, Afrika ve Latin Amerika'daki ülkelere ekonomik yardım ulaştırma yöntemlerine işaret ediyorlar. Çinlilerin Güney'deki ülkelere en çok ihtiyaç duyulan ekonomik kaldıracı sunduğunu söylüyorlar – yani sosyalist işbirliğinin en iyi örneğidir.

Fakat bir de Çin yardımını, yardımı alan ülkelerin optimal ihtiyaçlarını ille de gidermek durumunda olmayan yollarla kilit hammaddelere erişimi teminat altına almanın tarzı olarak görenler var Güney'de. Ve küçük Çinli tâcirlerin bu ülkelere akınından rahatsız olanlar, ticari faaliyetlerinin küçük yerli tâcirlerin altını oyduğunu ve yerleşimci kolonizasyonu'nun bir türünü teşkil ettiğini ileri sürenler var.

Bu tartışma bugün için bulanık ve ayrım hatları belirgin değil. Uzun süre daha böyle sürüp gitmesi muhtemel değil. Bugün itibariyle belki on yıl, bilemediniz yirmi yıl zarfında, herkes Çin hakkında nasıl düşünmesi gerektiğini bir kez daha biliyor olacak. Olumlu ve olumsuz kanaatler yine bir kez daha muhkem olacak.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı